TÜİK verilerine göre yılın ilk çeyreğinde ekonomi yüzde 7.34 büyüdü. Bu verilere göre Türkiye ekonomisi tam 7 çeyrektir üst üste potansiyel büyüme hızının çok üzerinde bir hızla büyüyor. Bu rakamlara göre Türkiye ekonomisinde pespembe parlak bir manzara var.
Ama ekonomik gidişatın gerçek hayata nasıl yansıdığına baktığımızda bununla taban tabana zıt bir durum var.
Bu “performansa” rağmen toplumun geniş kesimleri halinden memnun değil. Anketler nüfusun ezici çoğunluğu en önemli sorunu olarak ekonomiyi gördüklerini ortaya koyuyor. Dış dünyadan da Türkiye’nin bu büyüme performansına göre beklenen teveccühten eser yok. Tam tersine Türkiye’nin kredi notu yerlerde sürünüyor, risk primi rekorlar kırıyor.
Bunun nedeni, toplumun büyük çoğunluğunun hain olması veya hainlere inanır hale gelmesi ya da dünyanın Türkiye’ye düşmanlık yapması değil. Büyümenin birçok açıdan çarpık ve dengesiz olması. Bu çarpıklık ve dengesizlikler de izlenen ekonomik politikaların bir ürünü. Bu yüzden yüksek büyüme, ne içeride mutluluk, ne de dışarıda güven yaratamıyor, tam tersine sonuçlar doğuruyor.
Bu durumu yaratan başlıca sorunları şöyle sıralayabiliriz:
- Ekonomi içeride büyüyor gözükmesine karşın dünya ölçeğinde, yani dolar bazında yerinde sayıyor. Dolar bazında gayrısafi yurtiçi hasıla (GSYH) şu anda 10 yıl önceki düzeyinde. Bu yüzden Türkiye dünya sıralamasında irtifa kaybediyor.
- Dolar olarak kişi başına gelir ise 12 yıl önceki düzeyinin bile altında. Hesaba yabancı göçmenler ve sığınmacıları da hesaba katarsak gerçek kişi başına gelir daha da kötü durumda.
- Özellikle bu yılın ilk çeyreğinde cari açıkta ortaya çıkan sıçrama büyümenin dış görünümü açısından alarm verici nitelikte. İlk çeyrekte cari açığın GSYH’ya oranı yüzde 10.05’i buldu. Bu ancak 2011 yılı ile karşılaştırılabilecek bir rekor. Ancak arada devasa bir fark var. 2011’de Türkiye’ye adeta oluk oluk sıcak para ve doğrudan yatırım akıyordu ve döviz rezervleri sürekli artıyordu. Şimdi ise olan sıcak para da kaçıyor ve gerçek döviz rezervi miktarı tarihte görülmemiş düzeyde ekside.
- Büyümeye dış ticaretin katkısı olumlu. Ancak ihracattaki büyüme hızının düşmeye başlaması, gidişat açısından soru işareti yaratıyor.
- Stokların büyümeyi ciddi ölçüde aşağı çekmesi ve yatırımlardaki durgunluğun hala sürmesi ekonomide bir güven ortamının yaratılamadığının işareti. Yatırımların bunca ucuz kredi pompalamasına rağmen ivme kazanmaması ciddi bir sorun.
- Büyümeyi sürükleyen esas faktör özel tüketim. Ancak bu da kendi içinde çok büyük sorun taşıyor. Çünkü özel tüketimdeki bu artış, toplumun geneline yayılan bir refah artışına değil üst gelir gruplarının harcamalarına dayanıyor. Bu da servet dağılımının daha da bozulmasına yol açıyor.
- Bu dengesizlik ve çarpıklığı en çarpıcı ve net olarak emeğin milli gelirden aldığı payın hızla düşmesinde görüyoruz. 2020’nin ilk çeyreğinde emeğin GSYH’dan aldığı pay yüzde 35.20 iken bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 27.97’ye düştü. Yani emekçiler pastadan aldıkları 5 dilimin birisini kaybettiler ve yüksek büyümeye rağmen yoksullaştılar.