Mayıs enflasyonu sonrasında bazı partizan yorumcular “geçen mayısta enflasyon yüzde 40’ın altındaydı, şimdi ise yüzde 75, bu da programın başarısızlığını gösteriyor” şeklinde yorumlar yapıyorlar. Böyle “ucuz” bir eleştiri yapmak açıkçası Merkez Bankası ve ekonomi yönetimine haksızlık olur. Öncelikle herkesin bildiği gibi Mayıs 2023’teki enflasyon tamamen makyajlanmış ve doğruyu kesinlikle göstermeyen bir rakamdı. İkinci olarak da kurların patlamasıyla Türkiye’de geçen senenin yaz aylarında anormal yüksek fiyat artışları yaşanmıştı. Bu rakamlar seriden çıkmadıkça manşet enflasyon yüksek çıkmaya ve maalesef de enflasyon algısı yüksek kalmaya devam edecek. Enflasyonun doğru düzeyini bu seneki Ağustos rakamları açıklandıktan sonra göreceğiz.
Öte yandan, henüz enflasyondaki gidişatın istenen aylık patikaya inmediğini de belirtmek lazım. Özel kapsamlı çekirdek enflasyon endekslerinden yakından takip edilen “B” ve “C” endeksleri önceki aylarda olduğu gibi bu ay da manşet enflasyonun üzerinde seyrediyor. Keza, artık enflasyonun içsel dinamiği açısından belki de en önemli bileşeni haline gelen “hizmetler” enflasyonu da yüzde 4,03 ile yüzde 3,37 gelen TÜFE’nin oldukça üzerinde. Son 4 aydaki enflasyon oranları Türkiye’nin enflasyonunu makul düzeylerde sürdürdüğü 2005-2020 döneminin aynı aylarına göre hâlâ ortalamada ayda yüzde 2,8 daha yüksek seyrediyor. Senenin geri kalanında enflasyonun o dönemin ortalaması ile mesafesi kademeli olarak yüzde 1’e kadar düşse bile, sene sonunda enflasyonun ancak yüzde 44’ler civarına gerileyeceği görülüyor.
Sonuçta enflasyon MB tarafından çizilen patikanın bir miktar üzerinde gelmeye de devam ediyor. Yukarı yönlü riskler mevcut ve programın ciddiyetle devam ettirilmesi şart. Bu bağlamda, enflasyonla savaşımda dikkatle takip etmemiz gereken 3 temel gösterge var: Ekonominin ısı durumu, bütçe dengesi ve dış ticaret dengesi. Fazla sıcak bir ekonomi ile bizdeki gibi enflasyonu terbiye etmek imkansız. Bütçe dengesinin ve özellikle harcamalarının ise kuşkusuz enflasyonist bir yönü var. (Bazı parasalcı ekonomi öğrencilerinin “bütçe açığı borçlanma yoluyla kapatılırsa enflasyonist olmaz” söylemleri kesinlikle doğru değil.) Dış dengenin takibi ise TL’nin değerliliğini görmek ve kurlarda olası baskıları önceden belirlemek açısından önemli.
Bu hafta gelen milli gelir rakamları ekonomik aktivitenin ilk çeyrekte istenilen düzeyin üzerinde kaldığını, ve bunun da MB’nın dezenflasyon programını en az bir çeyrek ileriye attırdığını teyit etti. Yüzde 5,7’lik GSYH artışı çok yüksek. Bir de bu artış ağırlıklı olarak “tüketim” harcamalarından kaynaklanmış durumda. Nisan ve Mayıs aylarında da kapasite kullanım oranları ve güven endeksleri yüksek kalmaya devam etti. Öte yandan son gelen PMI raporu, Mayıs’ta sanayi üretiminde bir zayıflamaya işaret ediyor.
Bütçe açığı ise nisan itibarıyle 691 milyara ulaşmış vaziyette. Bu rakam sene sonu tahmini olan 2.6 trilyon TL açığa göre uyumlu sayılabilir. Ancak şahsen GSYH’nin yüzde 6,4’ü kadar alacağı tahmin edilen bu açığın da çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda bütçeye ikinci yarıyılda önemli bir yük getirecek memur ve emekli maaşlarına yapılacak zamlarda da aşırıya kaçılmaması, en azından kanuni artış oranlarının üzerine çıkılmaması gerekiyor. (Kuşkusuz yanlış ekonomi politikaları sonucunda Türkiye’de orta ve alt gelir grupları büyük bir gelir kıyımına uğradı. Ancak bugün bu durumu telafi etmenin yolu bu gruplara enflasyonun üzerinde zamlar vermek değil maalesef.)
Takip etmemiz gereken diğer önemli gösterge dış ticaret verileri. Ticaret bakanlığı verilerine göre mayısta ihracatımız yüzde 11,4 artarken, ithalatımız yüzde 10,3 azalmış. Özellikle TL’nin değerliliği tartışılırken, bu gelen rakamlar oldukça olumlu. İhracat pazarlarımız bir miktar canlanmış gözükürken, bu ay altın ve enerji dışındaki ithalatın da azalmış olması olumlu. Altın ithalatında gerileme hem beklenen, hem de istenen bir durumdu zaten. Enerji ithalatındaki azalmanın ise durma noktasına geldiği görülüyor. Cari açığa ise şu noktada fazla ehemmiyet vermiyorum çünkü bütçe ve dış ticaret dengeleri kontrollü giderken ve MB reel faiz vermeye devam ederken sermaye hareketlerinde nette çıkış olma ihtimali çok düşük.
Neticede bugünkü dengelerde enflasyon gerilemeye devam edecek. Ancak 1. çeyrek rakamları ve süren göreceli ekonomik canlılık dezenflasyon sürecinin beklenenden yavaş olacağına işaret ediyor. Buradaki risk ise programın uzadıkça siyaseten sulandırılması ve 80-90’lı yıllardaki kötü yapışkan yüksek enflasyon döngüsüne geri dönülmesi olur.