Seçimlerin yapılmasına üç haftadan az bir süre kaldı. Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimi kampanyaları olanca hızıyla sürüyor. Şimdiye kadar dış siyaset sorunları fazla tartışılmadı. Acaba buna normal diyebilir miyiz? Çoğu kimse evet diyecektir. Ne de olsa seçimler iç politikanın özünü oluşturan ekmek dertlerine odaklanırlar. Dış sorunlar refahını etkilemiyorsa ya da ülke “birlik ve beraberlik” çağrıları yapılan bir dış mücadele içinde değilse, seçmen dış siyaset sorunlarını ikinci plana atar.
Dış siyaset sorunlarının tartışılmaması, önemli sorunlar olmadığı anlamına gelmiyor. Kampanya sırasında laf arasında bazı önemli sorunlara değinildi. İç ve dış siyaset konularının iç içe geçtiği konulara örnek olarak Suriyeli mülteciler sorununu verebiliriz. Aslında çoğu Suriye’den geldiği için Suriyeliler sorunu diye anılan sorun Afganlı, Pakistanlı, Bangladeşli ve başka ülkelerden gelip de ülkeye girmeyi başarmış, burada iş tutmuş ve Batı’ya gitmek hariç ülkeden gitmeyi düşünmeyen insanları kapsıyor. Muhalefet Suriyeli mültecilerin iki yıl içinde ülkelerine geri gönderileceğini vaat ediyor. Peki nasıl? Suriye hükümetiyle konuyu müzakere ederek. Korkarım ki, Suriye hükümeti soydaşlarını kabulü konusunda Türklerin heyecanını paylaşmıyor. Eğer hükümeti muhalefet kuracak olursa, sözlerini yerine getirmekte zorluk çekecektir. Buna karşılık, halihazırda sınırlarda denetim gevşekliği giderilirse, yeni mülteci girişlerinin önü kesilebilir.
Muhalefet AB ile üyelik sürecinin ilerlemesine yakın ilgi duyduğunu açıklamıştır. Kamuoyu araştırmaları, ülkede Avrupa ile bütünleşme konusunun yeniden destek bulduğunu gösterdiğinden, bu açıklama seçmen tercihleriyle de uyumludur. Muhalefetin seçim platformuna liberal demokrasiyi, hukuk devletini ve yargı bağımsızlığını yeniden kurmayı ve uluslararası anlaşmalara saygılı olmayı koymuş olması, bağların yeniden canlandırılmasını ve müzakerelerin başlatılmasını kolaylaştırabilir. Her ne kadar üyelik müzakereleri Türkiye’nin Kıbrıs’ı tanımamakta ısrarı arkasına saklanan diğer isteksiz üyelerce zora sokulabilirse de, vizesiz seyahat ve gümrük birliği anlaşmasının revizyonu gibi alanlarda nispeten kolayca ilerleme sağlanabilir.
Muhalefet, İttifak ortaklarımızla da daha sağlıklı bir ilişki inşa etmek istediğini ifade etmiştir. İsveç’in NATO üyeliğini onaylamak bir başlangıç noktası oluşturabilir. İsveç’in terörizme ev sahipliği yaptığı ve teröristleri barındırdığına ilişkin Türk şikayetlerini karşılamak maksadıyla Haziran başında yürürlüğe girecek olan anayasa değişiklikleri yapmış olması, Türkiye’nin de olumlu bir jest yapmasına imkan verebilir. Böyle bir jest ABD ile ilişkilerin iyileşmesine de katkı yapacaktır. Türk-Amerikan ilişkilerinin temel anlaşmazlık konularından biri Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füzeleri alması ve ardından F-35 yapım programından çıkarılmasıdır ki, bu sorunun üzerine eğilmek gerekecektir. Şayet hükümet değişecek olursa, Türkiye’nin bu silahları edinmeyeceğini açıklamasından sonra, bir ihtimal, ABD söz konusu füzelerin ülke dışına çıkarılmasındaki ısrarından vazgeçerek, faal hale getirilmeden depolanmasını kabullenebilir. S-400 sorunu gündemden çıkarılırsa, Türkiye’nin ABD’den yeni F-16 ve belki de F-35 uçakları ithal etmesi mümkün olacak, böylece bir anlaşmazlık konusu ortadan kalkacaktır. Türkiye, haklı olarak, NATO’nun yazılı olmadan uyguladığı Türkiye-Yunanistan arasında silah dengesini gözetmekten son zamanlarda vazgeçtiğinden de şikayet etmektedir.
Bilindiği gibi, Türkiye ile Amerika arasında başka önemli anlaşmazlık konuları da bulunmaktadır. Türkiye, Amerika’nın bir kolunun ülkemizde terör eylemleri yapan Suriyeli terörist bir örgütle işbirliği yapmasından şikayet etmektedir. Buna karşılık ABD, Türkiye’nin Rusya’ya uygulanan iktisadi ambargoları yeterince gözetmediğinden yakınmaktadır. İki ülke İran ile ilişkilerin nasıl yürütüleceği konusunda da farklı düşünmektedirler. Saydıklarımız ele alınması gereken sorunlardan sadece bazılarıdır. Bunların hepsinin çözüme bağlanması mümkün olmadığından, üzerinde durulması gereken husus, iki ülkenin uyuşmazlıklarını dostane bir çerçevede yürütmeyi nasıl başaracaklarıdır.
Muhalefet yüklü miktarda yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmek için hazır olup, hükümetin değişmesini beklediğini ilan etmiştir. Yabancı sermayenin izlenen olağandışı iktisadi politikalar, hukuk devletinden uzaklaşılması ve yaygın yozlaşma nedeniyle Türkiye’den uzak durduğu doğrudur. Ancak hükümet değişince hemen fon akışının başlamasını beklemek fazla iyimserlik olur. Yatırımcılar tereddüt duydukları konuların halledildiğinden emin olmak isteyeceklerdir.
Her ne kadar, seçim kampanyasında fazla yer işgal etmeseler de, dış siyaset sorunları ortadan kalkmıyor, sadece şimdilik arka planda kalıyorlar. Seçimden sonra hiçbir hükümet dış sorunları görmezden gelemeyecektir.