Zaten biliyorduk ama döviz kurunun ekonomi için öneminin ve aslında iki ucu keskin bir bıçak olduğunun farkına bir defa daha vardık. Döviz kurunun gelişmekte olan ülkelerde enflasyonun önemli belirleyicilerinden birisi olduğunu tekrar öğrendik. Geçmiş deneyimlerimizle bildiğimiz halde bir süre önce ihmal ettiğimiz bu doğruyu bugün açıklanacak Temmuz ayı enflasyon rakamlarında bir kere daha göreceğiz. Çok muhtemeldir ki; bugün açıklanacak aylık enflasyon rakamları TL’nin son dönemdeki değer kaybının da etkisiyle normalin oldukça üzerinde çıkacaktır.
Ekonomi yönetimi bundan iki yıl önce para politikasını gevşetip TL’de serbest düşüşe izin verdiğinde kurun enflasyona etkisi konusunda türlü uyarılar yapılmıştı. Ama o zamanın karar vericileri, kurun belirli bir düşüşten sonra bir yerlerde dengeye ulaşacağını düşünmüş olmalı ki önce aksiyon almadı. Düşüşün hızlanarak devam ettiğini görünce de Kur Korumalı Mevduat ve dolaylı döviz müdahaleleri gibi uygulamalarla harekete geçti ama bu defa da başka yan etkiler görüldü. TL’nin hızlı değer kaybına izin verilmesi ihracatçı tarafında kısa vadeli rahatlama sağlasa da nihai olarak enflasyonu ve dolayısıyla ihracatçının üretim maliyetini arttırdı.
Türkiye’de döviz kurundan tüketici fiyatlarına geçişkenlik dalgalı kur rejimine geçiş sonrası yavaşlamıştı ama 2018’den sonra tekrar artmaya başladı. Maliyet kanalının yanı sıra bilanço ve beklenti kanalları üzerinden gerçekleşen bu geçişkenliğin boyutuna dair farklı tahminler var ama Merkez Bankası’nın yaptığı çalışmalara göre son bir yıllık dönem için maliyet kanalından gelen geçişkenlik yüzde 25 civarında bulunuyor. Yani döviz kuru sepetindeki yüzde 10’luk bir değer artışı tüketici fiyatlarına bir yıllık sürede ortalama 2.5 puanlık maliyet kaynaklı etki yapıyor. Üstelik bu etki gittikçe daha önemli hale geliyor. Çünkü dayanıklı tüketim malları gibi, tüketici fiyatları içerisindeki maddelerden kur geçişkenliği görece yüksek olanların sepet içerisindeki ağırlıkları zaman içerisinde artıyor.
Yine Merkez Bankası’na göre enflasyonun yüksek düzeylerde seyrettiği dönemlerde özellikle enflasyonda geriye endeksleme eğiliminin güçlenmesiyle kur geçişkenliğinde artış kaydedilebiliyor. Enflasyonun katılaştığı ve inatçı hale gelmesi nedeniyle şu anda da benzer bir durumu yaşıyoruz. Aynı şekilde kur geçişkenliğini arttıran yüksek seviyede dolarizasyon ve cari işlemler açığı ile yüksek risk primi gibi olumsuz faktörler de bizi etkilemeye devam ediyor.
Kur iki ucu keskin bıçak gibidir. TL’nin değer kaybı ihracatı arttırıp, ithalatı yavaşlatır ama diğer makroekonomik dengeleri de bozma potansiyeline sahiptir. Nitekim bunu son yıllarda çok şiddetli bir şekilde yaşadık. TL’nin değer kaybı enflasyonu artırdı; ihraç edilen malların üretim maliyetlerini de ithal girdiler kanalıyla yükseltti. Bu nedenle ihracat için öncelikli adım TL’nin değer kaybetmesi değil, kurda ve fiyatlarda istikrar sağlanmasıdır. Ama asıl reçete yapısal reformlarla üretimde ithal girdi oranını azaltmak; ekonomiyi dolarizasyondan kurtarmak ve Türkiye’nin dış kaynak girişine olan bağımlılığını azaltmaktır.
Not: Merkez Bankası’nın geçen hafta açıklanan Enflasyon Raporu’nda “Döviz Kurundan Tüketici Fiyatlarına Geçişkenlik” başlıklı bir bölüm var. Bu geçişkenliğin büyüklüğü, zaman içindeki seyri, etki kanalları gibi konular ele alınmış. İlgilenenlerin bakmasını tavsiye ederim. Bu konular geniş bir şekilde ele alınmış. Ben de bu yazıda o çalışmadan faydalandım.