AK Parti hükümetlerinin dış politika çizgisinde 2021’le birlikte yeni bir döneme girilmiş görünüyor; Açılma/ yayılma biterken, geri adımlar dönemi başlıyor.
En somut örnek Doğu Akdeniz’de görüldü; Avrupa Birliği’nin yaptırım tehdidi, ABD’nin ise Rum-Yunan tarafından yana tavır koyması üzerine ilk vazgeçilen, bir dönem “Mavi Vatan” sloganıyla Türk kamuoyuna pompalanan Akdeniz’de hakimiyet konsepti oldu. Oruç Reis ve diğer araştırma gemilerinin geri çekilmesi, Yunanistan ile istikşafi görüşmelerin başlaması, Kıbrıs’ta da masaya oturma sözü verilmesiyle AK Parti hükümeti “şimdilik” kaydıyla yaptırımları bertaraf edebildi.
Libya’da yeni yönetim “paralı askerleri çek” dedi
Ancak “geri çekilme” sadece Rum-Yunan cephesiyle sınırlı kalmadı; Yine “Mavi Vatan” konseptinin içine yerleştirilmiş olan Libya’da işler Ankara’nın hesaplarına hiç uymayacak şekilde gelişti. Libya’da, aralık ayında ülkeyi seçimlere götürmek için kurulan yeni hükümetin üyeleri geçen hafta Türkiye’ye ilk ziyaretini yaptı. Mısır’a giden, Fransa’yla görüşen, tüm bu temasların ardından İstanbul’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir araya gelen Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed El Menfi ile yardımcısı Abdullah El Lafi’nin ziyaretleri Türk basınında pek yankı bulmadı. Bunun temel gerekçesi, görüşmede gündeme gelen unsurların Ankara’yı pek memnun etmemiş olması gibi görünüyor;
Libya kaynaklarına göre, El Menfi Erdoğan’dan Libya’daki Türkiye yanlısı silahlı yabancı grupların çekilmesini istedi. Hatta Libya basını bu geri çekilme için Türkiye’ye 10 günlük de süre verildiğini bile yazdı.
Nitekim uluslararası basında da Libya’daki, Suriye’den bu ülkeye para karşılığı savaşmak için götürülen silahlı cihatçıların Yemen’e, bu kez Suudi Arabistan safında savaşmak üzere gönderildiğine ilişkin haberler çıkmaya başladı. Bu durum Ankara’nın gergin ilişkiler içinde olduğu Suudi Arabistan’a yumuşama sinyali olarak yorumlandı.
Ak Parti hükümetinin Libya’da önceki Sarraj hükümeti ile imzalamış olduğu askeri işbirliği anlaşması kapsamında bu ülkedeki Türk resmi askeri personelinin durumu ise belirsiz. Uluslararası camiadan, ABD, Fransa, Birleşmiş Milletler’den ardarda Türk askerlerinin de Libya’dan çıkması için çağrılar geliyor.
Ankara’nın yeni Libya hükümeti ile temaslarında bu konunun da ele alındığı açıklandı. Ancak Ankara’nın henüz Libya’da eğitim amacıyla bulunan TSK personelini geri çekeceğine ilişkin bir sinyal gelmedi. Belli ki, paralı askerlerin geri çekilmesi ilk koşul. Ardından Türk askerlerinin de Libya’dan ayrılması için yeni Trablus hükümetinden resmi bir talep gelip gelmeyeceği ise meçhul. Ankara bu konuda “zamana oynuyor” izlenimi veriyor.
Suriye’de Rusya ile gerginlik had safhada
Ankara’nın dış politika bir başka “geri adım” sinyali ise İdlib’den geldi. Rusya, Halep’in kuzeyi ve İdlib bölgesinden, Esad yönetimi kontrolündeki ülkenin kalan bölgelerine Serakib, Miznas ve Ebu Zeydin noktalarından 3 insani geçiş koridoru açılması için Ankara’yla geçen ay masaya oturmuştu. Ankara’nın koridorların açılışını kabul etmesine rağmen, İdlib ve Fırat Kalkanı bölgesindeki silahlı gruplar bu koridorların açılışını engellemeye devam ediyorlar.
Moskova ise, bu silahlı grupların üzerine doğrudan gitmek yerine, topu Ankara’ya atma eğiliminde. Rusya’nın Suriye’deki Tarafları Uzlaştırma Merkezi Başkan Yardımcısı Karpov’un bu konudaki açıklaması çok net; “Suriye’de topraklarında kontrol faaliyetleri yürüten TSK birlikleri komutanlığını, üstlendikleri yükümlülükleri yerine getirmeye ve varılan mutabakata uygun olarak sivillerin koridorlardan serbestçe ve güvenli şekilde çıkış yapmalarını sağlamaya çağırıyoruz..”
Bu geçiş noktalarının açılmasına karşı neden ayak direniyor sorunun yanıtı ise yakın geçmişte saklı; Muhaliflerin elindeki Halep’e, Dara’ya açılan yardım koridorlarından önce siviller tahliye edilmiş, ardından gelen operasyonlarla bu bölgeler Esad güçlerinin eline geçmişti.
Tüm bunlara, Rusya’nın Fırat Kalkanı bölgesindeki “yakıt toplama merkezlerine” yönelik hava harekatlarını da ekleyin. Belli ki Moskova, Ankara’nın bu bölgelerde işi kaymakam, öğretmen atamaya vardırdığı kontrolünden rahatsız. Vurulan alanlar ekonomik aktiviteyi doğrudan hedef alan, yani bölgede kurulmaya çalışılan düzene ciddi hasar veren nitelikte.
İsrail’e büyükelçi için yeni adım Mısır’la ilişkileri geliştirmek uğruna, İstanbul’dan yayın yapan Müslüman Kardeşler medya organları, El Şark, Vatan ve Mekameleen’e “Kahire yönetimine karşı eleştirileri yumuşatın” talimatı veren Ankara, benzer bir hamleyi de İsrail’le ilişkileri düzeltmek için atmaya başladı.
Arap ve İsrail basınında, AK Parti hükümetinin İstanbul’da yuvalanmış Hamas’ın önde gelen isimlerinden ülkeyi terketmelerini istediğine ilişkin haberler yayınlanmaya başladı. Ayrıca Türkiye’nin İsrail’e resmen Büyükelçi atamak için talepte bulunduğu bilgisi de İsrail basınına sızdı.
Ankara, bölgede sıkışmışlıktan kurtulmak için tüm bu adımları atarken, içerde ise, pandemi koşulları öne sürülerek, toplumsal hayatı olabildiğince –AK Parti kongreleri ve Ramazan ayındaki teravih namazları hariç- kapatmaya çalışıyor.
Belli ki, dışarda atılan geri adımlarla, Türkiye’nin NATO ve Avrupa Konseyi üyeliği ile, AB üye adaylığı sayesinde dahil olduğu Batı camiasının, içerdeki sıkıştırmaya ses çıkarmayacağı hesaplanıyor…