Doğa ve inovasyon

D. Ferhat DEMİR İNOVASYON DELİSİ

Son 15 gündür doğada vakit geçiriyorum. Bodrum-Kaş hattında inovasyon ve felsefe kamplarında nefes alıyoruz. Bazı filozoflar ile inovasyon ne de güzel yakışıyor. İnovasyonu yeni bir teknoloji veya sermaye artış aracının üzerinde bir varoluş şekli olarak düşünürsek felsefeden nasıl beslenebileceğini daha iyi anlarız. Karl Marx, inovasyonun 4. üretim faktörü olduğu günümüzde yaşasaydı, eminim farklı bir Das Kapital yazardı. Felsefe varsa umut var, değişim var, gelişim var. İnovasyon, tam olarak bir gelişim ve dönüşüm aracı. Gündelik basit mevzuların ötesinde gerçek bir derdi olan ve büyük sorulara yanıt arayan insanlarla birlikte olmak hem ruhumuza hem zihnimize iyi geldi.

Türkiye çok güzel bir doğal mirasa sahip, Ege ve Akdeniz kıyıları dünyadaki her ülkeyi kıskandırır. Hem tarıma hem turizme hem de balıkçılığa müsait bu topraklardan dolayı ülkemiz jeopolitik olarak çok değerli. Boğazları da denkleme katarsak ne kadar kritik bir role sahip olduğumuz daha iyi anlaşılır. Buralara gözümüzün bebeği gibi bakmamız gerekiyor. Ciddi bir açlık, kuraklık veya iklim değişikliği durumunda değişen şartlara dirençli, susuz uzun süre yaşayabilen zeytin, incir, ceviz gibi pek çok meyve sebze üretiminde en üst sıralardayız. Türkiye’nin doğası, en büyük serveti ve en önemli kaynağıdır.

Doğa bizim anamız, yuvamız, ilk öğretmenimiz. Ateşi bulmamız her şeyi değiştirdi. Besinleri çiğ yemek yerine pişirerek hazırlamamız, direncimizi, ömrümüzü ve yaşam şeklimizi değiştirdi. Yırtıcı hayvanlarla mücadeleyi demirden aletler geliştirerek başardık. Buharlı makineler gibi pek çok icadı ve sanayi devrimi gibi büyük dönüşümleri doğanın kaynakları ile başardık. Uçak gibi pek çok inovasyon doğayı taklit ederek başarıldı. Doğayı anlamaya ve onun sırları çözmeye devam ediyoruz. Bilgimiz artıkça yeni inovasyonlar da ortaya çıkacak. O bakımdan insan kendi yuvasını yıkma gibi bir cehalete düşerse tekrar başa döneceğini bilmeli ve kendi sonunu kendi elleri ile hazırlamamalı. Zihinsel sıçramamız ve ateş, kılıç, alet edevat gibi geliştirdiğimiz tekniklerden dolayı piramidin ortalarından üstlere sıçramamız bize doğayı istediğimiz gibi sömüreceğimiz iznini vermiyor. Doğaya hükmetmeye çalışmak gibi gafletten uzaklaşıp onunla barışık yaşamanın yollarını aramalıyız. Zira ondan öğreneceğimiz daha çok şey var.

Doğa ile savaşılmaz. Zafer ilan ettiğimiz bir anda mağlup oluruz. Doğa hepimizi ortadan kaldıracak güce fazlasıyla sahip. Türkler için tarihi olarak doğa ve doğadaki her bir canlı hatta cansız varlık kutsal olmuştur. O yüzden Türklerin ata dini Tengricilikte ırmakların, dağların, ağaçların bir ruhu vardır. O ruha saygı göstermek zorundayız. Tüm dünyada ve özellikle genç kuşaklarda doğa ve çevre sorunlarına dair müthiş bir uyanış söz konusu. O yüzden doğayı felsefesinin merkezine koyan Spinoza ölümünden 400 yıl sonra halen son derece popüler bir filozof. Spinoza’ya dair yazılan kitaplarda artış var. Spinoza kampları dolup taşıyor. Yeni perspektiflerden Spinoza okumaları yapıyoruz. Akademik dünyada kendisine dair pek çok çalışma yapılıyor. Kişisel hırslarımızı aşamazsak cehennem çukurlarında hepimiz kavrulacağız. Hayat yaşaması o kadar zor bir macera değil, insan türü zorla zorlaştırıyor.  Yeni kuşaklara ve geleceğe bir armağan bırakacaksak, bu doğa-felsefe ve inovasyon üzerinden olacak. Sihirli bu üç sözcük düşündüğümüzden çok daha ilişkili.

Tüm yazılarını göster