Soğuk Savaş dönemindeki gözde terim "dehşet dengesi" idi; Batı cephesi ile Sovyet bloğu arasındaki nükleer silah dengesini anlatıyordu bu terim; "Eğer sen beni nükleer silahla vurursan, ben de de seni vururum" restleşmesi nedeniyle o beklenen ve "insanlığın sonu olacağı" söylenen kıyamet günü hiç gelmedi.
Bugünlerde ise giderek "dehşet dengesizliği" hakim olmaya başladı küresel alana. Nükleer silahlar hala yerli yerinde duruyor, ancak bunlarınların kullanılmasını engelleyecek bir "dengeden" söz etmek mümkün değil.
Putin'den sert çıkış; "Ukrayna savaşı değil, NATO savaşı olur"
Ukrayna savaşı uzun süredir bir kasabayı bir tarafın, diğer köyü öbür tarafın ele geçirdiği, ardından ikisinin de kaybedildiği, ilerleme sağlanamayan durağan bir çatışmaya dönüşmüştü ki, Ukrayna kuvvetleri Rusya topraklarına girip, sınırdaki Kursk'u ele geçirdi.
Sadece bu kadar da değil; Eylül ayıyla birlikte Batı cephesi iyiden iyiye hareketlendi. ABD ve İngiltere'nin Dışişleri Bakanları birlikte Kiev'e gidip, gövde gösterisinde bulundular. Boş durmayan NATO ise, iki yeni üyesi, İsveç ve Finlandiya'yi Rusya'ya karşı silahlandırmaya devam ediyor. Finlandiya'da kurulacak ve özellikle Rusya'nın bugüne kadar etkin olduğu Arktik Deniz'de dengeleri değiştirecek yeni NATO üssünün komutanlığı İsveç ve Finlandiya'nın birlikte üstlenecekleri açıklandı.
Rusya Lideri Putin'in bu gelişmelere tepkisi ise çok sert oldu. Batı'nın Ukrayna'ya destek için bu ülkeye uzun menzilli akıllı füzeler sağlayacağına ilişkin açıklamalar Putin, "doğrudan NATO ile çatışma" tehdidini bir kez daha raftan indirdi. Rus Lider, akıllı füzelerin ancak NATO ülkelerine ait uydular aracılığıyla kullanılabileceğini, Ukrayna'nın böyle bir kapasitesi bulunmadığını belirterek, "Mesele, Ukrayna rejiminin bu silahlarla Rusya'yı vurmasına izin verip vermeme meselesi değil. Mesele NATO ülkelerinin doğrudan askeri bir çatışmaya dahil olup olmadığına karar vermektir" dedi. Putin'in sonraki cümlesi ise, böyle bir olasılığa karşı, nükleer olanlar dahil, Rusya'nın elindeki tüm silahları kullanmaktan kaçınmayacağı mesajını içeriyordu. Kısacası, nükleer savaş tehdidi kapımızda.
Türkiye'nin de bir NATO ülkesi olması vesilesiyle, Putin'in bu sözleri doğrudan Ankara'yı da hedef alıyor. NATO'da sadece böylesine kritik kararlar değil, küçüklü-büyüklü tüm kararlar oy birliği ile alınıyor. Acaba AK Parti hükümeti NATO'nun kendisini doğrudan Rusya ile çatışmaya sokacak böylesine salvosunu durdurur mu? Buna ilişkin hiçbir işaret yok. Aksine, Moskova yönetimi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçen haftaki "Kırım Ukrayna toprağıdır" mesajını altını çizerek not aldığını, gerek Rus Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova'nın, gerekse diğer Rus siyasetçilerin tepkileri ile net şekilde gösterdi.
Putin, "şaka yapmadığını" ise, yayınladığı bir kararname ile ortaya koydu. Kararname ile, Rus Silahlı kuvvetleri'nin asker sayısı arttırılarak, 1.5 milyona yükseldi. Rus silahlı kuvvetlerinin asker-sivil toplam mevcudu ise 2 milyon 400 bin kişiye ulaştı. Böylece Ukrayna savaşıyla birlikte Rus ordusu yüzde 30'a yakın büyütüldü.
İsrail'in çağrı cihazı saldırısı
Tüm bunlara İsrail'in Gazze'de yürüttüğü insanlık dışı operasyonları Batı Şeria ve Lübnan'a da yayma eğilimini eklemek gerek elbette; İsrail'in Lübnan'daki Hizbullah unsurlarına yönelik gerçekleştirdiği "çağrı cihazı" saldırısı, neredeyse dünyadaki tüm insanların elinde duran teknolojik cihazların birer "bombaya" dönüşebileceğini gösterdi.
Bundan 10 yıl öncesine kadar cebe girecek kadar küçülen elektronik iletişim cihazlar aracılığıyla "izlenmekten" korkan insanlık, artık bu cihazlar aracılığıyla "öldürülmek" tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu somut şekilde gördü. Yani artık, ülkesi savaşta olsun-olmasın, cepheye yakın dursun-durmasın, herkes tehlike altında.
Savaşın insanların "ceplerine" kadar girdiği bu dönemde Türkiye'deki böylesine bir teknolojik çatışmaya hazırlık seviyesinin ne olduğunu ise, yakın zamana kadar Türkiye Cumhuriyeti'nin Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı koltuklarında oturmuş olan Hulusi Akar'ın o çok tartışılan açıklamasından anlamak mümkün;
"Eğitimin amacı bilgi değil, Allah korkusudur..."
Teknolojik imkanlarla yapılacak saldırılara karşı dua ile başedilemediğinin en büyük kanıtı ise, İsrail'in çağrı cihazı saldırısında yaralanan İran'ın Lübnan Büyükelçisi değil mi?