Depremin gösterdiği: Daha güçlü ayağa kalmak mümkün mü?

Dr. Eyüp Vural Aydın

İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğr. Üyesi ve KÖİ Araştırma Merkezi Başkanı

Yakın tarihimizin en büyük doğal afetlerini yaşadık. Yüzyılın felaketi, 10 ilimizi dokuz saat arayla enkaza çevirdi.  İnsanların yaşadığı trajedilere gün be gün şahit olduk. Tüm Türkiye, ekranları başından gözyaşlarıyla bu acılara ortak oldu. Acımız, hala çok taze, çok büyük.

14 milyon kişiyi, başka bir ifadeyle, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 16'sını doğrudan etkileyen bu depremlerin ardından 45 binin üzerinde ölü, 300 bine yakın hasarlı bina tespit edilebildi.

Ülkemizin bir bölgesinin depremle anılacağı bir geleceğimiz olacak. Şaşkınlık, tedirginlik, stres, öfke yerini yavaş yavaş endişe ve gelecek adına neyin nasıl yapılacağının bilin(e)mediği bir ortama bıraktı. Ancak, şu anda kamuoyunda en az konuşulan başlık, maalesef, bundan sonrasına ilişkin yol haritası ve eylem adımları. Yeniden inşa hangi modelle olacak. Önümüzdeki bu zorlu, büyük finansal ve psikolojik eşik nasıl aşılacak.

Kamu-özel sektör iş birliği deprem sonrası bölgenin yeniden inşasına çözüm olabilir mi? Bizim için yeni ancak uygulamaları denenmiş bu kurgu yeni bir çözüm modeli olarak, yaşanan felakete çare olabilir mi?

Önce depremin makroekonomiye etkisine bir göz atalım. Morgen Stanley’in 17 Şubat analizinden önemli notlar bir nebze de olsa bize depremin tahmini bilançosu hakkında ışık tutuyor. Ancak her geçen gün ortaya konan tablo giderek büyüyor, mali yük derinleşiyor.

Son söyleyeceğimiz başta söyleyelim. Deprem sonrası durum finansal açıdan yönetilebilir görünüyor. Ancak makro politikalarda önemli radikal hamleler gerekiyor. 

- Konut dışı sermaye stoku ve temel altyapı zararı yaklaşık 29- 45 milyar dolar

- Bu zarar GSMH’nin yüzde 3,5’i ile yüzde 5,2’si arasında değişiyor

- En büyük maliyet kalemi, 24 milyar doları ile konut stok ihtiyacı

- Yeni gelecek verilerle bu ihtiyaç için üst limit, 38 milyar doları mertebesinde

- Yeniden inşa maliyetleri ve acil afet yardımı maliyetleri, GSYİH'nin yüzde 3,6'sı (31 milyar ABD Doları) oranında önemli bir mali yük getiriyor

- Doğrudan ve dolaylı maliyetlerin GSMH’ye neden olduğu bütçe açığı yükü ek 15 milyar dolar

- Kamu sektörü ek borçlanma yükü 10 milyar dolar

- Yeniden inşanın neden olacağı ithalat etkisiyle cari işlemler açığında beklenen artış (GSYİH'nın yüzde 1'i) 9 milyar dolar

- Depremlerden etkilenen iller, Türkiye'nin 2021 GSYİH'sının yüzde 9,8'ini ve toplam sanayi katma değerinin yüzde 11,4'ünü oluştururken, toplam tarımsal katma değerin yüzde 15,1'ini oluşturuyor.

Hasar tespit çalışmaları devam ettikçe, inşa edilmesi gereken yeni konut sayısı önemli ölçüde artacak. Güncel metrekare başı inşaat maliyetleri (450 ABD Doları) ve toplamda inşa edilecek yeni konut sayısı tahmini (400 bin), bu konutların ortalama büyüklükleri (100 metrekare), birim başına yüzde 25 altyapı maliyeti ve son olarak bu maliyetlere orta hasarlı binaların yeniden yapım maliyetleri (yeni bina maliyetinin üçte biri onarım maliyeti) eklenerek yapılan kaba bir hesapla, yeniden inşa maliyetleri için 26 milyar dolar ile 38 milyar dolar arasında bir toplam maliyet bizi bekliyor.

Afet risklerinin tespiti, yönetimi, olası risklere hazırlıklı olma ve yeniden inşa süreçlerinin yönetimi birçok ülkede farklı modellerle yürütülüyor. Bu alanda ABD, Kanada, Endonezya ve tabi ki Japonya, yapılan çalışmalarla başı çekiyor. Japonya’nın depremle ilişkisi malum. Yıllara dayanan acı tecrübeler sonunda 2015 yılında Sendai depreminin ardından Sendai Çerçevesi hazırlanıyor. Ve 2015 yılında BM Genel Kurulu’nda 187 ülkenin katılımı ile kabul ediliyor.

Peki, biz Sendai Çerçevesi’nden nasıl yararlanabiliriz. Japonya Altyapı Bakanlığı’nda bizzat bu çalışma ekibinde yer alan, Altyapı Bakan Yardımcısı Nagoya üniversitesi Afetten Kaçınma Araştırma Merkezi Profesörlerinden Satashi Nishikawa’ya konuştum.

Acılarımızın ve duygularımızın çok taze olduğu deprem sonrası için, toplantıya başlarken Prof. Nishikawa’nın ilk sözü beni çok etkiledi. “Dökülen sütün ardından ağlamak değil, konsensüs, dayanışma ve karşılıklı anlayış ve çalışma şart” dedi.

Japonya çok önemli bir örnek; Bir yıl içinde dünya genelinde görülen doğal felaketlerin, -deprem volkanik patlamalar, tsunami, yangın, çığ, tayfun- yüzde 18’i Japonya’da gerçekleşiyor. Yüzlerce yıldır depremle sarsılmış depremle yaşamayı alışkanlık haline getirmiş ve depremden görülen zararı en aza indirmeyi öğrenmiş bir devlet.

Prof. Nishikawa, Sendai Çerçevesinin, kendisinden önce hazırlanan iki önemli protokolden (Yokohama, Hyogo) ayrılan iki önemli önceliği, dayanıklılık için “riski azaltmaya yatırım yapmak ve yeniden daha iyi inşa et” yaklaşımlarıdır diyor.

Deprem anında hayatını kaybedenlerin yüzde 83’ü yıkılan binalar nedeniyle ölüyor. Yani deprem sonrasına değil, hayat kurtarmak için öncesine odaklanmak gerekliliğinin altını çiziyor.

Japonya’da, bina güvenliği, evlerimizde oda güvenliği, hatta mobilya güvenliği, kritik binaların (hastane, okul, itfaiye) özel güvenliği ve en önemlisi afetlere hazırlıklı olma konusunda alınacak çok önemli bir deneyim var. Daha önemlisi bu deneyimi paylaşmaya hazır bir devlet ve uzman ordusu bulunuyor.

Sonraki yazımda, afete cevap verme, afet yönetim koordinasyonu ve yeniden inşa etme süreci konularında özel sektörden nasıl yararlanabiliriz sorusunu Japonya örneğini de inceleyerek ele alacağız.

Ülkemizin başı sağ olsun.

Tüm yazılarını göster