Doğu’da kış masalı

Bayburt’ta, ‘Hüsame Köklü Kadın Eğitim Merkezi’nin şantiyesinde, doğa ve kadından ilham alan bir eser yer alıyor: Buz ve Nakış… Sanatçısı ise Erzincanlıları performans sanatıyla tanıştıran Prof. Dr. Mehmet Kavukçu. Eser, kadının özellikle kış şartlarındaki mücadeleci yanını ve aynı zamanda hassasiyetini, buzun kırılganlığı ile bağlantı kurarak anlatıyor…

Gila BENMAYOR
Gila BENMAYOR Nasıl Bir Sanat?

GİLA BENMAYOR

İstanbul’a kar yağınca çirkinlikler örtüldü, birkaç gün beyazın keyfini çıkardık; ta ki her taraf çamur oluncaya kadar.

Doğu’nun el değmemiş doğasında aylarca yağan, zor eriyen karın İstanbul’dakine göre daha şiirsel bir yanı olduğu gerçek. Hele o güzelim kar, bir sanat eseriyle buluşursa. Baksı Kültür ve Sanat Vakfı’nın halen Bayburt’ta inşaatı devam eden ‘Hüsame Köklü Kadın Eğitim Merkezi’nin şantiyesindeki ‘Buz ve Nakış’ eseri böyle bir buluşmanın odağında.

‘Hüsame Köklü Kadın Eğitim Merkezi’ni hatırlatayım: Bayburt ilinde yaşayan kadınların, üreterek ekonomik, sosyal ve kültürel yaşama etkin bir biçimde katılımını sağlamayı ve kadın eğitimini, istihdamını desteklemeyi amaçlıyor. Mimarı da bir kadın; Melkan Gürsel...

Baksı Sanat Kültür Vakfı’nın desteğiyle hayata geçen ‘Buz ve Nakış’ enstalasyon/performansın sanatçısı Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Kavukçu.

‘Buz ve Nakış’ eserinin fotoları posta kutuma düşünce Hüsamettin Hoca’yı aradım ve beni Mehmet Kavukçu ile buluşturmasını rica ettim. Zoom üzerinden yaptığımız üçlü sohbette, hem eserle ilgili ayrıntıları hem bazı medya organlarında ‘Çılgın Profesör’ olarak adı geçen Dekan Mehmet Kavukçu’nun çalışmalarını konuştuk.

Kadın Eğitim Merkezi’nin Çoruh Nehri’nin kıyısındaki şantiyesinde, zorlu kış doğasıyla simgesel olarak kadının gücünü buluşturan buz kulesi Prof. Koçan’ın tabiriyle “Kadınlara ait bir mekânda kadınlara sunulan bir buket çiçek…”

Çağdaş üç boyutlu eser zaman zaman kardan nakışları çağrıştıran dokusuyla yörenin ünlü Ehram dokumasına atıfta bulunuyor. Sanatla zanaat arasındaki geçişkenliğe vurgu yapıyor.

Kavukçu sohbetimizde, “Projeyi kadın ve doğa bağlamında ele aldık. Kadın ve doğanın birbirleriyle çok daha fazla iç içe oldukları gerçeği var. Eserin, kadının özellikle kış şartlarında bir mücadele dili yaratması ama aynı zamanda sevgi ve heyecanla geleceği hazırlayan bir yapıya sahip olması, hassasiyeti, buzun kırılganlığına benzer kırılganlığıyla bağlantı kuran bir yönü var” diye anlatıyor.

“Öte yandan yapının buzla buluşarak yeni dokular oluşturması ve o dokular üzerinden her gün değişen, dönüşen bir hal alması bizi doğayla daha çok iç içe getiriyor. Doğanın dilini kullanıyoruz” diye de ekliyor.

Oldukça önemli bir avant-garde sanatçı

Prof. Kavukçu yine aynı mekânda kuşların konup besleneceği daire şeklinde bir kuş evi tasarlamış.

“Ama maalesef kuşları gelip beslenmeye ikna edemedik, bize güvenmediler ama devam edeceğiz” diyor Prof. Dr. Koçan.

Koçan’a göre, Prof. Dr. Kavukçu Türkiye’nin en önemli avant-garde sanatçılarından biri.

“Çok önemli işler yapıyor. Hem bunu Erzurum’da, Erzincan’da, deprem bölgesinde yapıyor. Gönüllü, çılgın kendisini sanatına adamış biri. Akademide Adnan Çoker’in Atölyesi’nden mezun olup Anadolu’ya, Erzurum’a giden bir sanatçı. Bu yüzden onu çok takdir ediyorum. Baksı Müzesi’nin sıkı destekçisi” diye konuşuyor.

Çılgın derken söz Prof. Kavukçu’nun medyada ‘Çılgın Profesör’ olarak anılmasına yol açan olaya geliyor.

Kavukçu olayı şöyle anlatıyor:

“Kadına şiddet meselesine dikkat çekmek için Erzincan’da bir buz kulesinin altında bir performans yaparken üzerime düşen bir buz kütlesinden kıl payı kurtuldum. Ölümden döndüm, hastanelik oldum.”

Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin dekanı olduğu dönemde, fakültede 2016 yılında 2 bin 500 metrekarelik bir alanda Güzel Sanatlar Müzesi’ni açan Kavukçu sanatçıların bağışlarıyla 400’ün üzerinde eser toplamayı başarmış.

Biraz da “Türkiye Çağdaş Sanatı’nda bir kırılma noktası” diye tarif ettiği, sanatçıların eser bağışıyla hayata geçen Baksı Müzesi’nden ilham almış.

Erzurum’da bir Çağdaş Sanat Müzesi’nin kurulmasına önayak olan Prof. Dr. Kavukçu 2018 yılından beri Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı.

