Deprem – Godot’u beklemek

Kaan KİZİROĞLU Paylaşalım Büyüyelim

Bizim zamanımızın Ankara’sında herkes birbirini tanırdı. Gidilecek okullar, gezilecek yerler ve yaşanan mahalleler belliydi. Aileler ya memur, ya işçi, ya da küçük çaplı esnaftı. Bizim lisede ailesi iş insanı olanlar vardı ama şirketleri küçük işletmelerdi. Birbirine selam veren, taksiye bindiğinizde kuruşu kuruşuna paranızın üstünü veren, her tabakada insanın birbirine nazik davrandığı bir şehirdi Ankara. Kitap okumayı sever, buluşacaksa Vakko’nun önünde buluşur, Gençlik Parkında eğlenir, opera, bale, tiyatroya ucuz biletlerle gider, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasını dinler. Gezecekse Kızılay ve Tunalı Hilmi’de gezer, restorana gitmektense birbirinin evine gidip, orada toplanıp sohbet ederdi. Politik olarak “ülke nereye gidiyor” konusunun her daim çok sorgulandığı ve çocukluktan beri yemek masalarında politika konuşulan bir yerdi.

O zamanlar ben ve benim gibi çoğu kişi sadece Ankara’yı biliyorduk. Diğer şehirleri görmemiştik. Tabi, ODTÜ’de okumaya başlayınca bu değişti. Türkiye’nin her yanından gelmiş pırlanta zekadaki öğrencilerden diğer şehirleri öğrenme imkanı ediniyorduk. Her şehrin insanı farklıydı. Hepsi özeldi. Halen en çok hayret ettiğim Ankara’da kar yağınca ODTÜ yurtlarında kalan İzmirlilerin -Ege ve Akdenizlilerin- büyülenmişçesine kar yakalamaya dışarı çıkmalarıydı … Meğer İzmir’de ve Antalya’da pek kar yağmazmış!

Ben ve akranlarım üniversiteyi 1995’te bitirdiğimizde, İstanbul iş açısından parlıyordu. İstanbul’un taşı toprağı binlerce senedir altındı. O zamanda altındı, şimdi de altın … Ve okul biter bitmez ben de, taşı toprağı altın olan bu şehre mühendislik okumama rağmen bankacı olarak göçtüm. Tam 29 sene oldu..

Arkadaşlarım arasında İstanbul’a göçen ilklerdenim. Daha sonra sevgili kardeşim, kuzenlerim, sınıf arkadaşlarım, mahalle arkadaşlarım hepsi İstanbul’a göçtüler, yerleştiler ve çok güzel işler yaptılar, yapıyorlar.

Her göçmen, biraz yerini sağlamlaştırınca ve kök salmak isteyince tabi ki ailesini de yanına getirmek istiyor, bunun için uğraşıyor… Biz de annemle babamı İstanbul’a getirmek için 2011 senesinde Etilerden bir apartman dairesi satın aldık. Ailenin o dönemdeki tüm birikimini bu daireye yatırdık. 2011 senesinde yani dile kolay tam 13 yıl önce. İnsan ömrü 80 sene deseniz, o günden bugüne bir ömrün neredeyse yüzde 15 kadarı geçmiş.

Evi aldık. Gayet güzel, ferah. Apartman ama bahçesi var. Ankara’daki gibi yeşile de bakıyor. Oh, ne güzel… Biz üst kattayız. Daireyi satın aldıktan sonra bahçeyi de gezeyim dedim. En alt kattaki daire gerçekten çok muhteşemdi. Dış cephede duvar yok. Tavandan yere her yer cam. Salon doğrudan bahçeye açılıyor ve çok geniş. İnsan resmen içinde at koşturur! Koşturur da… Ben neden hiç kolon göremiyorum? İşte hikaye o zaman başladı…

En alt katı bir müteahhit bizden önce satın almış. Süslemiş, püslemiş, kolonları da keserek salon salomanje hale getirmiş. Sadece çok ince demir I profilleri tavan aşağı çökmesin diye kolon yerine koymuş üstünüde kartonpiyerle kapamış. Görünüşü harika yapmış ama deprem olması durumunda binanın çökmesini de garanti haline getirmiş.

Ben aslen inşaat mühendisiyim, arkadaşlarım da ilk anda aklıma gelen düşünceyi desteklediler: “Hemen yıkmalıyız ve içine girip kesinlikle oturmamalıyız.”

Yıl 2024, 13 sene geçti, halen kentsel dönüşüm kapsamında apartmanı yıkıp yenilemeye çalışıyoruz. Neden bu kadar zaman geçti? Çünkü en üst katta oturan malik, biz daireyi satın almadan önce KAÇAK KAT yapmış ve bu kat kentsel dönüşümde ortadan kalkacağı ve şu hali ile haksız şekilde 200-250 metrekare olan kendi katının yasal büyüklüğü yarıya düşeceği için Türk Hukuk sistemindeki tüm davalarla kentsel dönüşüm sürecini uzattı. Davaları teker teker kaybetti ama biz de 13 senemizi kaybettik. Hem de yıkılması ivedi gereken bir binada.

Ailem halen Ankara’da. Ümidimiz davaların artık bitmesi ve apartmanın depreme dayanıklı hale gelecek şekilde tekrar inşa edilmesi. Her geçen gün tabi ki deprem olmasın diye de dua ederek geçiyor.

Bu benim hikayem. Bu hikayeden binlerce var.

