Değerli ihracat

Muhterem İLGÜNER MARKA ŞEHİR; Gün Bugün!

Ne zaman ki gelişmeleri akılcı bir şekilde izleyip insanların henüz keşfedilmemiş ihtiyaçlarını keşfedeceğiz ya da giderilmemiş sorunlarını gidereceğiz işte o zaman aslan payı bizim olacak ve ihracatımız değer kazanacak.

Konuyu daha iyi aktarabilmek için aşağıdaki 14 yıllık grafiği ve seyri açıklamam gerekiyor:

Yukarıdaki koyu renkli çizgi üretmek için ithal ettiğimiz ara malları ve yatırım malları toplamını gösteriyor. Bu toplama enerji, otomobil, tüketim malları dahil değil. Yani cep telefonu yok, bilgisayar yok, spor ayakkabı yok, makyaj malzemesi yok. Sadece ve sadece üretmek için, yurt içinde olmayan ya da yeterli olmayan girdiler ile üretimde kullanılan makine, teçhizat gibi dayanıklı ürünler var. Ara malları ve sermaye malları toplamı son 14 yıldır toplam ihracatımızdan fazla. Özetle, üretmek için dışarıya ödediğimiz para dışarıya yaptığımız satışlardan kazandığımız paradan daha fazla. Genelde iki çizgi arasında seyirde bir uyum varken bazen ara çok açılıyor. İhracatımızın arttığı yıllarda, mesela 2011 ile 2014 arası, fark oldukça fazla. İşler çok açılacak diye fazlasıyla ara malı almış sermaye malına yatırım yapmış olabiliriz. Bu duruma ihracatın şahlandığı yıllarda tanık oluyoruz; 2017 ile 2018 arası gibi. 2019 ile 2020 arası ilginç bir şey olmuş; bir diğerine yakın seyreden iki çizgi arasında makas oluşmuş, ara malı ve sermaye malı artışına rağmen ihracat düşmüş. Küresel salgının etkisi olsa gerek. 2021 yılında yine her iki toplam da artmış fakat ihracat ara malı ve sermaye malı toplamına oldukça yaklaşmış; eksi fark (-) 16 milyar dolar civarında. Son yıl küresel tedarik zincirlerinde aksamalar yaşanınca ana pazarımız Avrupa için daha cazip hale gelmişiz. Yorumlar bu yönde. İki çizginin bu kadar yakınlaşmasına bir de 2009 yılında tanık olmuşuz; 2008 krizinin etkisiyle.

Bu gidişatla ilgili iki ayrı görüş var: Bir tanesi yukarıdaki çizginin aşağıya indirilmesi. Hiç değilse ara mallarının yurt içinde üretilmesi, dışarıya para ödenmemesi. Ancak bunun önünde önemli bir engel var; ölçek. Çoğu ara malı üreticisi çok büyük rakamlarda üretim yaptıkları için birim fiyatları göreceli olarak düşük kalıyor. Yerli ve milli olalım derken daha pahalıya üretip rekabet şansını zora sokmak da var. 2021 yılı rekabetçilik sıralamasında 5 basamak birden gerileyerek 46. sıradan 51. sıraya düşmüşüz zaten. Bu durum işleri bozulan patronun fotokopi kağıtlarını önlü arkalı kullanma yaklaşımına benziyor; alttakini arttıramıyoruz bari üsttekini düşürelim! Benim de aralarında olduğum diğer bir görüş ise aşağıdaki çizginin yukarıya çıkarılması. Daha fazla ara malı ve sermaye malı satın almadan ihracatı kilo, ton olarak değil de değer olarak arttırmak. İhracatı değerli kılmak.

Türkiye hacim olarak dünyanın önde gelen mermer ihracatçısı, ABD de en önemli ithalatçı. Türkiye İtalya’dan tonaj olarak 3 kat fazla mermer satıyor ancak İtalya 3 kat fazla para kazanıyor. Mermere değer ilave edemiyoruz. Üstelik tohum atalım yeniden yetişsin diyeceğimiz bir ürün değil. Gitti mi gidiyor. Şekilsiz plastik terlik markası 165 milyon çift terlik satarak 1,4 milyar dolar hasılat yapıyor, yüzde yüz gümrük vergisi ile korunan 300 binden fazla kişinin istihdam edildiği ayakkabı sektörümüzün toplam ihracatı 1 milyar dolar. Ayakkabıya değer ilave edemiyoruz. Bu örneklerin sayısını arttırmak mümkün.

