Temel ilkeyi hatırlatmadan yola çıkmak olmaz: Gerçek insan olmanın vazgeçilmez amacı, maddi ve kültürel zenginlikler üreterek insan yaşamını çeşitlendirmek, zenginleştirmek ve kolaylaştırmaktır.
İnsan yaşamını kolaylaştırmaya bir değer katmak istiyorsak, yaptığımız iş hakkında net bilgi sahibi olursak erişebildiğimiz kaynakları israf etmeden maddi ve kültürel zenginliğe katkı yaparız. Bilgi sahibi olmadan bir söylemin peşine takılıyorsak, insan yaşamına katkımız olmaz.
Bu satırları yazan insan, uzun yıllardır üretim ağlarında yer alan insanların sorunlarını yakından izlemektedir, ama eli taşın altında olanlar kadar konuyu bildiğini hiçbir zaman düşünmemiştir; söylememiştir. Bu yazıyı paylaşacağı okuyucuya da, daha başından yanılabilme özgürlüğünü kullandığını açık yürekle söylemektedir.
İster hazır giyim işiyle uğraşalım, isterse çok farklı bir işimiz olsun, adımlarımızı atarken varlığımızı sürdürmenin koşullarını belirleyen “iletişim ve etkileşimleri” sürekli sorgulamak zorundayız. Üretim, ulaşım ve iletişim alanındaki gelişmeler yaşamı hızlandırıyor; bu dinamik ortamda durağanlık, alışkanlıkların konforuna kendimizi kaptırma, bildiklerimizi ‘tek doğru’ düzlemine indirgeme ve yaratıcı yüzleşmeden kaçınma yolunun tuzakları giderek artıyor.
Düşlediklerimiz, düşündüklerimiz, söylediklerimiz ve yazdıklarımız her zaman sorgulamaya ve tartışmaya açıktır. Önemli olan paylaşılan bilgilerin varsa eksiklerini birlikte düzeltmek, yanlışını söyleyerek doğrusunun ne olduğunu ortaya koymaktır. O zaman, oluşumların derinliklerinde işimize yarayacak bilgilere ulaşır; o bilgilerden yeni ürünler ve yeni iş yapma metotları geliştirerek ülke insanımıza aş, iş, gelir sağlayan, yaşamı daha güvenli hale getiren katkılar yapabiliriz.
Hazır giyim sektörümüzde eli taşın altında olanları, uzun dönemli geleceğimizi güven altına alabilmek için aşağıda özetle paylaştığım soruları tartışmaya çağırıyorum:
Kendimiz bilmeliyiz
Ülkemizdeki hazır giyim sektörünün birikim yeteneğini koruması, geliştirmesi ve uzun dönemli geleceğini güven altına alması, insanımızın refahına katkısını sürdürmesi, sektör ilgililerinin zihinde soruların yanıtlarının net olmasına bağlıdır:
- Rekabet gücümüz “ucuz-emek odaklı bir yapıdan” besleniyor mu? Böyle bir yapı söz konusu ise ucuz emek odağının Güney Asya ve Afrika’ya kayışını dikkate alırsak, sektörümüzü uzun dönemli geleceğini güven altına almak için hangi yetkinliklerimizi geliştirmeliyiz?
- Rekabet gücümüz, ne ölçüde ülkemizin “merkezi coğrafi konumuna” bağımlıdır? Ulaşım ve iletişim alanındaki gelişmeleri dikkate aldığımızda, coğrafi konumun yarattığı rekabet avantajını sürdürebilirliği güven altına nasıl alınır?
- Coğrafi konumumuz ve çevremizdeki ülkelerin gelir düzeylerini dikkate alarak, hazır giyim sektörümüzün “geniş pazarlara yakınlık” ve o pazarlardaki insanlarla yakın dil, anlayış ve ortak yarara dayalı rekabeti sürdürebilmek için üreticiler, bürokrasi ve siyasi iradenin alması gereken önlemleri birlikte geliştirmeleri gerekir. Ülke ekonomisinin aktörleri “etkin ve dinamik koordinasyon” konusunda gerekeni yerine getirebiliyor mu? Koordinasyon yerine günübirlik kararlar ve dağınık uygulamalar geçerli ise sektörün insanımıza katkısı tehlikeye düşmez mi?
- Rekabet gücümüzü korumak ve sürdürmek için “kamunun sağladığı teşviklere” ne ölçüde bağımlıyız? Teşvik ve destekleri, rakiplerimizin “haksız rekabetini önlemesi ve hazır giyimciye rekabette şans eşitliği” sağlaması için mi istiyoruz, yoksa sadece yarattığımız istihdamı gerekçe gösteren bir “hak” olarak mı algılıyoruz? Teşvik sistemine bağımlılığımızı en düşük düzeye indirecek hangi yapıları, işlevleri ve davranışları öneriyor; önerdiklerimizin fikre-i takibini yapıyoruz?
- Rekabet gücümüz ne ölçüde “ArGe’ye, tasarıma, koleksiyon oluşturulmasına” dayanıyor? Rekabet dinamiğini oluşturan Ar-Ge, tasarım ve inovasyon konusunda dışa bağımlılığımızı azaltmanın neresindeyiz?
