Bu platform nezdinde de uzun bir zamandır konuşup, tartıştığımız üzere, mayıs ayında gerçekleştirilen seçimler ile birlikte yerel varlıkların tamamında yeniden dengelenme çabaları gözlemliyoruz. Hisse senetlerinden lira ve tahvil-eurobond gibi menkul kıymetlere dek fiyatların adil değerleri üzerine yürütülen tartışmalar yeniden alevlenmiş durumda. Günümüz globalleşme ve fiyatlamaların farklı dış etkenler gölgesinde şekillenme riski taşıdığı dünyasında bu noktadaki tartışmaların kısa vadede durulması kolay değil. Üstelik konu Türk varlıkları olduğunda azalan yabancı yatırımcı paylarından, değişen yatırımcı profili ve davranış setine dek diğer birçok başlık üzerinden de akıl yürütmeye çalışmak gerekiyor. Bu nedenle konuların daha temeline odaklanarak yarın için olası senaryolar üzerinden geçmek çok daha akılcı oluyor.
Seçimler öncesinde sesli şekilde düşünmeye çalıştığımız strateji şu aşamada farklı nedenlerle de olsa gerçekleşiyor: stres azalışı beklentiler ile harmanlanarak fiyatlamaların başka bir evrene taşınmasına zemin hazırlıyor. Dahası, belki de en önemlisi, bozulan yerli yatırımcı algısı da nispeten toparlanmaya çalışıyor. Bu, şimdilik fena değil. Aksi durumda panik halde başvurulan sağlıksız pozisyon ayarlamaları diğer finansal araçların da birbirini tetiklemesine fazlasıyla neden oluyor ve hesap kitap yapmayı güçleştiriyor.
Şimdilerde elimizde değişen ekonomi yönetimine dair başlıklar var. Yerli yatırımcının pozisyonlanma ile Sayın Şimşek’in ismine açtığı kredibilite henüz yabancı yatırımcı girişine imkan tanıyabilmiş değil. Ancak, unutmayalım ki bu kısım, sanılanın aksine, o kadar kolay değil. Getirilen düzenlemeler ortadan kalkmadan ve her şeyden öte bozulan algının toparlanması ve yarının güven içinde satın alınması zaman alan gelişmeler. Para politikasına dair oluşturulan yüksek beklenti havuzunu yönetmek oldukça önemli bir ev ödevi konumunda. Beklentilerin kontrolden çıkması sadece negatif günlerin konusu değil. Pozitif anlamda oluşan beklentilerin karşılanamadığı durumlardaki yıkıntı çok daha şiddetli olabiliyor. Denebilir ki zaten tarihi düşük seviyelerdeki yabancı oranları ortamında ekstra olumsuzluk ne olabilir, ne kadar olabilir? Yanlış değil, ve fakat eksik. Dengelenme arayışı ve problemlerin çözümü ortak paydaşların bir araya gelmesi ve ortak başlıklar üzerinden konuşması ile oluyor. Hep de böyle oldu.
En sonda söyleyeceğimizi şimdi buralarda söylemekte kesinlikle fayda var: ülke politikalarının dengeye oturması için her şey hisse senetleri ve/veya liranın bulunduğu seviyeye bağlı değil. Bu nedenle borsanın yükselmesi ya da liranın kontrollü-kontrolsüz değer kaybı/kazanımı politikaların önüne geçebilecek bir gelişme olarak asla algılanmamalı. Doğrudur; fiyatlamalar bir gösterge, eğilimin teyidi, algılamanın seyridir. Ancak, hiçbir zaman tek başına yeterli değildir.
Toparlayalım; işimiz kolay değil. Günü geldiğinde dış dünyadaki fiyatlamaların seyrine bakmak zorunda kalacağız. Bu nedenle, yine, yeni, yeniden içeriyi toparlamak elzem. Dengelenme bir an önce başlamalı ki artık Fed’in 2024’e ötelenen faiz indirim beklentilerini, ECB’nin birkaç toplantı daha sıkılaşma eğilimine devam etme riskini, Asya’da uzaklaşmaya başlayan ve görünen o ki devam da edecek olan arz zincirinin yer değiştirmesini ve olası pozitif Türkiye hikayelerine -bizim yapmamız gerekenleri yapmamıza paralel elbette- başımızı çevirip bakabilelim.