Hatay’dan İstanbul’a taşınan banyo küveti

Kavukçu, “Erzincan Güzel Sanatlar Fakültesi yeni gelişen, yeni heyecanların filizlendiği bir bölüm. Oradaki heyecanı, bölgeyi iyi takip etmek gerekiyor. Heyecan yükünü taşıyacak maddi imkanlar önemli” diyor.

Kavukçu’nun bu sözlerinden kendime vazife çıkartıp geçen gece Vehbi Koç ödül töreninde rastladığım Erzincan CHP Milletvekili Mustafa Sarıgül’e Kavukçu’nun sözlerini ilettim. Fakülteyi ziyaret edeceğini söyledi. Göreceğiz.

Prof. Kavukçu’nun Erzincan merkezde hayatına neredeyse mal olacak performans gibi gerçekleştirdiği başka performanslar da var.

“Yaptığım performanslar önce şehirde başlar sonra üniversiteye taşınır. Bir yürüyüş yolu belirledim. Halkla iç içe. Erzicanlılar “Acaba hoca şimdi ne mesaj veriyor” diye bekliyor performanslarımı” diyor.

Çocukları da kattığı bir performansı, atıklarla yaptığı enstalasyonu anlatıyor.

Doğrusu Erzincan’da bunların olması benim için büyük sürpriz.

Ancak sürprizlerin en büyüğü Hüsamettin Koçan’ın sözünü ettiği ve İstanbul Havalimanı’nda sergilenen, Kavukçu’nun içine girip fotoğraf çektirdiği banyo küveti.

Kavukçu, depremden hemen sonra yanına öğrencilerini alıp Antakya’ya gidiyor.

“Yıkım büyüktü. Gidenler gitmişti, kalanlar endişeliydi. Yanımıza iki polis alarak bazı objeler topladık. Bunların arasında bir banyo küveti de vardı. Erzincan’a yolda performanslar yaparak döndük. Hüsamettin Hoca’yla bazı fotoğraflar paylaştım. İstanbul Havalimanı’ndaki İGART Galerisi’nde sergilemeyi önerdi.”

Neticede Antakya’dan Erzincan’a getirilen banyo küveti kara yoluyla İstanbul’a varıyor.

İGART Yürütme Kurulu Başkanı Hüsamettin Koçan, “Hem küveti getirdi, hem içine girip resim çektirdi” diyor gülerek.

T-ONE Derneği’nden genç sanatçılara uluslararası destek

Türkiye Ortak Nesiller Entegrasyonu Derneği (T-ONE), sanat, sanatçılar ve kültürel miraslara verdiği desteği uluslararası program ‘Residency Projesi’ ile taçlandırdı.

T-ONE Derneği, kültürel mirasımız, tarihi ve doğal zenginliklerimizle bizi bir araya getiren

ortak değerlerimize sahip çıkarak uluslararası platformlara Türkiye’yi bir marka olarak taşımayı amaçlayan bir oluşum. 2014 yılında Demet Sabancı Çetindoğan tarafından kurulmuş.

Demet Sabancı Çetindoğan, “Derneğimize biçtiğimiz en önemli misyonlardan biri kültürel

benzerliklerimiz ve tarihsel ortak noktalarımızın altını çizerek küresel barışa katkı yapmak. Bu

fikirle yola çıkarak T-ONE Derneğimiz ile ülkemdeki ve coğrafyamdaki kültürel zenginliğin bütün dünyaya ait olduğunu ve hepimizin aynı kaynaktan beslendiğini anlatmaya çalışıyoruz. Kültür miraslarının korunması tüm insanlığın sorumluğudur. Tarihi eserlerin güçlendirilmesi, korunması ve gelecek nesillere devredilmesi geleceğimizi sağlam temeller üzerine inşa etmenin yoludur” diyor.

Danışma Kurulu’nda Prof. Dr. İlber Ortaylı, Sevda Elgiz, Ahmet Kocabıyık, Özalp Birol, Sema Güral Sürmeli, Ruken Mızraklı gibi isimler olan dernek bünyesinde Mozaik Yolu, Gastronomi, Görsel Sanatlar, Hitit Kraliçesi Puduhepa Tanıtım ve Ceneviz Ticaret Yolu komiteleri faaliyet gösteriyor.

Derneğin yurt içi ve yurt dışında yaptığı tanıtım faaliyetleri sonucu imza attığı başarılı girişimlerden bazıları şöyle: Göbeklitepe’nin UNESCO’nun Dünya Mirası Kalıcı Listesi’ne kabul edilmesi, Yozgat Sarıkaya İlçesi’ndeki Roma Hamamı’nın UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girmesi, Oscar töreni gala yemeğinde lezzetlerimizin tanıtımı, lokumun Versailles Sarayı’nda sunulması…

Derneğin Sanat Komitesi’nin genç Türk sanatçılarının yurt dışında kültürel alışverişini destekleyen ‘Residency Projesi’ çerçevesinde önceki günkü toplantıda Napoli ve Paris’e giden çağdaş sanatçılarımız Huo RF, Odvizz, Cansu Çakar, Serra Tansel, Ekin Kano, Burçak Yakıcı ile tanıştık.

Sanat Komitesi Başkanı Özalp Birol, ‘Residency Projesi’nin hedefini şöyle tarif ediyor:

“Ülkemiz çağdaş sanatının ve özellikle genç sanatçılarımızın uluslararası platformlarda da temsil edilmesine, farklı çalışma, araştırma ve iş birliği programlarıyla genç küratörlerimizin ve sanatçılarımızın uluslararası deneyimlerinin artırılmasına ve iletişim ağlarının geliştirilmesine destek olmak.”

Tüm yazılarını göster