Demokrasilerin zor zamanları

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Dünyanın dört köşesinden popülist ya da çoklu kültüre inanmayanların kazandıkları seçim zaferleri artarda gelmeye devam ediyor; Geçen hafta Arjantin, bu hafta ise Hollanda’dan gelen sonuçlar alarm verici. 

Arjantin’de Cumhurbaşkanı seçilen Javier Milei’nin seçim vaatleri arasında Merkez Bankası’nı kapatıp, Arjantin Pesosu’ndan Amerikan doları kullanımına geçmek, sağlık, eğitim ve çevre bakanlıklarını lağvedip, kürtajı zorlaştırmak, silah kontrolünü ise gevşetmek vardı. 

Bitmedi; 

İklim krizine “inanmadığını” da sürekli tekrarlayan Milei, zeçimlerden sonra yaptığı ilk açıklamalardan birinde, “Falkland adalarını İngiltere’den almak için her çabayı göstereceğiz” dedi.

Yerkürenin son dönemdeki en sakin ve istikrarlı bölgesi durumundaki Güney Amerika da yakında karışacak gibi.

HOLLANDA’DA WİLDERS BAŞBAKAN OLABİLECEK Mİ?

Hollanda’da “camileri kapatacağını”, ülkeyi Avrupa Birliği’nden çıkaracağını vadeden Wilders’ın partisi, seçimlerden birinci parti olarak çıkmayı başardı. Ancak bu başarının Wilders’e Başbakanlık koltuğunu getirip getirmeyeceği hala belli değil. Parlamentodaki çok parçalı yapı, ülkede yeni bir koalisyon hükümeti kurulmasını zorunlu kılıyor. Matematiksel olarak, diğer partiler Wilders’ı dışarıda bırakacak bir koalisyon hükümeti kurabilirler.

Bu durumun farkında olan Wilders da  daha şimdiden söylemlerini değiştirmeye başladı. İşi, “diğer partilerin Anayasa’ya uymayacak bazı önlemler alacak bir hükümet içinde yer almak istemediklerini çok iyi anlıyorum. Dolayısıyla, camiler, Kur’an ya da İslami eğitim konularında konuşmayacağız” açıklamasına kadar vardırdı. 

Hollanda’da bir önceki seçimin ardından hükümet kurulması yaklaşık bir yıl sürmüştü. Bu sefer de benzer bir sürecin yaşanması mümkün. 

Sorun şu ki, Wilders ve partisi hükümet dışında bırakıldıkça, destekçilerinin sayısı artıyor. Hükümet içine dahil olmaları, üstelik Wilders’ın başbakanlık koltuğuna oturması ise, Avrupa Birliği içindeki tüm dengeleri değiştirebilecek kadar önemli. 7 yıl önceki “o kadar da olmaz” denilen Brexit oylamasının ardından, yakın gelecekte bir “Nexit” (Hollanda’nın AB’den çıkışı) referandumu artık bir hayal olmaktan çıkmış görünüyor. 

İSPANYA’DA HÜKÜMET KURULDU AMA...

İspanya’daki seçimlerin ardından, ikinci çıkan Sosyalist Parti’nin lideri Pedro Sanchez  hükümeti kurdu. Ancak bunu Catalan milliyetçisi partilerin desteğini alarak başarabildi.

İspanya’nın en büyük Anayasal meselesi olan Catalan bağımsızlığı konusu 2014-2017 arasında iyiden iyiye alevlenmiş, yargı devreye girip, bağımsızlık yanlısı tüm Catalan liderler hakkında mahkumiyet kararları vermişti. 

Nitekim Sanchez Başbakan olabilmek için “genel af” ilan etmeyi kabul etti. Oysa seçim öncesinde Catalan liderlerin affedilmesine karşı bir kampanya yürütmüştü. 

İspanya siyaseti hakkında yapılan yorumlar, işin iki ayrı yöne de gidebileceğini gösteriyor;  Başbakan Sanchez’in yeni kurduğu hükümetini devam ettirebilmek için Catalan bağımsızlık yanlılarına yeni “tavizler” vermesi de mümkün, hükümet içinde yer alan Catalan hareketinin “ehlileşip”, tam bağımsızlıktan vazgeçmesi de. Zaman gösterecek. 

Önümüzdeki yıl ise ABD Başkanlık seçimleri ile tüm Avrupa Birliği ülkelerinde yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimleri var. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yüzde 50 artı 1’in değiştirilmesine ilişkin Anayasa değişikliği önerisini de bu açıdan okumak gerekiyor. 

Belli ki Türkiye’nin Başkanlık sistemine geçişte halka “yönetimde istikrar sağlayacak” olarak anlatılan yeni düzen, istenen sonucu vermemiş. Siyaseti en iyi okuyan kişilerden biri olan Erdoğan, yakın dönemde Türkiye’de, özellikte de hükümeti oluşturan ittifak içinde ortaya çıkabilecek olası sorunları şimdiden gördü, önlem almaya çalışıyor gibi...

Tüm yazılarını göster