Özgür Altun
ICMA / Direktör Yardımcısı
6 Şubat 2023 günü Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesi büyük depremlerle sarsıldı. Bu felaket, en az 50 bin kişinin hayatına, milyonlarca kişinin yerinden olmasına ve yeniden yapılanma çabaları dahil 100 milyar dolar olarak tahmin edilen bir ekonomik kayba yol açtı. Bilim insanları, deprem riski yüksek olan Türkiye’nin Marmara Bölgesi’nde büyük bir depremin yakın zamanda meydana geleceğini öngörüyor. Bu bölge, Türkiye nüfusunun yaklaşık %30'unu ve 1 trilyon doları aşan gayri safi yurtiçi hasılasının %45'ini barındırıyor. BBC Türkçe’nin son raporuna göre, yalnızca İstanbul’da binlerce bina yüksek riskli olarak değerlendiriliyor.
Bu bağlamda, hem özel hem de kamu sektörü tarafından ihraç edilebilecek sürdürülebilir tahviller, daha maliyetli bir finansman olarak görülmelerine rağmen, hızlı bir şekilde ve yüksek hacimlere erişim sağlayarak, İstanbul ve çevresinin depreme hazırlıklı hale getirilmesinde değerlendirilebilir. Tahvil seçeneğinin maliyeti, benzer bir hacimde ve hızda bir finansman kaynağının bulunmaması durumunda, depremin yaratacağı potansiyel insani ve ekonomik kayıpla karşılaştırılarak değerlendirilmelidir. İhraççılar, ayrıca borçlanma maliyetlerinin düşürülmesi için kalkınma finansmanı sağlayan kurumlardan garanti, risk azaltımı gibi fırsatları değerlendirebilirler.
Bu makale, İstanbul’da depreme hazırlığın bir insani ve ekonomik aciliyet olduğu varsayımından yola çıkarak, kısaca sürdürülebilir tahvilleri ve yatırımcı talebini tanıttıktan sonra, şu görüşleri ve tezleri ileri sürmektedir:
- Özel ve kamu sektörü ihraççıları tarafından ihraç edilebilecek sosyal tahviller, depreme dayanıklılığı artıran projeleri, önlemleri, teşvikleri ve diğer harcamaları finanse etmekte kullanılabilir.
- Depreme dayanıklılık faaliyetleri, mevcut bina stokunda büyük müdahaleleri gerektirdiği için, enerji verimliliği gibi çevresel müdahalelerin marjinal maliyetini düşürür. Bunun sistematik olarak uygulanması, enerjide dışa bağımlılığı azaltıp, büyük mali tasarruflar sağlayabilir.
- Dolayısıyla, depreme dayanıklılık ve enerji ve su verimliliği gibi çevresel harcama kalemlerini içeren entegre teknik bir bina standardı belirlenebilir ve bu standarda uyumlu olan projeler, krediler, hibe ve teşvikler, sermaye piyasalarına açılarak sürdürülebilirlik tahvilleri aracılığıyla finanse edilebilir. İhraççılar, yatırımcılarına sosyal ve çevresel etkileri bir arada sunabilirler.
Yeşil, sosyal ve sürdürülebilirlik tahvilleri, ihraççıların, borçlanılan fonları, yeşil ve/veya sosyal projelere tahsis etmeyi taahhüt ettiği "kullanım tahvilleri" olarak adlandırılmaktadır. İhraçtan sonra, ihraççılar, fonların nereye tahsis edildiğini ve pozitif çevresel ve sosyal etkilerinin ne olduğunu yıllık olarak raporlar. Sürdürülebilir tahviller piyasası son yıllarda önemli ölçüde büyümüştür.
Sürdürülebilir tahvil ihraçlarının büyümesi, sürdürülebilir yatırımlara artan yatırımcı ilgisi ile paralel olarak ilerlemiştir.
Bankalar, şirketler, devlet hazineleri, belediyeler ve kalkınma bankaları, sürdürülebilir kullanım tahvillerinin sık ihraççılarındandır. Bugüne kadar Türkiye'den, bankaların %60’ını haiz olduğu 19 milyar ABD Doları’nın üzerinde ihraç gerçekleşmiştir. 2023 yılında, Türk Hazine'si (2,5 milyar dolar, 7 yıl) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi () ilk yeşil tahvillerini ihraç ettiler.
Sürdürülebilir tahvil ihraçları daha ucuz bir finansmanı garanti etmez, fakat bunun gözlemlendiği ihraçlar olmuştur. Buna karşın, ihraççılar, “ESG” ve etki yatırımcılarını çekerek daha geniş bir yatırımcı tabanına erişmek için sürdürülebilir formatta ihraç yapmaktadır.
İhraççıların, borçlanılan fonları tahsis ettiği yeşil ve sosyal projeler, varlıklar ve harcamalar çeşitlidir. Bankalar, sürdürülebilir tahviller ihraç ederek, müşterilerine yeşil bina inşası, enerji verimliliği yenilemeleri, yenilenebilir enerji kurulumları ve elektrikli araç edinimleri gibi konularda sağladıkları kredi havuzlarını (re)finanse edebilirler. Şirketler, genellikle, yeşil proje yatırımları ve sermaye harcamalarını finanse etmektedirler. Devlet ve belediye ihraççıları, sosyal ve yeşil kalkınma programları için verdikleri teşvikleri, vergi indirimlerini ve sübvanse edilmiş mali önlemleri (re)finanse edebilirler.