- Özellikle ihracatın “büyük ölçekli tedarikçilere bağımlı hale gelmesi”, ne ölçüde “kalite gelişmesi” sağlıyor, ne düzeyde “fiyat baskısı” yaratıyor? Özellikle “döviz hareketleri” karşısında büyük alıcıların baskısı sektörün geleceğini nasıl etkiliyor?
- Hazır giyim sektörümüz ipliğinden kumaşına kadar “küresel pazarlara” ne ölçüde bütünleşmiş olmuştur? Doğal ve sentetik iplik hammaddesinden ipliğe, örme kumaştan dokuma kumaşa, aksesuardan dikiş için kullanılan makine-donanımına bağımlılık derecesi nedir? Geçmişte yaşanan krizler, şimdi içinden geçtiğimiz salgının etkileri, zaman zaman ortaya çıkan “tedarik darboğazlarını” dikkate alan bir “tekstil ve hazır giyim sektörü stratejimiz” var mıdır? Varsa ne ölçüde paylaşılmıştır?
- Tekstil ve hazır giyim sektörümüz, salgın sonrasının gündemini oluşturan iklim değişikliğinin etkileri, gıda arzı güvenliği, sağlık sistemleri, enerji, iletişim akışları, lojistik erişilebilirlik, istihdam yaratma, gelir eşitsizliğini giderme gibi etkiler ve yeşil ekonomi konusunda güçlenen eğilimleri dikkate alarak kendisine bir “yol haritası” çizmiş midir?
- Hazır giyim sektörümüzün dışa ve dünyaya açık gelişmesini sürdürmesini ne ölçüde “ kuralsız ülkelere ihracata” bağımlı hale getirmiştir? Bu yapının değişmesinde “olumlu ayrışma” yaratan hangi gelişmeler olmalıdır?
- Sektördeki genelde işgücü ve özelinde de “ kalifiye ve yüksek yenilikçi işgücü” arzını güven altına alamazsak, geleceği güven altına alabilir miyiz?
- Hazır giyim sektörünün “kesintisiz istihdam” yaratma gücü ile tarım gibi “kesintili istihdam” yaratan sektörlerle karşılaştırmalı üstünlüğünü iyi analiz etmiş çalışmaları, kamu yetkililerine tam ve doğru anlatma kanallarını açık tutulabilmekte miyiz?
- Mekâna dayalı teşvik anlayışında ısrar etmenin, değişen rekabet koşulları dikkate alındığında bir anlamı kalmış mıdır? Hazar giyim üretiminde teşviklerde bölgesel zorlamanın yeniden değerlendirilmesine ihtiyaç yok mudur?
- Eximbank kredilerinden banka sisteminin garanti için yaptırdığı eperiz değerlendirmelerine, KGF uygulamaların yarattığı sonuçlara, hazır giyim sektöründe rekabet gücü yaratacak yeni bir yapı ihtiyacının ne ölçüde farkındayız?
- Sektördeki sermaye eksikliklerinden, işi bilmeyle ilgili veri eksiklerine, işletmelerin ölçeklerine abartılmayan ya da küçümsenmeyen bir bakışla yapılan bir değerlendirmeye dayalı bir “ortak ihtiyaç listesi” üzerinde dil birliği sağlanmış mıdır?
- Salgının yarattığı yeni tüketim alışkanlıkları, orta sınıftaki gelir baskıları sektörü ne yönde etkileyeceği araştırılmış mıdır?
“BİZİM GÜNCEL SORUNLARIMIZ VAR…”
Ülkemizde “endüstri 4,0” konusunu üç-beş uzmanın konuştuğu bir dönemdi. Ambalaj fuarında Ambalaj Sanayicileri Derneği (ASD) yöneticileri söz verdi. O günlerde üzerinde sıkı çalışma yaptığım “endüstri 4,0 ve olası etkilerini” anlattım…
Tekstil ve hazır giyim ihracatı alanında birinci derecede yetkili söz aldığında, “Benim üyemin banka kredisi, çeki, senedi, hafta sonu ödeyeceği ücreti sorunları var… Burada anlatılanlar fantezi… Bizim öyle sorunlarımız yok!” dedi.
Hayat ona bu sözün arkasında durabilecek zaman vermedi, iki yıl sonrası başka bir toplantıda aynı kerli ferli yetkili ülke gündemine oturan endüstri 4,0’in önemini anlatıyordu… Haklı çıkmış olmaktan keyfilenmedim. Tam tersine iki, değerli yılı yitirmiş olmanın üzüntüsünü duydum.
Hazır giyim ihracatımızı nitelik ve niceliğini artırmak istiyorsak, dünya genelindeki eğilimlerin olası fırsat ve tehlikelerini erken uyarı mantığıyla izlemeli ve sorgulamalıyız. Yazınının başlangıcında da belirttiğim gibi, ülkemizdeki üretim örgütlenmesinin etkinleşmesine kafa yoran bir dış gözlemci olarak, hazır giyim ihracatında da yukardaki sorularını tartışmanın birinci dereceğe önem taşıdığını söylüyorum. Piyasa üst göstergelerini tartışırken, gelişmeyi yaratan dip dalgaları burun kıvırmanın “kasaba kültürü tuzağı” olduğunun altını çiziyorum. Hiçbirimiz bildiklerimizi “mutlak doğru” gibi algılamamalı , “kendi yanılmazlığımıza inanma” tuzaklarına düşmemeliyiz. Her konuyu sorgulamalıyız.