Türk varlıklarındaki fiyatlama seyrini anlayabilmek ve kestirebilmek için yabancı banka raporları ihtiyacınız olan tek şey değil. Evet, ihtiyaç listesinde yer alanlardan birisi ve fakat tek başına önemli bir oyuncu değil. Zira Mayıs 2023 seçimleri sonrasında yerli aracı kurumlardan gelen strateji raporlarının tamamında işaret edildiği patikada ilerlediğimiz su götürmez bir gerçek. Yabancı raporlara gelecek olursak; Türkiye’ye olan yüksek ilginin uzun yılların yüksek ilgisizliğinin ardından sevindirici olması kadar doğal başka bir şey olmasa gerek. Ancak, yerli analist, ekonomist ve stratejistlerin de hakları yenmemeli. İçeride olan biteni içerinin dinamiklerine fazlaca hakim olarak gidişatı kestirebilmek başka bir yetenek, kimi zaman da dünyanın en yorucu şeyi. Hatırlayalım: ülke risk primindeki azalışa, kredi notu hikayesine ve yabancı girişine yine ilk parantez yerli taraftan gelmişti. Dediğim gibi, dinamiklere uyum sağlamak ve kestirebilmek çoğu zaman yorucu olmakla birlikte, oyun dönüşlerinde ciddi anlamda avantaj sağlamamıza imkan tanıyor.
Uzun süre olmuştu ki global cephede olan biten yerli tarafın gerisine konuşma listesi nezdinde pozitif anlamda düşmesin. Son derece sevindirici. Bir yerde de uzun yılların sorgulamasını birlikte getirir bir durum. Bu derece politikalarda keskin dönüşlere ihtiyacımız var mıydı? Dağılan evi toparlamak, yani restorasyon süreci ne kadar zaman alacak? Dönüş noktasında mıyız? Tamam mı?
Uzun uzun tartışmıştık: Türk varlıklarındaki yabancı pozisyonlanması tarihi düşük seviyeleri test ettiği dönemler geçirdi. Para ve maliye politikalarındaki tercihler, dış dünya nezdinde kabul görmezken, içeride dolarizasyon ve enflasyon beklentilerinde bozulma gibi ciddi sonuçlar doğurdu. 1 yıl önceki seçimler ise rasyonale dönüş noktasını getirdi. Para politikasının global emsallerine yakınsaması gözlerin yeniden yerel varlıklara çevrilmesine neden olurken, maliye politikalarının listenin bekleyenleri arasında ikinci sırada yer alması ve zaman içerisinde atılan adımların kabul görmesi gibi gelişmeler şimdilerde yerel seçimlerin de masadan kalkması ile birlikte kademeli ve belirli hızda yabancı girişlerine imkan tanıyor. Ancak, her şey elbette ki bununla sınırlı değil.
Döviz piyasası cephesinde uzun yılların dengesizliği ve kontrolden çıkan yükselişi şimdilerde politika faizindeki ayarlama, yabancı girişi, KKM’deki çözülme ve TCMB’nin rezerv yönetim politikası ile birlikte bu kez ters tarafta farklı bir denge arayışına işaret ediyor. Mevcut regülasyonlara paralel swap kanalı üzerinden gerçekleşen yüklü girişin DİBS ve hisse senetleri ile devam etmesi 20-25 milyar dolar aralığında portföy akımına sadece yerel seçimlerin ardından işaret ederken, yerlilerden nihayet gelmeye başlayan de-dolarize eğilim sinyalleri de rezerv birikimini kolaylaştırıyor. Mart ayı zirvesinden bu yana bankalarla yapılan swapların stok rakamındaki 35 milyar dolarlık azalış net pozisyonun düzelmesine katkı sağlarken, genel algının da toparlanmasını hızlandırıyor. Nette geçmiş yılların birikmiş yüklerinin doğal bir sonucu olarak carry trade ile başlayan -olması gereken şekilde- yabancı girişi diğer pozitif gelişmelerin de tetikleyicisi oluyor ve “dönüş noktası” sorgulamasını yeniden karşımıza getiriyor. Bu nedenledir ki yüzde 1’in aşağısına dek gerileyen DİBS içerisindeki yabancı payı şimdilerde yüzde 6 seviyesine göz kırpar pozisyona geliyor.
Mehmet Şimşek ismine duyulan güven kuşkusuz en önemli başlangıç noktasını temsil ediyor. Bununla birlikte, Merkez Bankası’nın doğru işler yapması ve zaman içerisinde özellikle de Şubat sonrası dönemde bu pozisyonunu piyasa gelişmelerini ciddi anlamda yakından izleyerek güçlendirmesi, güven tazeleme anlamında resmin tamamını daha anlamlı bir hale getiriyor. Ne gibi? Fazla likidite belasının piyasa profesyonelleri tarafından son 2 haftada her gün dile getirildiği ortamda kayıtsız kalınmaması ve zorunlu karşılık uygulamasının devreye alınması gibi. Ya da mevduat faizlerindeki düşüşün ZK hamlesi ile dengeye getirilecek olması ve yabancı para kredilerdeki aylık sınırlama gibi.
Net/net doğru işler yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğimizin sinyalini her geçen gün çok daha emin adımlarla veriyoruz. Daha önce de bu köşede bahsettiğim üzere, mevcut programı en güçlü şekilde desteklemekten başka yüksek enflasyon belasından kısa vadede kurtulmanın daha mantıklı bir yolu henüz görülmüyor. Yabancı girişini sadece klasikleşmiş “carry trade” hatalı söylemi üzerinden okumaktan ziyade, son yıllardaki problemli hamlelerin normalleşme sürecindeki doğal ve mecburi sonucu olarak okumak daha sağlıklı bir yaklaşım olabilir. Tüm bunlar olurken programın en önemli ayağı olarak mevduat faizlerini görmekten ise vazgeçmiş değilim. Psikolojik sınırın yüzde 50 civarında olduğu, mayıs ayındaki enflasyon zirvesi ve yaz aylarındaki geri çekiliş öncesinde politika faizi ile koridorun üst bandı arasında bir noktada seyrinin kritik olması son çeyrekte çok daha ayakları yere basar enflasyon beklentilerinin oluşumu açısından da kritik rol üstleniyor. Unutmayalım.