Deprem felaketinin ardından tüm Türkiye tek vücut olarak bölgeye yardıma koşuyor. Ağır kış koşulları altında, çok geniş bir alanda, zamana karşı bir mücadele veriliyor. Ancak can kaybı şimdiden 25 bine ulaşmış durumda. Bölgede yıkık veya ağır hasarlı 25 bin bina, 120 bin bağımsız bölüm bulunması maalesef kayıpların daha da artabileceğine işaret ediyor. Ülke olarak yastayız. Başımız sağ olsun.
Maraş depremi şiddet olarak son yüz yıl içinde ülkemizi vuran ikinci en büyük afet. İlk sırada 7,9 şiddetli 1939 Erzincan depremi yer alıyor. 33 bin insanımızın hayatını kaybettiği Erzincan depreminde 117 bin bina tamamen yıkılmıştı. Umarız Maraş afetinde oluşan kayıplar Erzincan depremindeki kadar yüksek olmaz.
Acımızın çok taze olduğu bir ortamda ekonomi üzerlerine değerleme yapmak içimizden gelmiyor. Ama hayat devam ediyor. Geride kalanlar için maalesef bir durum değerlendirmesi yapmak gerekiyor.
Depremden etkilenen 10 ilimiz (Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep, Malatya, Kilis, Şanlıurfa, Osmaniye) Türkiye nüfusunun %16’sı ile önemli bir paya sahip. Batı bölgelerine göre daha az gelişmiş olan bölgenin milli gelirden ve ihracattan aldığı pay %9 ve %10 düzeyinde.
Bölgenin toplam krediler ve mevduattan aldığı pay %7 ve %5 ile daha düşük. Buna karşın, tarım ve gayrimenkul alanındaki ihtisas kredileri %14 ve %12 ile görece daha yüksek pay alıyor.
Bölgede demir-çelik, petro kimya, tekstil, enerji, gıda, içecek sektörlerinde pek çok şirket faaliyet gösteriyor. Deprem sonrasında Adana, Gaziantep merkezli borsada işlem gören şirketler üretim faaliyetlerinin depremden etkilenmeden sürdüğüne yönelik açıklamalar yaptılar. Depremde can kaybının daha fazla olduğu Hatay ve Maraş’tan bilgi akışı ise henüz sınırlı düzeyde. Maraş depremi dolayısıyla bölgenin ekonomik altyapısında, işgücünde kaçınılmaz olarak kayıplar yaşandı. Şiddet ve can kaybı daha az yıkıcı olan buna karşın ekonomiye katkısı daha yüksek olan 1999 İzmit depreminin maliyeti milli gelirin %5,5’i düzeyinde hesaplanıyor. Maraş çevresindeki illerin ekonomiye katkısının daha az olmasına rağmen ödenecek olan ekonomik fatura İzmit depremine yaklaşabilir.
Türkiye devleti ve iş dünyası bu zor durumun altından kalkacak bilgi ve beceriye sahip. Deprem sonrası bölgede hanehalkının tüketiminde azalma görülecek, buna karşın alt yapı ve konut harcamalarındaki artış muhtemelen bu daralmayı fazlasıyla karşılayacaktır. Depremden bağımsız olarak dış finansmana erişim büyümenin temel belirleyicisi olmaya devam edecek.
Toparlamak gerekirse deprem dolayısıyla Türkiye ekonomisinde kırık bir fay hattı görmüyoruz. Ancak deprem bölgesinde olduğumuz gerçeğini kabul ederek yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Ulaştırma, konut alt yapımızı depreme dayanıklı olacak şekilde değiştirmemiz, çocuklarımıza daha iyi bir Türkiye bırakmamız için en önemli görevimiz.