Cuma günü, 3 gün, önce Kahramanmaraş’a yaptığım bir iş gezisinden döndüm. Şehrin bir bölümü nerdeyse tarlaya dönmüş durumda. Daha önce gezdiğimiz yerler, sokaklar, mahalleler, restoranlar, oteller ortadan kalkmış. Hep konuşuyoruz, Kahramanmaraş’taki yıkım buysa İstanbul’daki maalesef yıkım akıl almaz boyutlarda olabilir. Ama halen İstanbul için çok birşey yapılamıyor. Başlayan tekil projeler elbet var, ancak hızlı ve genel kapsamlı bir seferberlik gerekiyor.

Geçen yıl yaşadığımız deprem felaketi sonrası İstanbul depremi çok konuşuldu. Üzerinden neredeyse 1,5 sene geçti ama hiçbir gelişme yok. Problemin ana sebepleri hukuki alt yapının yeteri kadar sert ve karar verdirici olmaması, kanuni olarak zorlama mekanizmasının tamamen işlememesi, kat maliklerinden bazılarının açgözlülüğü, kendi hakkına razı olmaması, daha fazlasını istemesi. Ben bizzat tüm bu problemleri yaşadım ve eminim çoğu kişi bu zorluklardan dolayı halen depreme dayanıklı konutuna geçemedi, gönül rahatlığıyla evinde oturamıyor.

Kentsel dönüşümde esas çözülmesi gereken konulardan en önemlilerinden biri de.. Finansman! Depreme dayanıksız binalarda oturan kat maliklerinin binaları yenilemek için paraları yok. Parası olan müteahhitlerin ise bu binaları inşa ettiklerinde kazanacakları rant yok.

Çözümü bulup, uygulayalım…Artık Godot’u bekler gibi Depremi beklemeyelim.

Kentsel dönüşümün hızlanması ve finansmanı için önerilerim:

1)  Haksız bir nedenden kentsel dönüşümü engellemeye çalışan ve açtığı davayı kaybeden kat malikine, diğer kat maliklerinin canına kasttan, otomatik ceza davası açılmasının önü açılabilir. Böylece dava açan kaybederse ne risk aldığını bilir,

2) Kentsel dönüşüme girecek gayrimenkullere otomatik olarak yüzde 30 ek imar verilebilir. İnşaattaki yüzde 20 ek imar müteahhit karını karşılar. Yüzde 10’luk ek imar ise devlete kalır. Devlete kalan bu pay, dar gelirli vatandaşlara konut üretimi için bir fona koyularak, tüm kentsel dönüşümden elde edilecek rant ile dar gelirli vatandaşlara konut üretimi finanse edilebilir,

3) Bu ek rant ekonomiyi canlandırabilir ve şu andaki sıkı para politikasında ekonominin büyümeye devam etmesine yardımcı olabilir,

4) Kentsel dönüşüme girecek parsellerin yan yana olması durumunda parsellerin mecburi tevhidi yapılabilir. Böylece halkın kullanabileceği ortak kullanım alanları ortaya çıkabilir (şehir parkları) ve hazır şehri yıkıp yeniden yapıyoruz, mahallelerimize düzen kazandırabiliriz,

5) Mimari olarak estetik kaygıları da öne çıkarak çok özel mahalleler ortaya çıkabilir. Mühendislik ve inşaat kalitesi artabilir. TOKİ, KİPTAŞ gibi devlet ve yerel yönetim kontrolünde tüm mahalleler birlikte dönüşebilir,

6)  Büyük kentsel dönüşüm projeleri teşvik edilebilir. Büyük kentsel dönüşüm projeleri-mahalleler, yapılacaksa büyük gayrimenkul geliştiricileri arasında adi ortaklık kurulması veya kitle fonlaması vergisel olarak teşvik edilebilir,

7) Adi ortaklıklara devlet bankaları kanalıyla ana para ve faiz geri ödemesiz dönemi olan, uzun vadeli ama piyasa fiyatlarından finansman verilebilir. Bu finansmanların teminatı kentsel dönüşüme girecek parseller olabilir,

8)  Fakat eğer adi ortaklıklar veya müteahhitler projeyi tamamlayamazsa, projenin devralınıp, yüklenicisinin hızlıca değiştirebilmesinin hukuki alt yapısı oluşturulabilir. Böylece, kreditörler projeye el koyup yeni yükleniciye projeyi devredip projeyi bitirtebilir.  

9)  Kentsel dönüşüme girmiş bir bina ileride yeniden inşasından sonra depremde yıkılırsa hem müteahhit, hem belediye, hem çevre şehircilik, hem de yapı denetimin sorumlulukları baştan belirlenebilir. Cezai müediyeler baştan tanımlanabilir.

Konunun otoriteleri tarafından eminim çok daha fazla çözüm önerisi sunulabilir. Bunlar yapılmazsa biz 13 senedir uğraşıyoruz, diğer bizim gibi bu işten müzdarip olanlar bir 13 sene daha uğraşırlar.

İvedi bir çalıştay yapılıp, Eylül 2024’te hızlıca tüm İstanbul ve diğer depreme dayanıksız kentlerimizi şantiyelere çevirmeliyiz.

Deprem geliyor...Ve yıkım büyük olabilir..

İnanmıyorsanız, İstanbul’dan bir saat yirmi beş dakika uçuşla Kahramanmaraş’a gidip şehrin tarla haline gelmiş kısımlarını görün!

Yıkım ve depremin sonuçları hayal edebileceğinizden bile fazla…

Sağlıcakla kalın

Tüm yazılarını göster