Geçen öğretim yılıydı. Üyesi olduğum Ekonomi Muhabirleri Derneği’nin düzenlediği eğitim seminerlerinin birinin Hatay’da yapılması öngörülüyordu. Hatay’daki seminere katılmak pek içimden gelmedi. Oradaki manzarayı görmek istemiyordum, gerekçem buydu. Hani insan bir şeyi bilir, gözünde canlandırır ama görmek çok başkadır. Ben de Hatay’ın o yıkık ve adeta yok olmuş halini görmek istemiyordum. Özellikle de depremden kurtulanların yaşadıklarını bildiğim o felaket koşullara tanık olmak çok rahatsız edici olacaktı.
Benim görmeye dayanamayacağımı hissettiğim o felaketi binlerce insan yaşamaya devam ediyordu oysa.
Bazen düşünüyorum da, en şanssız olanlar acaba hayatını kaybedenler değil de, aradan bir buçuk yıl geçtiği halde hâlâ bir dizi sorunla yaşamaya çalışanlar mıydı?
Türkiye Belediyeler Birliği bünyesinde oluşturulan Deprem Bölgesi Araştırma Komisyonu 6 Şubat depremlerinden bir buçuk yıl sonraki duruma ilişkin tespitler içeren çok kapsamlı bir rapor hazırladı.
Raporda, depremlerin yol açtığı sorunlar her yönüyle sıralanıyor. Ama ekonomik sorunlar benim için ikinci planda. “Deprem şu boyutta ekonomik kayba yol açtı, şimdiye kadar şu kadar harcama yapıldı” gibi sayısal değerler benim için çok şey ifade etmiyor. Ben yapılmayana, eksik kalana odaklanmak gerektiği kanısındayım. On binlerce can kaybına yol açan depremin tabii ki parasal bir yükü olacaktı. Ama önemli olan depremden kurtulanların nasıl bir yaşam standardına kavuşturuldukları; barınma sorunlarının giderilip giderilmediği, sağlık hizmetlerine ne ölçüde erişebildikleri.
Deprem felaketinin üstünden bir buçuk yılı aşkın bir zaman geçti. Sözüm ona bir yıl içinde herkes evine kavuşacaktı. Bu gerçekleşmedi. Üstelik TBB’nin raporundan öğreniyoruz ki konut yapımına ilişkin olarak da ciddi hatalar söz konusu. Örnek mi, böyle bir felaketin ardından tutup fay hattında yapılaşmaya gitmek gibi...
Konut yapımında çok gecikildiği için de hâlâ binlerce depremzede konteyner kentlerde ve hatta çadırlarda yaşam savaşı veriyor.
Depreme kışın ortasında yakalanan ve 2023’ün başında en sert kışı yaşayan depremzedeler, sonrasında bölgenin çok zorlu yaşam koşullarında yazı geçirdi. Sonra bir kış daha, sonra bir yaz daha... Şimdi bir kış daha geliyor...
Raporda insanı okurken bile çok rahatsız eden detaylar var. Bunların başında barınma sorunu geliyor. TBB raporuna göre neredeyse 700 bin kişi (692 bin kişi) hâlâ konteyner kentlerde kalıyor. Konteyner dedimse genişlikleri yalnızca 21 metrekare. Büyüklüğü gözünüzde canlandırın; 4 metreye 5 metre! Yani bir buçuk yıldır iç içe sürdürülen bir yaşam...
Daha beteri de var. Depremin üstünden bir buçuk yıl, tam bir buçuk yıl, hatta daha fazla bir zaman geçti ama konteynere ulaşamayan ve yaşamını çadırda sürdürmek zorunda kalanlar da var. Rapora göre çadırda kalanlar ağırlıkla Hatay’da.
En iyisi Türkiye Belediyeler Birliği’nin bu kapsamlı raporunun bir özetini aktarmak...
Raporda, depremzede illerde konteyner kentler yaygın olarak kullanılsa da özellikle Hatay’da hâlâ çadırlarda yaşamak zorunda kalan vatandaşlar olduğuna dikkat çekiliyor. Bu insanlar bir buçuk yılı aşkın süredir çadırda yaşıyor ve daha da kötüsü bu şekilde yaşamaya daha ne kadar devam edecekleri de pek belli değil.
2023 kışı, 2023 yazı, 2024 kışı, 2024 yazı, şimdi de 2025 kışı... Bu döngü ne zaman bitecek, o da belli değil.
Raporda, geçici barınma alanlarındaki diğer eksikliklere değinilirken şöyle deniliyor:
“On sekiz ayın sonunda yapılan bu çalışma ile görülmüştür ki şehirlerde yapı stokunun ve altyapıların halkın taleplerini karşılaması için uzunca bir zaman gerekmektedir. Bu da geçici barınma alan planlamasının iyi bir şekilde kurgulanması gerektiğini göstermektedir. Konut tamamlansa dahi altyapının yapılmamış olması kalıcı konutlara geçişi imkansız kılmaktadır. Geçici barınma alanlarında şehirlerde ortak gözlemlenen sorunlar bulunmaktadır. Ziyaret edilen konteyner kentlerdeki konteynerlerin fiziki bakıma ihtiyacı bulunduğu ve planlamanın da sorunlu olduğu görülmüştür.
