Dört büyüklerde durum

Şant MANUKYAN Ekofobi

2020 Covid krizi neticesinde benzer para politikaları uygulayan 4 büyük merkez bankasının, Fed-ECB-BOJ ve PBOC, bu yıl itibarı ile ayrışmaya başladığını görüyoruz. Fed’in faiz artışı ve bilanço daraltma hamlesi 2015 döngüsüne oranla çok daha önceden piyasaya iletilmiş olsa da bu dörtlü arasında bir kez daha Fed ilk harekete geçen banka oldu. Dahası ilk faiz artışının ardından daha agresif davranacağına ve faiz artış adımlarını 25’ten 50 baz puana çekebileceğinin sinyallerini de veriyor.

ECB ise, Euro Bölgesinde görülen rekor yüksek enflasyon ve düşük işsizlik oranına rağmen Ukrayna savaşı nedeni ile çekimser davranıyor. Savaş nedeni ile kaygı duyması çok doğal zira olası bir enerji ambargosu Euro Bölgesi ekonomisini kısa sürede resesyona sokacaktır. Ancak enflasyonun geldiği bu seviyelerde faizlerin hala ekside olması piyasalar açısından çok kolay anlaşılabilir bir durum değil. Dahası ECB Fed’den farklı olarak tek sorumluluğa sahip o da enflasyonla mücadele. Başkan Lagarde’ın söylemlerinden yılın ikinci yarısında ECB’nin politika değişikliğine giderek hem varlık alımlarını sonlandıracağını hem de faiz artıracağını anlıyoruz. Fed çok yoğun tartışılan ve alacağı aksiyonlar büyük ölçüde fiyatlanmış bir merkez bankası, ECB kararları ise daha fazla sürpriz potansiyeline sahip olduğu için gerçekten normalleşme adımları atılırsa bu Euro’yu destekleyecektir. 

Çin merkez bankası ise hem 2021’den kalan emlak sektörü sorunları ile mücadele halinde hem de sıfır Covid politikasının yarattığı şokla uğraşıyor. Daha geçen yıl Covid karşısında Batının kötü bir sınav verdiği Çin’in ise hem aşıyı önce bulduğu hem de ekonomiyi hızlı bir şekilde şoktan çıkarttığı iddia ediliyordu. Bugün ise aşının etkisi, aşılamanın yetersiz kaldığını ve Çin sağlık sisteminin sürü bağışıklığı stratejisini kaldıramayacak durumda olduğunu görüyoruz. Hem nüfusun yüzde 25’ini hem de ekonominin önemli bir büyüklüğünü oluşturan eden çok sayıda şehir tam veya kısmi kapatma altında. Çin’in kontrolü kaybedeceğine veya bu politikayı uzun süre sürdüreceğine inanmıyorum ancak PBOC ekonomik yavaşlama nedeni ile temkinli duruşunu sürdürecektir. En son rezerv katsayısında yapılan 25 baz puanlık bir kesinti, ki tarihin en küçük indirimi, PBOC’nin panik içinde olmadığını ancak gerekli önlemleri almaya devam edeceğini gösteriyor.

BOJ ise 2016 yılında varlık alımlarını bir üst noktaya taşıyarak getiri eğrisi kontrolüne geçen bir ülke. ECB benzer bir kontrolü üye ülke tahvilleri arasında spread için uygularken BOJ doğrudan getirileri hedefliyor. Ve bir süredir tüm dünyada yükselen enflasyon Japonya’da da belli oranda kendisini gösterdiği için yatırımcılar Japon devlet tahvillerinde getirilerin yükseleceğine inanıyor. Yani 10 yıllık getiriler tavan 0.25% seviyesini aşmalı. BOJ ise buna izin vermeyeceğini ve limitsiz alım yapacağını söylüyor. ECB ve FED varlık alımlarını sonlandırırken ve hatta bilançolarını daraltırken BOJ’un tam tersi bir adım atması elbette JPY negatif. Öte yandan şayet enflasyon yüzde 2 seviyesine yaklaşırsa BOJ’un strateji değiştirmesi ve yüzde 0,25 seviyenin üzerine doğru bir harekete izin vermesi söz konusu olabilir.

Şayet bu adım daha önce Frank'ı Euro karşısında sabitleyen Isviçre Merkez Bankasının yaptığı gibi bir sürpriz olarak gerçekleşirse finansal piyasalar büyük bir şok yaşayacaktır. JPY’nin değer kaybetmeye devam etmesi ise orta vadede ABD ve Çin’in çıkarlarına uygun değil. Kısacası merkez bankaları arası ayrışma yeni riskleri de beraberinde getiriyor.

Tüm yazılarını göster