Son iki haftada “Şehirlerin Markalaşması ve Sürdürülebilir Turizm” konulu iki toplantıya konuşmacı olarak katıldım. Turizmde sürdürülebilirlik, hem de şehir markası ilintisi ile, tartışılmaya başlandı. İlgimiz var, niyetimiz olabilir; peki başarabilir miyiz? Onu da zaman gösterecek.
Çoğu alanda olduğu gibi, sürdürülebilirlik alanında da destinasyonların başarısını ölçen bir endeks var; “Küresel Destinasyon Sürdürülebilirlik Endeksi – GDS Index”. Bu endeks turistik ve etkinlik destinasyonlarını aşağıda belirtilen kriterlere göre mukayeseli olarak ölçmekte:
- Şehrin çevre performansı: İklim, enerji ve emisyon; Kaynaklar; Hava ve su kalitesi; Ulaşım; Yeşil alan
- Şehrin sosyal performansı: Sürdürülebilir gelişme hedefleri; Sosyal alanda ilerleme; Yolsuzluk; Kişisel güvenlik; Bilgiye erişim; Sağlık ve zindelik; Kapsayıcılık
- Tedarikçi performansı: Oteller; Havaalanları; Kongre ve ziyaretçi büroları; Restoranlar; Etkinlik alanları; Akademik çevre
- Destinasyon yönetim performansı: Destinasyon stratejisi; Politika ve sertifikasyonlar; Yönetişim; Kapasite geliştirme; Ölçme ve raporlama; Pazarlama ve iletişim; Müşteri hizmetleri; Erişilebilirlik; Etkicilik
Raporda öne çıkan bazı bilgileri sizlerle paylaşmak isterim.
Örneğin; Çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık üzerine kaleme alınanları. Benzetme şu şekilde yapılmış: “ Akşam yemeğini örnek alırsak; eğer kim var, kim yok herkesi yemeğe çağırıyorsak bu Çeşitlilik olacak. Eğer herkesi mutfağa, yemek yapmaya çağırıyorsak bu Kapsayıcılık olacak. Eğer herkes istediği yemeği yiyip, içip eğlenebiliyorsa bu da Eşitlik olacak.” Turizm ister yerel halk olsun ister ziyaretçi, insanları doğrudan etkileyen bir sektör. Bu nedenle bir destinasyonun sosyal konulara hakim olması ve sürdürülebilir biçimde yönetmesi beklenmekte. Kapsam genişlemekte ve özen gösterilecek alanlar artmakta; kişisel kimlik, yaş, inanç, milliyet, cinsel tercih, medeni hal, etnik köken gibi. Kavramların baş harfleri kullanılarak bu anlayışa, bu yaklaşıma “DEI” (Diversity, Equality, Inclusion) deniyor. Biz de istersek “ÇEK” olarak kısaltabiliriz: “ÇEK alanında nasıl bir gelişme, ilerleme hedefliyoruz?”
Raporda ayrıca, yaşanabilirliğin ziyaret edilebilirlikten daha öncelikli ve önemsenir olması gerektiği vurgulanıyor. Sadece ziyaret edilebilirlik çerçevesinde yapılacak gayretlerin artık yetersiz kalacağı, ziyaretçiler açısından o destinasyonun “yaşanabilir” olmasının seyahat kararları üzerinde etkisinin artmakta olduğu belirtiliyor. Anlaşılan, turizmciler bundan böyle sadece konaklama tesisini değil bulundukları destinasyonu da yaşanabilir kılmak için uğraş verecek, şehrin markalaşmasına dahil olacak. Sürdürülebilirlik ağır basmaya başladıkça bir destinasyonun sadece pazarlanması yeterli olmayacak, yönetilmesi gerekecek ve turizmciler bu sürecin mutlaka bir parçası haline gelecek.
Destinasyonlar tarafından sürdürülebilirliğin dile getirilmesi ve iletişimi samimiyetle yapılmalı ve inandırıcı olmalı, diyor rapor. Anlaşılan vaatleri yeşile boyamak yetmeyecek, hikâyeler sağlam vaka ve verilere dayalı olacak. Anlaşılır bir dille aktarılacak. “Sürdürülebilirlik” soyut, moda bir ifade olmaktan çıkacak. Acaba ne demek isteniyor? Diye sormak zorunda kalınmayacak. Her fırsatta, her ortamda kanıtlanabilir olacak. Bir etkinlik mi düzenliyorsun, her açıdan sürdürülebilirlik kriterlerine, gereklerine bağlı kalacaksın. İkram organik, çatal – kaşık – bıçak plastik poşette olmayacak! Eğer bu ve benzerlerini hikayeleştirmek istiyorsan, bundan böyle destinasyon markanı güven ve sadakat üzerine bina edeceksin. Nokta.
Haftanın Şehri: GÖTEBURG, İSVEÇ
İsveç’in Göteburg şehri daha önce de köşemize konuk olmuştu. O gün elektro mobilite alanında örnek çalışmalarını aktarmıştık. Hatta bu konu o kadar içselleştirilmişti ki “ElectriCITY” unvanını kullanıyorlardı. Şehir sosyal, ekonomik ve çevresel anlamda sürdürülebilirlik çabalarını aksatmadan sürdürdü ve son 7 yıldır üst üste “En Sürdürülebilir Şehir” olarak ilk sırada yerini aldı.
Göteburg’un başarısında kararlılık ve tutarlılık önemli rol oynuyor. Sürdürülebilir bir destinasyon gerçeğini ilmik – ilmik sabırla örüyor. Aşağıda belirtilen uygulama ve hedefler bunun kanıtı:
- 2030 yılına kadar dünyada ilk kez fosil yakıttan ve salımdan arınmış “Yeşil Alan” adında bir bölge oluşturuyor
- Yine dünyada ilk kez, alt gelir grubu için enerji etkin, uygun fiyatlı sosyal konutlar için “Yeşil Tahvil” çıkarıyor
- Elektrikli toplu taşıma ağını genişletiyor ve bisiklet kullanımını yaygınlaştırıyor