Şu anda şirketinizde içinde strateji, dönüşüm, transformasyon, inovasyon gibi fiyakalı kelimeler geçen kaç tane çalışma var? Geçen sene kaç tane vardı? Bari işe yaradılar mı? Yoksa şirkette bir değişim yorgunluğu mu yaptılar?
Çağı yakalamak, değişen şartlara ayak uydurmak ve kabiliyetler geliştirmek her şirketin görevi. Zaten hayatta kalmanın kuralı da bu. Ancak bazı firmalarda bu faaliyetlerin kontrolden çıktığını, hatta ne amaçla yapıldığının unutulduğunu görüyorum. Unutmayalım, veciz ifadelerle dolu raporlar veya rafine sunumlar bir sonuç değil – birer araç. Bazen çok iyi netice veren, ama bazen de kaynak (zaman, para) israfına yol açan birer ‘iddia’. Eğer bu gözden kaçar ve projenin kendisi bir hedef haline gelirse değişim yorgunluğu kaçınılmaz.
Danışmanlarınıza sık sık ‘biz o konuyu zaten inceledik’ diyorsanız, çalışanlarınızdan ‘gene mi çalışma grubu’ sözünü duyuyorsanız, adında strateji, iyileştirme, dönüşüm geçen birden fazla komitede oturuyorsanız muhtemelen sizin şirketiniz de değişim yorgunu.
Bu tip organizasyonların en tipik özelliği, bütçe sürecinden ve performans ölçümünden adeta bağımsız ilerleyen strateji çalışmalarının varlığı. Halbuki kaynak aktarımına (bütçe) ve rasyonel değerlendirmeye (temel performans kriterleri) mıh gibi bağlanmamış hedefler, iyi ihtimalle temenniler silsilesinden, kötü ihtimalle göz boyamadan ibarettir.
Başka bir tipik özellik, hangi çalışmanın ne sürede tamamlanacağının veya durdurulacağının muğlak olması. Aylar, hatta yıllar süren projeler adeta çiğnenmiş sakız gibi tavsar: ya belli bir süre içinde başarıyla tamamlanmalı veya ilave kaynak yutmaması için iptal edilmelidir. Zombi halinde kalan projeler, organizasyona yorgunluk yapar ve başarıya olan inancı düşürür.
Bir başka tipik özellik, senaryo temelli çalışmamadır. Bu kadar belirsiz bir ortamda, dünyayla entegre bir ekonomide, muhtemelen ciddi bir rekabet ortamında çalışırken tek senaryoyla ilerlemek ya dünyadan bihaberlik ya da zihinsel tembellik göstergesidir. Yöneticilerin geleceği öngörmeleri, hele günümüzde, kesinlikle mümkün değil. Ancak, ABD Başkanı Eisenhower’ın ‘planlar hiçbir şeydir, planlama her şeydir’ sözündeki gibi, muhtemel gelişmelere göre ne yapacağını düşünmeleri çok önemli bir hazırlık. Bunu yapmamanın neticesi, sürekli strateji, dönüşüm veya inovasyon çalışmaları yapmak ve şirketi yormak olur.
Nihayet, girişilen projelerin tam olarak neden yapıldığını ve mevcut durumunu şeffaf şekilde paylaşmamak da alarm verici bir göstergedir.
Şirketlerimizin dinamizme her zamankinden fazla ihtiyacı var. Ancak tıpkı kişiler gibi, onların da bir değişim kapasitesi var. Adeta bir ‘maddi olmayan sermaye’ kalemi. Bu kıymetli kaynağı har vurup harman savurursak, gerçekten bir değişim ihtiyacı olduğunda bunu gerçekleştirmemiz ve dolayısıyla hayatta kalmamız mümkün olmaz. Yöneticiler, her yeni proje çalışmasında, aslında bir tür sermayeyi harcadıklarını düşünerek çok daha seçici olmalılar.