Denge reel kur

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

Herhangi bir anda piyasada gözlenen kur seviyesinin daima denge seviyesi olduğunu söylemek yanlıştır. Bu tez Rasyonel Beklentiler Okulu’nun ilk dönemlerinde aşırı bir iddia olarak okulun bazı mensupları tarafından savunulmuştur. Ancak genel geçer şekilde kabul edilmemiştir. Özellikle 2001 sonrasında, hele hele 2004 ve özellikle 2008 sonrasında RER (tartılı efektif reel kur) ve PPP (satın alma gücü paritesi)  temelli açıklamalar iyiden iyiye yanıltıcı hale gelmiş görünüyor.

O zaman döviz kurunun denge değeri nasıl ölçülebilir? Cevap bir şekilde cari hesapla ilişkilendirilmek durumunda ve bu konu sorunun ilk veçhesini oluşturuyor. İkinci veçhe bizzat soruya ilişkin: Kavramsal olarak denge döviz kurundan bahsetmek anlamlı mı? Kolay cevapları baştan eleyeceğim. Satın alma gücü paritesine dayalı analizler –kavramın hem mutlak hem göreceli versiyonları için- pek yardımcı olmuyor. Mutlak versiyonda döviz kuru paritesi iki ülkenin fiyatlar genel seviyelerinin oranına eşit olmak durumunda, göreceli versiyondaysa paritedeki değişmeler enflasyondaki değişmeleri izlemeli. Her iki durumda da PPP bir uzun dönem kavramıdır ve gerçek zamanda neredeyse hiçbir durumda geçerli olmaz. Ekonometri çalışmaları belli aralıklarla kurların PPP seviyelerini ziyaret edip, sonra hızla PPP noktalarından uzaklaştığını gösteriyor. En iyi ihtimalle dört ya da beş yılda bir ziyaret edilen uzun dönem denge seviyelerinden bahsediyoruz. İkinci kolay cevap sadece RER’e bakarak “aşırı değerlenmeden” veya tersi bahsetmek oluyor. Verimlilik ve reel ücret etkilerini hesaba katmadan veya maliyete tesir eden diğer fiyatlardaki gelişmeleri göze almadan PPP veya RER endekslerine bakarak karar vermek yanıltıcıdır.

RER ve ihracat arasında elbette bir ilişki var. Ancak ihracata dayalı büyüme denen şeye RER’e dayalı değildir. Zaten bu biçimde ihracata dayalı büyüme ne istenir ne de sürdürülebilir bir stratejidir. Tercih edilmez çünkü iç pazarımız dar değil ve tam tersine insanlarımızın gelir düzeyinin artmasını istemeliyiz. İç pazarın potansiyelin altında büyüdüğü, ihracatın ise iç talebin 3-4 katı hızla arttığı bir deseni neden isteyelim? Toplam faktör verimliliğinin yüksek olduğu bir ekonomi daha yüksek teknolojili ürünleri fiyat avantajıyla ihraç edebiliyorsa eder; o ayrı. Ama bunu istemiyorsak kuru müdahaleyle “düşük” tutmak durumunda mıyız? Miktar müdahalesi, yani kamunun döviz satması süreklileşebilir mi? Böyle bir model var mı?  

Kontrollü dalgalı kur (managed float) “dalgalanma korkusu” yaşayan ekonomilerde 25-30 sene önce denenmişti. Sürüdürülebilir görülmüyor. Fazla uzun sürmez ama ısrar edilirse döviz kurunun bir süreliğine yanlış seviyede tutunması mümkündür. Eninde sonunda denge içi boş bir kavram değildir. Müteveffa Rudi Dornbusch ününün bir kısmını Bretton Woods sonrası dalgalı kur döneminde kurların aşırı yükselebileceğini (overshooting) –veya tersi (undershooting)- göstererek elde etmişti. Dornbusch (1976) makalesinden kısa süre sonra Avrupa Döviz Kuru mekanizmasının (ERM) oluşturulmuş olması bir rastlantı olmamalı.

Demek ki soru şöyle revize edilebilir. Cari dönemde döviz kurunun denge değeri nedir? Mesela ihracatçıların gerçekten rekabet edemeyecekleri kadar düşük bir eşik kur değeri (aşırı değerli TL seviyesi) var mıdır? Belki, ancak bu eşiğin çok uzağındayız. Uzağındayız ama kur bu nedenle yukarı gitmez diyemeyiz. Diyemeyiz çünkü dünyanın daha yüksek faizle seyredeceği 2022-2023’te negatif reel faizle kuru zıplatmadan “kontrollü dalga” uygulamak, bıçak sırtı bir denge tutturmak hayli güç.

Tüm yazılarını göster