Bu haftanın olayı Fed’in yani ABD Merkez Bankası’nın 20-21 Eylül’de yapacağı toplantı. Tüm piyasaların gözü bu toplantıda. Sadece piyasalar ve piyasa aktörleri değil yaklaşan tehlikenin farkında olan ülkelerin ekonomi yönetimleri de Fed’in attığı ve atacağı adımları yakından izliyorlar. Farkına varamayanlar da yakında farkına varacaklardır çünkü dolara dair her aksiyon etkisini sadece ABD sınırları içinde değil, dünyanın dört bir yanında hissettirir.
Özellikle Türkiye ekonomisi bu tür etkilere açık ekonomilerden birisidir. Maaşımızı dolar ile almıyoruz; ev kiramızı dolar ile ödemiyoruz ama dolarize bir ekonomiyiz. Sürekli cari açık veriyoruz, dışarıdan borçlanıyoruz ve istediğimiz düzeyde yüksek büyümeyi kendi tasarruflarımız ile finanse edemediğimiz için yabancı sermaye girişine bağımlıyız. Hal böyle olunca da Nixon’un Hazine Bakanı John Connally’nin bundan yarım yüzyıl önce dediği gibi “Dolar bizim paramız ama sizin sorununuz.” Yani dolar Amerikalıların parası ama bizim sorunumuz.
Japonların “Tayfun” lakabı taktığı Connally Amerikan siyasetinin en ünlü isimlerinden birisidir. Başkan Kennedy 22 Kasım 1963 Cuma günü saat 12.30'da Dallas'ta üstü açık limuzinin de vurularak öldürüldüğünde o da Teksas valisi olarak arabanın ön koltuğunda oturuyordu ve iki kurşun yarası almıştı. Ama tarihe bu olaydan ya da Teksas’ta yaptıklarından çok Roma’da 1971 yılında yapılan G-10 toplantısında dünya ekonomisine yön veren 10 büyük ekonominin maliye bakanlarına hitaben söylediği bu sözlerle geçmiştir. Ülkelerin dolarla ilişkilerini en iyi açıklayan sözlerden birisidir.
ABD tek başına küresel ticaretin yüzde 10’unu ve GSYH’nın ise 15’ini gerçekleştiriyor. Bunlar yüksek oranlar ama doların para birimi olarak dünya ticaretinde payı bu oranların çok ötesinde, çok üzerindedir. Dolar resmen olmasa da fiilen dünyanın parasıdır. Bugün dünyada 90’a yakın ülke parasını dolara bağlamıştır; 7’si ise doğrudan doları kullanır. Merkez bankası rezervlerinin yüzde 60’tan fazlası dolar cinsinden tutulur; borçların yüzde 40’ı ve döviz işlemlerinin ise 90’ı dolardır.
Böylesine bir ağırlığı olduğu için Fed para politikasını sıktığı zaman etkisi tüm coğrafyalarda hissedilir. Küresel finansal koşullar sıkılaşır. Koşullar sıkılaştıkça da özellikle gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde borçlanma ve borç çevirmede sıkıntılara yol açabilir. Yine bu ekonomilerde finansal strese neden olabilir. O nedenle Fed’i, hatta sadece Fed’i değil Avrupa Merkez Bankası’ndan İngiltere Merkez Bankası’na kadar diğer gelişmiş ülke merkez bankalarını yakından takip etmekte ve ona göre aksiyon almakta büyük fayda vardır.
Bu haftaki toplantıya dönersek, Fed büyük bir ihtimalle 21 Eylül’de 75 baz puanlık bir faiz artışı daha açıklayacak. Bu son artış olmayacak. Yeni artışlarla birlikte şu anda yüzde 2.25-2.50 aralığında olan fonlama oranı 2023’te yüzde 4’ün üzerine çıkacak. Financial Times’ın yaptığı çok taze bir araştırmaya katılan önde gelen akademisyenlerin önemli bir bölümü Fed’in para politikasında başlattığı sıkılaştırmanın daha uzun bir süre devam edeceğini düşünüyor. Dolayısıyla 2023 hatta 2024 yılları dolar faizinin yüksek seyrettiği bir dönem olacak. Böyle bir dönemde dolarizasyondan kurtulamadığımız sürece dolar bizim sorunumuz olmaya devam edecek. Dolarizasyonu rakamlarda da görüyoruz. Türkiye’de yabancı para vadeli ve vadesiz mevduatların geniş para arzı M2 içindeki payı yüksek seyrediyor. Yurtiçinde kredilerin üçte biri yabancı para cinsinden veriliyor. Bankacılık sistemindeki mevduatların büyük bir bölümü yabancı para ya da kur korumalı mevduatlardan oluşuyor. Yüksek enflasyon devam ettikçe de bu güçlü dolarizasyonu kırmak mümkün olmayacak.