Temelleri sağlam bir ekonomi düşünün. İstikrarlı bir şekilde büyüyor. Hem mevcut durumda hem de gelecekte bu sağlamlığın devam edeceği algısı toplumda ve bu ekonomiyle ilgilenen yabancılarda hâkim olsun. Olumsuz dışsal şoklar mevcut değilse, yerli parası değerlenme baskısı altında kalacaktır.
O ülkenin merkez bankası büyük ihtimalle bu eğilimden hoşnut olmayacaktır. Zira bu değerlenme baskısının sürmesi ve yerli paranın bir değerlenme eğilimine girmesi halinde, mevcut istikrarı bozucu tohumlar ekilmiş olacaktır. Bu baskıya karşı koyacak iki silahı var: Faiz indirmek ve döviz piyasasına müdahale edip döviz satın almak. Diyelim ki merkez bankası döviz satın almaya başladı.
Şimdi farklı bir ülke düşünün. Bazı ekonomik kırılganlıkları var. Ayrıca olumsuz dışsal şoklarla karşılaşma ihtimali düşük düzeyde olmasın. Her iki nedenle, yerli parası değer kaybetme baskısı altına girsin. Bu ülkenin merkez bankası bu baskıyı kırmak istesin. İki silahı var: Faiz artırmak ve döviz piyasasına müdahale edip döviz satmak.
Hangi ülkenin merkez bankasının işi daha kolay? Bu merkez bankaları kendi paralarını basıyorlar. İlk merkez bankası kendi bastığı parayı veriyor, karşılığında döviz piyasasından döviz satın alıyor. Oysa ikinci merkez bankası yabancı ülkenin merkez bankasının bastığı parayı veriyor karşılığında döviz piyasasından kendi bastığı parayı satın alıyor. Açık ki ikinci merkez bankasının işi çok daha zor. Döviz piyasasında satabileceği döviz miktarı sınırlı çünkü. Döviz rezervi ne kadar yüksekse bu zorluğu o kadar azalacak. Ama yine de zor; çünkü rezervi yüksek olsa da sonuçta sonsuz değil, sınırlı.
İkinci merkez bankasının işini ne kolaylaştırabilir? Tek silah yerine iki silah kullanmaya karar verebilir. Faizleri de yükseltebilir. Ama bunun da bir sınırı var. Sonuçta, faizlerin yükselmesi yerli paradaki değer yitirme baskısını doğuran unsurları etkilemiyorsa, faiz artırmanın kur üzerindeki baskıyı hafifletme kabiliyeti sınırlı olacaktır.
Varsayalım mi o ekonomide faiz haddi ‘normale yakın’ bir düzeyde. Bu koşullar altında faiz yükseltme tepkisinin sonuç verme olasılığı düşecektir. Zira hem kırılganlıkları ve dışsal şokları faiz artırarak tedavi edemiyorsunuz hem de zaten normale yakın bir düzeyde olan faizi daha da artırıyorsunuz; normali oldukça aşıyor ve mevcut ekonomik kırılganlıkları artırma potansiyeli taşıyor.
Faiz haddi ‘normalin altında’ bir düzeyde olsun. Bu durumda, döviz satmanın yanı sıra belki de ondan önce faiz artırmanın yerli para üzerindeki değer kaybetme baskısını hafifletme olasılığı artar. Ama ekonomik kırılganlıkların ve dışsal şokların sürdüğünü ve faizi değiştirerek bunları tedavi edemeyeceğiniz varsayımını unutmayalım. Bu durumda da değer kaybetme baskısı biraz törpülense de baskıyı bertaraf etmek mümkün olmayacaktır.
Bu durumda çıkış ne? Açıkçası o ülkenin merkez bankasına hem ekonomi politikası anlamında hem de dış şokların gerçekleşme olasılığını düşürmek anlamında yardım gerekiyor. Kırılganlıkları azaltıcı, iktisadi temelleri güçlendirici bir ekonomik program devreye girer ve bu program inandırıcı ve güvenilir olursa, hele bir de ekonomi dışındaki şokların gerçekleşme olasılığı azalırsa, merkez bankasının işi kolaylaşır. Bu koşullar altında liranın değer kaybetme baskısı ortadan kalkacaktır. O ülkenin merkez bankası, bu tür gelişmelerin olacağını bekliyorsa döviz satmakta ve ölçülü faiz artırmakta haklı olacaktır. Yoksa, çabasının boşa gitme olasılığı yüksektir.