Bu bağlamda, sosyal tahviller, en acil durum olan binaların depreme dayanıklılığını destekleyen projeleri, harcamaları, kredi programlarını ve diğer teşvikleri finanse etmek için kullanılabilir. İnsan hayatını kaybını önlemek, güçlü bir sosyal etki olur.
Ayrıca, depreme dayanıklılık önlemleri, genellikle mevcut bina stokunda büyük müdahaleleri ve yenilemeleri gerektirdiğinden, iklim değişikliği ile mücadele için de önemli bir sinerji oluşturur. Binaların depreme dayanıklılığı ile birlikte, mümkün ve gerçekleştirilebilir olduğu oranda enerji, su ve malzeme verimliliği gibi önlemleri içeren entegre bir program aşağıdaki önemli faydaları sağlayabilir:
- Türkiye’nin karbonsuzlaşma ve enerji verimliliği ve 2053 karbon sıfır hedeflerine ilerlemesine yardımcı olmak. Dünya Kaynaklar Enstitüsü’ne göre, binalar, Türkiye'de sera gazı salınımlarının %30'undan sorumludur.
- Ülkenin, fosil yakıt ithalatından kaynaklanan dış enerji bağımlılığını azaltmak.
- İklim değişikliğinin sıcak hava dalgaları ve kuraklıklar gibi fiziksel etkilerine karşı hazırlıklı olmak.
- Yeşil binalar alanında özel sektör faaliyetlerinin ve bilgi birikiminin artması. Çevre dostu yapılanmanın, özellikle gelişmekte olan ekonomilerde, önemli bir faaliyet alanı haline gelmesi beklenmektedir. Bu durum, Türkiye’nin büyüyen yeşil ekonomide rekabetçiliğini artırarak gelecekte önemli bir ihracat fırsatı doğurabilir.
Depreme dayanıklılık ve çevresel süreç, önlem ve harcama kalemlerini entegre bir şekilde içeren teknik bir bina standardı geliştirilebilir. Bu standart ile uyum sağlayan projeler için verilen sübvanse edilmiş krediler, hibe, teşvik ve diğer projeler, bankalar, gayrimenkul şirketleri, devlet ve belediyelerin sürdürülebilirlik tahvilleri aracılığıyla (re)finanse edilebilir. İhraççılar, yerel ve uluslararası yatırımcılara, aynı anda hem sosyal hem de çevresel etki iddiasında bulunabilirler.
Yeşil bileşendeki uygun harcama kalemleri, yürürlükte olan Binalarda Enerji Verimliligi Yonetmeligi’den, AB Taksonomisi gibi mevcut taksonomiler ve yeşil bina sertifikasyon şemalarından ilham alınarak belirlenebilir. Ayrıca, Türkiye Standartları Enstitüsü, 2010 yılında, puanlamaya dayalı "Güvenli ve Yeşil Bina Standardı" çıkarmıştır (kaynak), ancak geniş ölçüde kullanılmamıştır.
Romanya'da ise örnek çalışma mevcuttur. Romanya'nın euro/economic-recovery/recovery-and-resilience-facility/recovery-and-resilience-plan-romania_en">Covid sonrası İyileşme ve Dayanıklılık Planı, bazı konut ve kamu binalarının depreme dayanıklılığı ve enerji verimliliği için yenilemesi amacıyla 2,7 milyar Euro'luk bir yenileme dalgası fonu içermektedir. Bu fon, kısmen AB’nin NGEU Yeşil Tahvilleri ile finanse edilmiştir. Ekim 2022'de Dünya Bankası, Romanya için geniş bir teknik destek tanı koyma raporu yayınlamış ve hem enerji verimliliği teknolojilerinin hem de deprem güçlendirme müdahalelerinin doğru bir şekilde dağıtımını sağlamak ve yüksek kaliteli yenileme projelerinin geliştirilmesini hızlandırmak için standartlaştırılmış çözümlerin gerekli olduğunu vurgulamıştır.
İhraççılar, borç ödeme maliyetlerini azaltmak için uluslararası kalkınma bankaları gibi kuruluşlardan, garantiler gibi karma finansman (blended finance) fırsatları arayabilir ve elde edilen avantajların nihai yararlanıcılara aktarımını sağlayabilirler. İslami finans yatırımcılarına ulaşmak için sürdürülebilir sukuk formatında ihraç yapılmasının mümkün olup olmadığı değerlendirilebilir.
Ayrıca, politika belirleyiciler, yerel yatırımcılara bu sürdürülebilir tahvillere yatırım yapmaları için teşvikler sunmayı düşünebilir. Hükümet, sigorta şirketleri ve emeklilik fon varlıklarının belirli bir yüzdesini bu programa yönlendirmelerini değerlendirebilir. Bankalar da fazla sermaye rezervleri ile yatırımları desteklemenin ve menkul kıymetlendirilmiş ihraç seçeneğinin avantajlarını değerlendirebilirler.
Tahvil ihracının maliyetli bir süreç olduğu doğrudur. Ancak bu maliyet, alternatif hacimde ve hizda bir finansman kaynağının mevcut olmaması durumunda, İstanbul ve çevresinde yakın zamanda beklenen büyük bir depremin insani ve ekonomik sonuçlarıyla kıyaslanarak ele alınmalıdır. İklim değişikliği ile mücadele de aynı bakış açısıyla değerlendirilmelidir.