İkinci Dünya Savaşı nedeniyle babam uzun dönem askerlik yapanlardan biriydi. Eylül 1942’de askere gitmişti; 20 Aralık 1942’de saat 17,05’de Erbaa- Niksar depremi olmuştu. O dönem küçük bir kasaba olan Erbaa’da 3 bin kişinin canına mal olan 7.0 şiddetindeki söylemlerin zihnimin derinliklerinde birikimi çok kalın çizgiler halinde kalmıştır; ülkemizin yaşadığı bütün depremleri, 1942’deki Erbaa- Niksar depreminin zihnimde yer eden ölçülerine vururum.
Ülkemiz insanının temel özellikleri üzerinde düşünürken, aklımda kalan ilk ölçü, bin yıllık geleneği olan “ordunun sahada hızla yayılabilme ve kontrol sağlama yetkinliğidir” İkincisi, deprem başta olmak üzere bütün büyük felaketlerde “halkın kapsayıcı dayanışma” gösterme konusunda verdiği sayısız sınav… Üçüncüsü de “özveriye dayalı örgütlenme ve dayanışma bilinci” toplumumuzu var eden ve varlığını koruyan bir başka kolektif özelliğimizdir.
Bugün yaşamakta olduğumuz büyük deprem felaketinde de, tarihin derinliklerinden getirdiğimiz ve “kolektif bilinç” haline dönüştürdüğümüz özelliklerimizin yaraların hızla sarılmasında çok önemli gücümüz olduğunu biliyor; toplumun kendi geleceğini yaratmadaki kararlılığına güçlü bir biçimde inanıyorum.
“Deprem bilinci” yaratmalıyız
Toplumun birikim yeteneklerini korumasının uzun dönemli geleceğini güven altına almasının etkin aracı “tarih bilincidir”dir. Çok yalın tanımıyla tarih bilinci, geçmişteki yaşanmışlıklardan ders alarak, daha sağlıklı gelecekler inşa etmektir. Bu açıdan, bir deprem ülkesi olan ve tarihsel büyük depremler yaşamış ve yaşamakta olan ülkemizde “deprem bilinci” de tarih bilincimizin önemli bileşenlerinden biri olmalıdır.
Deprem bilincinin üç boyutuna özen göstermeliyiz: Deprem öncesinin tarihini bilmek önemlidir. Bu konuda ülkemiz küresel eleklerin üstünde bilim insanları yetiştirmiştir. Biz, inançların ve ideolojilerin tuzaklarına düşmez, yetişmiş bilim insanlarımızı alıcı bir ruhla dinleyebilirsek, tarih bilincimizin temel bileşenleri arasında “deprem bilincini” olması gereken düzeye taşıyabiliriz.
Depremlerde özenle sorgulamamız gereken ikinci husus, “deprem sırasındaki davranışlardır”: Deprem olacağı kesin olan bir ülkede, kullanılacak maskeden cep fenerine, iletişimde sinyal verecek araçtan, deprem sırasında ne yapmamız gerektiğine, deprem olduktan sonra arama ve kurtarma konularında yaptıklarımızı “yüzleşme özgüveni” ile sorgulamalıyız ki, eksiklerimizi ve boşluklarımızı anlayarak, onları bir başka depremde tekrar etmenin olumsuz etkilerini yaşamayalım.
Deprem bilincinin üçüncü boyutu da “deprem sonrasıdır”: Deprem sırasındaki tutum ve davranışlarımızın sorgulanmasından çıkarılan derslere göre, gelecekteki depremlerle ilgili iki alan önemlidir. Biri, öngörme ve önlem alma disiplini, diğeri de gözetim ve denetim disiplini. Sözünü ettiğimiz bu iki disiplin olmadan, depremler karşısında acılarımızı ve kayıplarımızı azaltamayız.
İçtenlikle depremlerdeki yaşanmışlıkların dünü, bugünü ve yarınını kanıta dayalı sorgulamalardan geçirmezsek, bir deprem ülkesinde yaşamanın gereklerini yerine getirmemiş oluruz.
Ne yapalım?
Yapacağımız şey çok açık. Depremle ilgili yaşadıklarımızı “kişiselleştirme” tuzaklarına düşürmeden sorgulamalıyız. Sorgulamak için de ciddi “veriye” ihtiyaç var; geçmiş depremlerle ilgili verileri net olarak ortaya koymalıyız. Depremler karşısındaki tepkilerimize “olumlu kazanımları” daha ileri taşımalıyız; olumsuzluklarla da yüzleşme özgüveni göstermeliyiz. Resmi örgütlenmelerde, sivil inisiyatiflerin değerlendirilmesinde, uluslararası desteklerden yararlanmada, özellikle deprem yaygın ve uzak alanlarda olduğunda lojistik sağlamada eksiklerimizi ve boşluklarımızı bilmeli ve anlamalıyız ki, anlamlandırmada ileri adımlar atabilelim.
Atalarımız, “Bir musibet, bin nasihatten evladır” der. Geleceği bilinen büyük bir felaketi yaşadık; ondan gerekli dersleri çıkarmak önemlidir; sorgulayarak, ama yargılamadan da kaçınarak bu son felaketten de ders alalım. Depremde canlarını, mallarını yitirmiş herkese sabırlar diliyorum. Yaralıların en kasa zamanda sağlıklarına kavuşması dileklerimi iletiyorum. Bu büyük felaketi birlikte, dayanışarak aşacağımıza olan inancımızı uygulamaya dönüştürmenin çok önemli bir sorumluluk olduğunu biliyorum.