Korona aşısını bulan Alman BioNTech firmasının kurucularının Prof. Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci olması geçen haftanın sevindirici haberiydi. Bu vesileyle Almanya-Türkiye ortamı kıyaslamaları yapıldı, beyin göçü ele alındı. Biz de diasporanın sunduğu fırsatları konuşalım mı?
Diaspora kelimesi ‘dünyaya tohum gibi saçılma’ anlamına geliyor (biyoloji dersindeki ‘sporlarla çoğalma’yı hatırlayanlar belki vardır). Anavatanından ayrılıp başka ülkelerde hayat kuranları ifade ediyor. Avrupa’ya işçi göçleri ile başlayan diasporamız bazı ülkelerde üçüncü nesle kadar geldi. Bilhassa eğitim sebebiyle Kuzey Amerika’ya uzandı.
Anadolu’nun ortasında İsveç Başbakanı’nın ziyaret ettiği, sokakları Volvo dolu ilçelerimiz var. Belçika sınır polisinin sıkça gördüğü ‘doğum yeri’ sebebiyle büyük metropol zannettiği kazalarımız var. Mezunlarının çoğunun artık yurtdışında yaşadığı prestijli liselerimiz var.
Ancak konu genelde işçi dövizlerinin cazibesi, ‘gurbetçi futbolcunun başarısı’, ‘gururlandıran Türk bilim insanı’ veya beyin göçü hayıflanmalarından ibaret kalıyor. Halbuki, yakınlarda Çin ve Hindistan örneklerinde gördüğümüz gibi, diaspora kalkınmanın dinamolarından biri olabilir.
Ticaretle başlayalım. Güven ve bağlantıların (‘network’) temel teşkil ettiği bu alanda diaspora kritik bir ilk adımı sağlayabilir. Gayriresmi olarak zaten çalışan bu kanalı, bilhassa yeni veya stratejik ürünlerde (aşı ilk akla gelen!) bilinçli olarak çalıştırmakta yarar var.
Yatırımla devam edelim. Pek çok ülke için yurtdışında çalışan vatandaşlarının ailelerine gönderdiği paralar hayati bir döviz kaynağı. Çok şükür Türkiye o klasmanda değil. Ancak büyük yatırımların çekilmesinde diaspora hem doğrudan (kendi yatırımı) hem de dolaylı olarak (yönettiği şirketlerin yatırımları) kritik rol oynuyor. Yurtdışında yaşayan Çinlilerin son otuz senedir, bazen Hong Kong ve Taipei üzerinden, anavatanlarına yönelttiği ciddi bir kaynak var.
Gelelim bence en önemli alanlardan biri olan know-how transferine. ABD’deki Hintlilerin Bangalore ve civarının bir bilişim merkezi haline gelmesindeki rolünü bizzat tecrübe ettim. Elbette Hindistan’daki yetkin işgücü, İngilizce bilgisi ve maliyet avantajları ana faktörlerdi. Ama organizasyonlarda birinin o bölgenin ‘şampiyonluğunu’ yapmasının etkisi de kesinlikle önemliydi. Zira kritik bir ilk adım kartopunun çığa dönmesi misali, ciddi bir know-how transferine ve bir sektör kümesinin oluşmasına yol açabiliyor.
Elbette bu doğrudan yararlara ilaven, bilhassa diplomasi, turizm ve ülke markası konularındaki desteği de unutmamak lazım. Diasporanın en genel anlamıyla yumuşak güç inşasındaki rolü, meşhur reklamdaki gibi ‘paha biçilemez’.
Diaspora mensupları ile derinleşen ilişkiler, bir noktada kendilerinin veya çocuklarının anavatana tam veya yarı zamanlı dönüş yapmalarına da imkan verebilir. Ama bu gerçekleşmese dahi, bu kıymetli kaynağı şirketlerimizin de ülkemizin de bilinçli değerlendirmesinde yarar var.