Dolarizasyon eğilimi artıyor mu?

Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Bir süre öncesine kadar gayrimenkul piyasasında TL olarak verilen fiyatlar tekrar Euro cinsinden telaffuz edilmeye başlandı. Diğer bazı sektörlerde de fiyatlamalar artan bir şekilde dolar ya da Euro cinsinden yapılınca, “Eyvah dolarizasyon hızlanıyor mu?” endişesi başladı. Dolarizasyon halkın alışveriş yaparken, tasarruf ederken ya da bir sözleşme imzalarken Türk Lirası yerine yabancı para kullanmasına deniyor. Aslında yabancısı olduğumuz bir durum değil. Geçmişte de güçlü dolarizasyon dönemlerimiz olmuştu. Maaşları alıp hemen aynı gün dövize çevirdiğimiz, sadece konut fiyatlarının değil, kiraların da yabancı para cinsinden belirlendiği dönemleri hatırlıyoruz. Arabadan iş makinasına kadar her şeyin fiyatı Euro ya da dolar cinsinden verilirdi. Şimdi bakıyorum da aynı alışkanlıklar tekrar baş göstermeye başlamış.

Türkiye’de yabancı para vadeli ve vadesiz mevduatların geniş para arzı M2 içindeki payı yüzde 46 dolayında seyrediyor. IMF’nin geçmişte yaptığı bazı tanımlamalara göre bu oran yüzde 30’u aştığında o ülkede yüksek düzeyde bir dolarizasyondan bahsetmek mümkün. Dolayısıyla Türkiye yüksek dolarizasyon ülkeleri arasında yer alıyor.

Yurtiçinde verilen kredilerin yüzde 32’si yabancı para cinsinden. Bankacılık sistemindeki mevduatların yarısı yabancı para mevduatlardan oluşuyor. Bunlar dolarizasyonun rakamlara yansıması.

Şaşırtıcı mı? Değil. “Dolarizasyon o kadar da kötü bir şey değil. İtiraf ediyorum bunu söylemek bir günah ve ben bir günahkârım,” diyen Venezeula Devlet Başkanı Maduro’nun dediği gibi dolarizasyon ekonomilerin sorunlar karşısında geliştirdikleri bir tür gerekli öz düzenleme ya da daha doğrusu emniyet sübabı.

Dolarizasyonun görünürdeki en büyük nedeni enflasyonun yüksekliği ve inatçılığı. TL’nin gelecekteki alım gücünün belirsiz olması ekonomideki aktörleri TL tutma ya da fiyatlama yerine dolar ve Euro’ya yöneltiyor. Aslında dolarizasyon ülkedeki makroekonomik istikrarsızlığın bir sonucudur. Yüksek enflasyon ve makroekonomik istikrarsızlığın yarattığı güven eksikliği dolarizasyonu besleyen ortamı yaratır.

Türkiye benzer bir dönemi 2001 öncesinde de yaşamıştı. Ancak aynı Türkiye 2001 krizi ile uygulamaya koyduğu kapsamlı dezenflasyon programı sayesinde dolarizasyonu tersine çevirmeyi de başarmıştı. Dolayısıyla hafızalarımızda hem 90’larda nasıl dolarizasyon sarmalına girdiğimiz hem de 2001’den itibaren bu sarmaldan nasıl çıktığımız tüm canlılığı ile mevcut.

Diğer bir deyişle reçeteyi biliyoruz. Ecevit’in liderliğindeki DSP-MHP-ANAP koalisyonu uzun tartışmalar ve kavgalar sonucu da olsa güçlü bir programı tasarlamıştı. Bu program kapsamında TCMB’nin bağımsızlığını yasalaştırıp; bankanın temel görevini fiyat istikrarının sağlanması olarak belirlemiş; TCMB’nin Hazine’yi doğrudan finanse etmesinin önüne geçmişti. Önce örtük ve 2005’ten itibaren açık olarak uygulanmaya başlanan enflasyon hedeflemesi ile zincir tamamlanmıştı.

Sonuçta, programın izleyen yıllarda disiplinli uygulanması ile büyüme hızlanmış, enflasyon gerilemiş, TL istikrar kazanmaya başlamış ve Türkiye bir süre sonra “ters dolarizasyon” ile tanışmıştı. Piyasaların geliştirilmesi, halkın TL cinsinden finansal araçlara erişiminin kolaylaşması dolarizasyonun tersine dönüşünü hızlandırmıştı.

Dolayısıyla Türkiye’nin hafızasında hem sorun hem de çözüm mevcuttur. Aynı şekilde ne kadar uzun süre yüksek enflasyon ile yaşanırsa dolarizasyonu tersine çevirmenin o kadar güç ve zaman alıcı olduğu da deneyimle sabittir.

Dolarizasyon tam bir baş belasıdır. Merkez bankalarının para politikası ve hükümetlerin makroekonomik politika uygulamalarının etkinliğini azaltır. Finansal istikrarın önünde engeldir. Kuru yapay yollarla sabitleyerek önüne geçileceği sanılır, ama aksine Türkiye örneğinde de görüldüğü gibi güçlü politikaların beraberinde sabit kur yerine dalgalı kur uygulandığında dolarizasyon tersine çevrilebilmektedir.

Tüm yazılarını göster