Hazine, önümüzdeki Haziran-Ağustos dönemine ilişkin 3 aylık iç borç ödeme ve borçlanma takvimini açıkladı. Dilerseniz öncelikle devletin ya da daha teknik ifadeyle Hazine’nin iç borç ödeme (iç borç servisi) ile ilgili rakamlarına bir bakalım.
Şimdi de aynı dönem Hazine’nin borçlanma ve kağıt ihraç rakamlarını izleyelim.
Yukarıdaki iki tablo bize şunu söylüyor:
- Haziran ayına ait 12.4 milyar liralık iç borç ödemesi için 27 milyar lira,
- Temmuz ayına ait 20.5 milyar liralık iç borç ödemesi için 27 milyar lira,
- Ağustos ayına ait 28.1 milyar liralık iç borç ödemesi için 28 milyar lira,
- 3 ay için toplam 61 milyar liralık iç borç ödemesi karşılığı 82 milyar lira
Borçlanma yapılacak.Yani önümüzdeki 3 ayda 100 liralık borç ödemesi için 134 lira borçlanma yapılacak ve dolayısıyla borç çevirme oranı artışını sürdürecek. Bu oran, 2019 ve önceki yılların üzerinde ve fakat 2020 yılının ilk dört ayının altında kalacak.
Hazine’nin 3 aylık iç borç planına bakıldığında;
- Haziran ayında faiz dışı fazla, özelleştirme, TMSF, 2/B arazileri gelirleri gibi borçlanma dışı kaynaklara başvurulmadığı,
- Temmuz ayında 1.5 milyar liralık gelir hedeflendiği,
- Ağustos ayında ise 3.3 milyar liralık gelir öngörüldüğü, anlaşılıyor.
Aslında 2003 yılından 2016 yılına kadar borç çevirme oranı, 2009 yılı hariç, sürekli olarak yüzde 90’ın altında kalmış. Yani Hazine, her yıl 100 liralık borç ödemek için ortalama 84 lira yeniden borçlanmış.
Fakat 2017 yılında bu oran yüzde 125, 2018 yılında başa baş, 2019 yılında da yüzde 132 olarak gerçekleşmiş. Öyle ki nisan ayında yüzde 295’e kadar fırlamış.
Vergilerden umut kesilmiş görünüyor
Bundan bir başka sonuç daha çıkıyor: Bütçenin temel finansman kaynağı olarak vergilerden umut kesilmiş görünüyor. Nitekim yılın üçte birinde toplanan vergi gelirleri hedefin sadece yüzde 28’i civarında.
COVID-19 etkisini göz ardı etmiyoruz, ama mart ve nisan gibi gelir ve kurumlar vergisi aylarının geçtiğini de göz önünde bulundurmak istiyoruz.
Zaten yılın üçte birinin bütçe gelirlerine bakıldığında; kamu bankaları ile KİT gelirlerinin ve Hazine portföy ve iştirak gelirlerinin yüzde 80’inin, aynı şekilde mülk ve teşebbüs gelirlerinin de yüzde 70’den fazlasının bu dönemde tahsil edildiğini görüyoruz.
Açıkçası hepsi arızi nitelikli gelirler. Daha da önemlisi borçlanmaya dayalı finansman. Yani borç ödemek için yine ve yeniden borçlanmaya devam.
Bu durumun elbette borç vadelerine ve faiz yüklerine yansıdığı da bir gerçek…
Şöyle ki; 2003 yılında iç borç vadesi ortalama 11.6 iken, yıllar itibariyle bu vade yükselmeye başlıyor, 2015 yılı ortalaması neredeyse 72 aya yani 6 yıla çıkıyor.
Fakat 2016 yılından itibaren borçlanma vadesi, 2018 yılı hariç, düşmeye başlıyor ve 2019 yılı ortalaması 30 aya yani 2.5 yıla geriliyor.
Öte yandan iç borç faizleri de uzun yıllar tek hanede kalıyor, 2013 yılında yüzde 7.9’a kadar geriliyor; ama 2016’dan itibaren tekrar artışa geçip 2017 yılında çift haneli oluyor. Artık İç borç faizi yüzde 16 bandında seyrediyor.
Sözün özü: Bu tablonun sürdürülmesi olanağı yok. Borcun sürekli borçla ve üstelik de giderek artan borç stoku ile karşılanması sürdürülebilir değil. Onun için kalıcı ve sağlıklı kaynaklara ihtiyaç var. Bu da birilerine dokunacak ve kemer sıkılacak tedbirlere bağlı.