2021 yılının fiyatlamalar ve gelecek dönem beklentileri açısından nasıl şekillendiğine dair yorum yapacak olduğunuzda bulunduğunuz pozisyona göre değerlendirmeleriniz de farklılaşacaktır. Örneğin, hisse senetleri cephesinde sektörler arası rotasyon ve hatta spesifik değer kazançları/kayıpları olurken, 2020’deki “tüm varlıkların aynı anda primlenmesi” eğiliminin kenarından geçilmeyen bir durum karşımıza çıkıyor. Öte yandan para birimleri ve merkez bankalarının gelecek dönem yönlendirmeleri ise son bir ay içerisinde bambaşka bir noktaya doğru evrilmekte. İşte tam olarak kafa karışıklığının oluştuğu kısım da burası.
Öncelikle bir klasik haline gelen “ne düşünüyorduk?” ve “ne oldu?” karşılaştırması ile başlayalım. Açıkçası Fed’in Ağustos 2020’deki ortalama enflasyon hedeflemesine geçişi ilan etmesi sonrasında para politikasındaki genişlemeci seyrin uzun yıllara yayılacağını ve bunun da Fed açısından enflasyon hedeflerinden uzun yıllardır geride kalma durumunun getirdiği kredibilite kaybını -elbette tartışılır- telafi imkanı tanıdığına inanıyordum. Her ne kadar anlamak istediğimiz şekilde bir ters ayakta yakalanma durumu olmasa da sürecin bir miktar farklılaştığını artık kabul etmemiz ve gelecek dönem beklentilerini bu eksende güncellememiz gerekiyor. Bu, hem masanın diğer tarafını temsil eden bizler, yani piyasa işlemcileri açısından önemli hem de politika belirleyicisi konumunda olan merkez bankaları açısından. Öyle de oluyor. Hafta içerisinde belki de yılın en önemli gelişmelerinin, üstelik ‘sürpriz’ çıkma potansiyelinin en yüksek olduğu bir takvimi takip ettik. Global merkez bankalarının haftasında TCMB’nin de attığı adım ve yönlendirme ile kayda değer şekilde pozisyon aldığını belirtelim. Fed cephesinde beklendiği şekilde büyüme ve enflasyona dair projeksiyonlar yukarı yönde güncellenirken, modelin getirdiği mecburiyet ile birlikte işsizlik oranına dair yaklaşımlar da aşağı yönde revize edildi. Konu, çarşamba gecesinden bu yana hemen hemen her noktada tartışıldığından rakamlar üzerinden detaya girip kafanızı bir tur da ben karıştırmak istemiyorum. Ancak, yönlendirme kısmında kimin ne anladığı konusunun kritik olduğuna inanan kesimdeyim. Piyasa yaklaşımının toplantı öncesinde Fed’den ne beklediği ile ne bulabileceği arasındaki makas zaten ciddi anlamda açıktı. Hal böyle olunca Fed’in de eğer ki durumdan rahatsız ise farklı bir tutum takınması beklenirdi. Olmadı. Son bir ay içerisinde nasıl bir sözle yönlendirme takip edildiyse noktasına virgülüne dokunulmadı. Amerikan faiz hadlerindeki yükseliş büyüme beklentileri ekseninde yorumlandı, enflasyondaki yükselişin geçici olacağı ve tahminden ziyade gerçekleşmelere bakılacağı belirtildi. Buraya kadar olan kısımda farklılık yok. Bununla birlikte benim okumam, her ne kadar Başkan Powell “çok fazla anlam yüklemeyin” dese de -kendisinden önceki başkanlar da aynı söylemi ortaya koyardı- Dot Plot üzerindeki üyelerin faiz beklentisi dağılımlarında önemli değişiklikler olduğu. 2022’deki faiz artışı beklentilerinin 1’den 4 üyeye yükselmesi, 2023’ün de 5’ten 7’ye revizesi hiç göz ardı edilmesin. Zaten 10 üye sayısına erişilebilseydi 2023’te +1 faiz artışı beklentisi de gerçekleşmiş olacaktı. Eğer ki yılın ikinci yarısında büyümenin kuvvetlenmesi ve enflasyon beklentilerinin daha somut bir hal alacağı senaryo söz konusu olacak ise beklentilerin de değişme ihtimali olduğu aşikar. Muhtemelen bir sonraki aşama yılın sonuna doğru varlık alım programındaki yönlendirmenin değiştirilmesi, 2022’de azaltımların başlaması ve 2023’ün faiz artışına işaret etmesi şeklinde olacak. Önemli mi? Tartışmaya açık dahi değil.
Tam da bu ortamda dünyanın geri kalan kısmı kendisini gelecek dönem için hazırlamaya, süreçten kazasız belaya çıkmaya hazırlanıyor. Kim gibi? Mesela Brezilya. Temmuz 2015’ten bu yana ilk faiz artışı adımı atılırken, konsensüs olan +50 baz puanın üzerinde +75 baz puanlık güncelleme geldi. Yetmedi, bir sonraki toplantıda da aynı ölçekte tutum takınılabileceği sinyali metinde yer aldı. Keza Rusya. Kaynak habere göre yıl içerisinde +125 baz puanlık faiz artışı olabileceği yönlendirmesi paylaşıldı. Ya da ilk normalleşecek gelişmiş ülke olacağı düşünülen Norveç ve BOJ’un getiri eğrisinde “öyle bir şey yapmadık” dese de bandı +/5 baz puan genişletmesi gibi. Görüleceği üzere net şekilde genişlemeci tutum takınılırken normalleşmeye de hazırlanılan, gelecek dönem enflasyon beklentilerinin gözetildiği bir proaktif bir yaklaşım ağır basıyor. TCMB’nin 18 Mart günü attığı +200 baz puanlık beklenti üzeri adımı da sabit ekonomi fikirlerimizden uzak şekilde, değişen global ortam, geçmişin devam eden yüksek enflasyon yükü ve hata şansı olmayan politika adımları ekseninde okumak gerekiyor. Uzun yıllar sonra enflasyonda yüzde 5 hedefinin dile getirilmesi, sadece söylem olarak kalmaması ve beklentilerin çıpalanması açısından bugün alınan önlemlerin de eşdeğer olması uluslararası standartta para politikası uygulamaları. Yani, olması gereken bu. Belki +200 baz puan ilk etapta yüksek oran gibi gelse de gelecek iki aylık dönemin enflasyon seyri açısından zor geçeceği ve önemli bir kısmının reel getiri açısından azalacağını unutmayalım. Yarın daha düşük faiz seviyeleri ile yola devam etmek için bugün TCMB’ye destek vermek, arzu etmesek de yüksek faiz ortamına katlanmak gerekiyor. Hepimizin görevi.