Dış politikada "hakaret" sıkıntısı

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında mahkeme tarafından verilen siyasi yasak kararının uluslararası yansıması, Türkiye'de 2023'te yapılacak seçimlerin adil olup olmayacağı konusunda şimdiden "soru işaretleri" ortaya atılması şeklinde gelişti.

Bu durumun ilk işareti, Almanya Dışişleri Bakanlığı'nın İmamoğlu kararı hakkında yaptığı resmi açıklamada yer aldı. Açıklamada, seçim döneminde farklı görüşlerin özgür şekilde ifade edilmesinin, seçimlerin "adil şekilde gerçekleşmesi" açısından önemine vurgu yapıldı.

BASIN TOPLANTISINDA İKİ BAKAN'IN SÖZ DÜELLOSU

Ardından, görüşmeler için Ankara'ya gelen Belçika Dışişleri Bakanı Hadja Lahbib'den benzer bir uyarı geldi. Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile düzenlediği basın toplantısında Lahbib, kameralar önünde "adil seçim" uyarısında bulundu. Belçikalı Bakan, "Önümüzdeki seçimlerin gerçekten de Türk halkının seçimini ortaya koyacak şekilde olmasını bekliyoruz" dedi.

Bu sözler Türkiye'deki demokratik durum açısından o kadar ağırdı ki, Çavuşoğlu AK Parti hükümeti adına kendisini buna karşılık vermek durumunda hissetti;

Söze, "Gelecek seçimler konusunda uyarı yapmanızı yadırgadım" diye giren Çavuşoğlu, Türkiye'de seçimlerin AGİT, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi gibi uluslararası kuruluşlardan gelen gözlemci heyetler tarafından izlendiğine vurgu yaptı ve "Genel anlamda baktığınız zaman, her zaman halkın iradesi yansımıştır. Hükümetler Türkiye'de her zaman halkın oyuyla göreve gelir" dedi.

Çavuşoğlu, siyasi bir manevra ile Belçikalı Bakan'ın eleştirisini "seçim gününe" indirgemeye çalışmış olsa da, Batı'dan gelen uyarıların tüm seçim sürecini kapsayacak kadar genişlediği ortada.

AKPM'DEN DE "SEÇİM UYARISI" GELDİ

Nitekim, bizzat Çavuşoğlu'nun "Türkiye'de seçimler adil yapılıyor" derken atıf yaptığı Avrupa Konseyi'nden İmamoğlu kararı konusunda gelen uyarı, "adalet" kavramının sadece seçim gününü değil, seçimlere kadar olan süreci de kapsadığını ortaya koydu.

AKPM'deki Türkiye eş raportörleri John Howell ve Boriss Cilevics'in İmamoğlu kararı konusundaki ortak açıklamasındaki şu ifadeler çok dikkat çekici;

"Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine birkaç ay kala mahkemenin verdiği bu karar karşısında dehşete düştük. Bu, Parlamenter Asamble'nin geçtiğimiz Ekim ayında derin endişelerini belirttiği, muhalefet üyelerinin içinde bulunduğu kısıtlayıcı ve baskıcı ortamın bir başka örneğidir. Bundan dolayı, bir kez daha Türk makamlarını, Ceza Kanunu'nun kötüye kullanımı ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve muhalefete yönelik adli tacize varan prosedürlere müsaade ederek demokratik tartışmalara ve hatta seçim sürecine katkıda bulunma kapasitesini zayıflatan hükümlerini yürürlükten kaldırmaya çağırıyoruz."

ABD'NİN AÇIKLAMASI DA ÇOK AĞIR

ABD'nin İmamoğlu konusunda yaptığı açıklamada da çok ağır ifadeler var.
ABD Dışişleri'nin yaptığı yazılı açıklamada, yargının Türkiye'deki siyasi liderler, iş insanları, sivil toplum örgütleri ve gazetecilere karşı "taciz unsuru" olarak kullanıldığı ifade edildi. Açıklamada, "ülkede özgür tartışma ortamı sağlanması" için, özellikle Ceza Yasası'ndaki hakarete ilişkin maddelerinin kullanımına son verilmesi konusunda hükümete çağrı yapıldı. ABD açıklamasında "hakaret" sözcüğünün özellikle tırnak içine alınarak kullanılması da ayrıca dikkat çekici.
Şimdiye kadar demokratik ülkeler ile Türkiye arasında "terör", "ifade özgürlüğü" ya da "insan hakları" tanımları konusundaki anlam ve görüş farklılıları çok yazılıp çizildi.
Belli ki iş artık, "hakaretin" ne olduğu konusunda da anlaşmazlığa kadar vardı...

Tüm yazılarını göster