Kredi notu iflas sınırında olan, iflas riski ölçüsü kabul edilen CDS oranı dünyanın en yüksek oranlarından biri olan, elindeki tüm döviz rezervi borç ve emanet alınmış kaynaklardan oluşan bir ülkenin başına gelecek en kötü şeylerden birisi herhalde dış ticaret açığının hızla artması olurdu.
Türkiye tam bu durumda ve Dış ticaret açığında bir artış değil bir patlama yaşanıyor. Verilerin her tarafı alarm veriyor:
- Türkiye Ekonomi Modeli, ihracatı artıracak, ithalatı frenleyecek derken tam tersi oldu. Yılın ilk 8 ayında ihracat artışı yüzde 18.21’de kaldı. İthalattaki artış yüzde 40.69 ile ihracat artışını ikiye katladı.
- 8 aylık dış ticaret açığı 29.82 milyar dolardan 73.44 milyar dolara fırladı. Artış oranı yüzde 146.3’ü buldu. Yani dış açık, hemen hemen geçen yılın 2.5 katına çıktı.
- Ekonomi yönetiminin duruma mazeret bulmak için sığındığı birinci nokta petrol ve doğalgaz fiyatlarında, Ukrayna savaşı sonrası ortaya çıkan artış. Enerji fiyatlarındaki artışın dış ticaret açığındaki artışa önemli bir katkı yaptığı bir gerçek. Ancak enerji hariç tutulduğunda da dış ticaret açığında bir patlama var.
- Merkez Bankası ödemeler dengesi hesabında enerji hariç cari açığı hesaplarken fasıllara göre dış ticaretteki 27. fasılı (mineral yakıtlar, mineral yağlar ve bunların damıtılmasından elde edilen ürünler) esas alıyor. Bu kalemdeki 8 aylık dış ticaret açığı geçen yıl 22.02 milyar dolar iken bu yıl 53.72 milyar dolara çıktı.
- 8 aylık toplam dış ticaret açığı geçen yıla göre yüzde 146.29 artarken, enerjideki dış açık artışı yüzde 144.03 oldu. Enerji hariç dış ticaret açığındaki artış ise yüzde 152.68 ile enerjideki açık artışından daha yüksek orana ulaştı. Demek oluyor ki enerji dışındaki dış ticaret kalemlerinde de enerjideki kadar hatta ondan biraz daha hızlı bir bozulma var.
- Yatırım malları kaleminde 8 aylık dış ticaret açığı 7.51 milyar dolar. Dış açığın ana unsuru olan hammadde aramallarındaki açık ise 105.98 milyar doları buluyor. Buna karşın tüketim mallarındaki ticaret fazlası 39.01 milyar dolar ile sınırlı. Bu dengeye göre tüketim mallarında 1 birim dış ticaret fazlası elde edebilmek için yatırım malları ile hammadde ve aramallarında onun 2.5 katından fazla açık veriyoruz. Bu da üretimde ithalata bağımlılığın ne kadar derin hale geldiğinin işareti.
- Türkiye Ekonomi Modeli’nin temel dayanaklarından birisi emeği ucuzlatarak sağlanacak rekabet avantajı ile ihracatı artırmaktı. İstihdamda büyük ağırlığı olan emek yoğun düşük teknolojili sektörlerde, kur artışı ve enflasyonla ucuzlayan emeğe rağmen tam tersi bir sonuç var. Gıdada ihracat yüzde 27.7 artarken ithalat artışı yüzde 52.96’yı buldu. Tekstilde ithalat yüzde 48.34 artarken ihracat sadece yüzde 0.47 arttı. Konfeksiyonda yüzde 12.33’ ihracat artışına karşın ithalat yüzde 56.19 arttı. Mobilyada ihracat yüzde 12.82 artarken, ithalat artışı yüzde 19.32 oldu.
- Avrupa Birliği üyesi olmayan Avrupa ülkeleri karşısında ihracatın ithalatı karşılama oranı 27 puan birden düşerek yüzde 68’den yüzde 41’e indi. Ancak daha dikkat çekici bir şey daha var: Dünya ticaretinin üçüncü ligi sayılacak Yakın ve Orta Doğu, Türk Cumhuriyetleri, İslam İşbirliği Teşkilatı, D-8, Bağımsız Devletler Topluluğu, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, Kuzey Afrika ve Güney Amerika ülke gruplarının hepsi karşısında da ihracatın ithalatı karşılama oranı ciddi ölçüde düştü. Yani Türkiye, potansiyeli kendisinden çok daha geri olan ülkeler karşısında bile kan kaybı yaşıyor.
Bundan daha net bir alarm işareti aramaya gerek var mı?