Konteynerlerde yaşayan halk, kendi mahrem alanını oluşturmak için konteyner alanlarının önünü kapatma yoluna gitmiş ve bu durum konteynerler arasındaki yol genişliğinin azalmasına ve ulaşım imkanlarının zorlaşmasına sebep olmuştur.
On sekiz aydır kullanılmakta olan konteynerlerin fiziki açıdan yıpranmalar yaşadığı gözlemlenmiş ve kış dönemi gelmeden çatı vb. bakımlarının yapılarak yağış ve soğuk hava koşullarına hazırlanması gerektiği görülmüştür.”
Raporda barınma sorununun azaltılması konusunda ise şu öneriye yer verildi:
“Geçici barınma alanları günübirlik bir çözüm olarak görülmekten çıkarılmalı ve iyi bir planlama sürecinden geçirilmelidir. Mahremiyet gözetilerek planlama yapılmalıdır. Geçici barınma alanlarının altyapısı (su, elektrik, ısıtma soğutma sistemleri vb.) iyileştirilmelidir.”
Vatandaşlar nezdinde rezerv alanlarla ilgili olarak “Mülkiyet hakkı korunacak mı” sorusunun öne çıktığı kaydedilen raporda konuyla ilgili sorunlar şu şekilde ifade edildi:
“Bölgede rezerv alanlarının belirlenmesine ilişkin sürecin şeffaf yürütülmediğine dair şüphecilik ve güvensizlik duygusunun hakim olduğu gözlemlenmiştir. Rezerv alanların belirlenmesine ilişkin kesin kriterlerin bulunmaması, az ve orta hasarlı yapı sahibi olan hak sahipleri için güçlendirme ve tadilat çalışmalarının yapılmasını engellemektedir.
Ruhsat alma süreçlerinin zorluğu ve rezerv alanın belirlenmesindeki şeffaf olmayan süreç, halkı konteyner kentlerde yaşamaya mahkum bırakmakta ya da kırsal alanda kaçak bir şekilde yapılaşmaya itmektedir. Bu durumun ileride başka bir afetle karşı karşıya kalındığında başkaca felaketleri doğuracağı düşünülmektedir.
Rezerv alanların belirlenmesinde mevcut yollar ve altyapının göz ardı edildiği ve bu rezerv alan yerlerinin ve sınırlarının sürekli olarak değiştiği de ifade edilmiştir.”
Raporda depremde sağlık tesislerinin de ciddi zarar gördüğü ve kullanılamaz hale geldiği bir kez daha hatırlatıldı.
Raporda ayrıca fiziki koşulların yanı sıra sağlık hizmetlerine erişim konusunda ülke genelinde yaşanan randevu bulamama sorununa ek olarak bölgede uzman doktor sayısının giderek azaldığı, düzenli hasta ve hastalık takibi gerektiren durumlarda doktor yetersizliği sorunuyla karşı karşıya kalındığı bildirildi.
Konteyner kentlerdeki içme suyu, kanalizasyon ve internet altyapısı sorununa dikkat çekilen raporda, “Özellikle Hatay’da yaşayan halkın konteyner kentin ortasındaki tek bir su sebilinden her gün kendi konteynerlerine içme suyu taşıdıkları gözlemlenmiştir” ifadelerine yer verildi.
Raporda altyapı ile ilgili öneriler şu ifadelerle yer aldı:
“Halihazırda su sorunu yaşanan şehirlerde kayıp kaçakların önüne geçmek için altyapı yenileme çalışmalarına başlanmalıdır.
Hasarlı yapıların yıkımının kontrollü bir şekilde gerçekleşmesi ve şehirdeki altyapı unsurlarının yıkımlar sırasında zarara uğramaması için yıkımların denetimli bir şekilde gerçekleştirilmesi gereklidir.
Geçici barınma alanlarındaki içme suyu sorununun önüne geçmek için her bir konteynere arıtma cihazı takılmalıdır.”
Oturduğunuz apartmana yakın eski bir bina kentsel dönüşüme girse ve yıkım işlemi başlasa ilk aklınıza gelen asbest sorunu olur. Eskiden çok yaygın kullanılan asbestin ne kadar zararlı olduğu yeni yeni anlaşıldı.
İşte raporda enkaz hafriyatlarındaki asbest konusunun önemine de dikkat çekilerek bunun ileride ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği vurgulandı.
Enkaz kaldırma çalışmalarının devam ettiği bu süreçte oluşan toz ve çamurun çevre kirliliğine sebep olduğu aktarılan raporda, bu sorunlara çözüm olarak atıkların mevzuata uygun şekilde bertaraf edilmesinin gerekliliğine dikkat çekildi.
Çevresel sorunların değerlendirildiği raporda, “Özellikle şehir merkezlerinde bulunan ağır ve orta hasarlı yapılar olası bir artçı depremde çevrede bulunan bina ve insanların hayatlarını tehdit etmektedir. Riskli yapıların acil şekilde ve uygun usullerle yıkılması gerekmektedir. Asbestli beton atıkları çevreye dağıtılmadan bertaraf edilmelidir” denildi.