Bir yanda israf, öte yanda açlık. Dünyada üretilen gıdanın üçte biri çöpe giderken, toplam nüfusun neredeyse %10’u temel gıdaya bile erişemiyor. Trajik, değil mi?
Sadece bu da değil. Bu israfın ciddi bir ekonomik ve çevresel etkisi var. Bir yılda israf edilen 1,3 milyar ton gıdanın ekonomik maliyeti yaklaşık 1 trilyon dolar. Bu atıklar, global sera gazı emisyonlarının da %8’inden sorumlu.
Yani, bunca üretim boşa giderken, farklı coğrafyalarda açlıkla mücadele eden insanlara çözüm bulunamıyor. Ortaya bir de kabarık ekonomik ve çevresel fatura çıkıyor.
Oysa böyle olmak zorunda değil. Gelin, gıda sektörüne dair her şeyin bildiğimizden çok daha farklı olabileceğini hayal edelim. Her lokmamız, her öğünümüz, kaynakları tüketmek yerine doğayı besliyor; atıkları çöpe atmak yerine döngüye geri kazandırıyor. Bu, ütopik bir hayal değil, döngüsel ekonomiyle mümkün olan bir gerçeklik.
Döngüsel ekonomi ile gıdanın yeniden doğuşu
Döngüsel ekonomi, gıda üretimi ve tüketiminde köklü bir değişim yaratma potansiyeline sahip. Bu model, doğrusal ekonomi gibi "al, üret, at" paradigmasını yıkıyor ve yerine "yeniden kullan, geri dönüştür, yeniden üret" felsefesini koyuyor.
Gıda atıklarının çoğu bugün çöpe gidiyor, ancak döngüsel ekonomiyle bu atıklar, yeni bir hayat buluyor. Aynı zamanda bu atıklardan kaynaklanan büyük çevresel ve ekonomik yükü hafifletiyor. Nasıl mı? Döngüsel model, gıda atıklarının, enerji üretiminden tarımsal gübreye kadar birçok alanda yeniden değerlendirilebileceğini öngörüyor.
Örneğin, Birleşik Krallık’ta bulunan Biogen, gıda atıklarını biyogaza dönüştürerek, sadece atıkları azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda binlerce eve enerji sağlıyor. Biogen’in, her yıl yarım milyon tondan fazla organik atığı geri dönüştürerek yeşil enerji ürettiğini düşününce, döngüsel ekonominin potansiyeli daha da netleşiyor.
Gıda atıklarından karbon nötr üretime
Bir başka devrimsel adım ise tarımın kendisinde. Döngüsel ekonomi, tarımsal üretimin de atıklarını geri dönüştürerek doğayı besleyen bir süreç haline getiriyor.
Örneğin, Kanadalı girişim olan Lufa Farms, çiftliklerde su ve besin maddelerini kapalı bir sistemde yeniden kullanarak, sıfır atıklı bir üretim modeli sunuyor. Lufa Farms, sadece %50 daha az su kullanmakla kalmıyor, aynı zamanda şehir merkezlerinde (örneğin çatılarda) yüksek verimli tarım yaparak gıda tedarik zincirini kısaltıyor ve karbon ayak izini minimuma indiriyor.
Gıda atığı mı? Hayır, besin!
Gıda atıklarının kompost yapılarak yeniden tarımsal üretimde kullanılması kadar, gıdanın ihtiyaç sahiplerine daha akıllı dağıtımı da döngüsel ekonominin önemli bir parçası.
Too Good To Go gibi platformlar, restoranlardan ve marketlerden toplanan fazla gıdaları tüketicilere sunarak, gıda israfını dramatik bir şekilde azaltıyor. 2022 yılında 52 milyon öğün gıdanın israf edilmesini önlediklerini ve bu sayede 150 milyon dolar tasarruf sağlandığını düşünürsek, bu sadece bir başlangıç.
Sadece tasarruf değil, sağlıklı ekonomik büyüme!
Gıda sektöründe döngüsel ekonomi, yalnızca atıkları azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda ekonomik büyümenin de itici gücü haline geliyor.
Ellen MacArthur Foundation’ın tahminlerine göre, döngüsel ekonomi uygulamaları gıda sektöründe 2050 yılına kadar 2,7 trilyon dolarlık bir ekonomik değer yaratabilir. Bu rakam, sadece daha verimli kaynak kullanımı değil, aynı zamanda yeni iş modelleri ve inovasyonlarla sağlanacak büyümenin bir göstergesi.
Döngüsel ekonomi artık bir zorunluluk
Dünya nüfusu 8 milyar insanı aşmışken ve gezegenin doğal kaynakları hızla tükenirken, artık bir paradigma değişikliği yapılması gerekiyor.
‘Al, kullan, at’ doğrusal modelinden, ‘yeniden kullan, geri dönüştür, yeniden üret’ felsefesine, yani döngüsel ekonomiye sarılmamız, bugün kendi elimizle yarattığımız yaşamsal sorunlar için de çözüm kapılarından birini aralayacak.
Gıda için baktığımızda, bugün atık olarak gördüğümüz her şeyin aslında bir kaynak olduğunu ve bu kaynakların akıllıca kullanılması gerektiğini anladığımızda, gıda sektörü yeni bir çağa adım atacak. Etkisi de büyük olacak.
Sadece gıda da değil elbette. Her sektörde döngüsel ekonomi ile kurulacak yeni denge, geleceğin daha sürdürülebilir, daha adil ve daha sağlıklı olması için bir fırsat yaratacak.
Bu fırsatın nasıl değerlendireceğine ise yine insanlığın kendisi karar verecek.