Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimi için yatırım iştahını arttıracak gelişmeler yaşandı. 2010’lu yılların başlarında ilk 10 yıllık dönem için döviz bazında fiyat alım garantisi verildiği için güneş ve rüzgar yatırımları artmıştı. O dönemde güneş yatırımlarının tamamına yakını lisanssız kategorisindeydi.
İzleyen yıllarda bu kez güneş ve rüzgar projeleri Yenilenebilir Kaynak Alanları ihaleleri için geliştirilir oldu. Yatırım iştahı geçtiğimiz yıldan bu yana hibrit santral yatırımları ve mevcut santrallere verilen kapasite artış izinleri ile devam etmişti.
Geçen yıldan bu yana iştah açan bir başka faktör ise sanayiciler için elektrik fiyatlarının can yakıcı seviyelere yükselmesi oldu. Kendi elektriğini üretmek için harekete geçen işletmelerin tercihi de büyük çoğunlukla güneş idi elbette.
Şu anda ise depolama yatırımları şartlı yenilenebilir enerjiye dayalı elektrik üretim santrali projeleri revaçta. Bu kez de hem enerji sektörü dışından hem de mevcut enerji oyuncularından bu işe yoğun ilgi var. O kadar yoğun ki, son 10 yılda devreye giren kurulu gücün çok daha üzerinde bir lisans talebiyle karşı karşıyayız gibi görünüyor.
Sizce bu durumda bir gariplik yok mu? Bu ölçüdeki bir talep, bir şeylerin gözden kaçtığına işaret sayılamaz mı? Başka neleri gözden kaçırıyoruz şimdilik tam bilemiyorum ama bu işin sonu karakolda bitmese bile meselenin dönüp dolaşıp şebekede düğümleneceği kesin. Ne demek istiyorum? Kurulacak her yeni elektrik üretim birimi, sisteme katılabilmek için bir yerinden ulusal şebekeye bağlanmak durumunda. Peki Türkiye Elektrik İletim AŞ TEİAŞ’ın, hatta belli ölçülerde dağıtım şirketlerinin de beklenen yeni santral yatırımları furyasına paralel hareket etmesi gerekmeyecek mi? Öyle ya, mevcut bağlantı kapasitesi daha ne kadarlık bir ilave gücü kaldırabilir ki?
İyi ki yatırımcı santral yatırımına baylamak için TEİAŞ’tan bağlantı hakkı almak zorunda. Aksi halde beş altı yıl önce Çin’de yaşanan, kurulup da şebekeye bağlanamayan binlerce megavatlık güneş santrali varlığının bir benzerini biz de yaşayabilirdir değil mi?