2003 yılının Şubat ayında Çin’de baş gösteren SARS hastalığı – bugünkü virüsün babası – o ülke ve yakın çevresi ile sınırlı kaldı ancak Çin’den yapılan tedariklerin azalması ihtimali belirdi. O günlerde bizim tekstilcilerimiz Çin’den tedarikler azalacak diye oldukça sevinmişti. Bugün de Çin’den tedarikler azaldı, azalıyor diye seviniyoruz. Bizim ihracatta mutluğumuz başkalarının mutsuzluğuna mı bağlı olacak? Biz ne zaman sırtlan, çakal payından vazgeçip aslan payına talip olacağız?

Ne zaman ki gelişmeleri akılcı bir şekilde izleyip insanların henüz keşfedilmemiş ihtiyaçlarını keşfedeceğiz ya da giderilmemiş sorunlarını gidereceğiz işte o zaman aslan payı bizim olacak ve ihracatımız değer kazanacak. Başkalarının yaptığını benzer şekilde yaparak değil. Gören gözler, öngören akıllar için fırsat çok.

Haftanın Konusu: MİKROMOBİLİTE

Mikromobilite kısa mesafeli ulaşımda hafif, genelde tek kişilik araç kullanımı olarak tarif ediliyor. Hızı saatte 25 kilometreyi aşmayan bisiklet ya da skuter (scooter). Konumuz skuter. Bu isim için geçenlerde TBMM’de ilginç anlar yaşandı. Skuterler için kanun teklifi hazırlanırken “bunun Türkçe adı yok mu?” diye soruldu ve olmadığı anlaşıldı. Televizyon gibi bunun da dilimize böyle yerleşeceği kabul gördü. Ayak itmeli skuterin geçmişi 1800’lü yıllara dayanıyor. Benzin motorlu olan “Autoped” ise 1916 yılında Arthur Hugo Cecil Gibson tarafından geliştirildi. Geçen zaman içerisinde ticari olarak pek başarı elde edilemedi, sınırlı alanda ve sayıda kullanım imkanı oldu. Esas gelişme 1990 yılında Zürihli bankacı Wim Oubuter ile başladı. Çok sevdiği sosisli sandviçin satıldığı yer ne arabayla gidilecek kadar uzak ne de yaya yürünecek kadar yakın olan Oubuter bu giderilememiş sorununu çözmek için katlanabilir, elektrikli skuterin prototipini geliştirdi ve “Mikromobilite Sistemleri” diye bir şirket kurdu.

Elektrikli skuterlerin yaygınlaşması ise 2018 yılından itibaren başladı. Fiyatı düşen lityum-iyon bataryalar, GPS izleme imkanı, akıllı telefonların becerisi, şehirlerde boş alan ihtiyacının artması, bisiklet yollarının yapımı ve kiralama sistemlerinin gelişmesi ile ortak kullanımın mümkün olması elektrikli skuterlerin kullanımını hızlandırdı. Yoğun trafikten tıkalı yollar ve zamanında erişilemeyen randevular bu talebi daha da arttırdı. Üstelik skuterle seyahat daha da eğlenceli, çok daha ekonomik hale geldi. Uzun süren bir gelişme dönemi sonrası yapılan yatırımlar, teknik buluşlar, çekilen sıkıntılar aşıldı ve elektrikli skuterler şehir yaşamının bir parçası olmaya başladı. Şu anda yetişkinler için geliştirilmiş 300’den fazla elektrikli skuter modeli var. Büyük teknoloji şirketlerinden tutun da küçük bir atölyede özel imalat yapan girişimcilere kadar onlarca üretici var. 2019 yılında elektrikli skuter pazarı 19,4 milyar dolara erişmiş. 2028 yılında pazar büyüklüğünün 35 milyar dolara erişmesi bekleniyor. Şehirlerdeki gelişmeler de bu sektörün parlak geleceğine katkıda bulunuyor: Milano otomobiller tarafından kullanılan toplam 35 kilometre caddeyi, sokağı mikromobiliteye ayırıyor. Paris 50 kilometreyi, Brüksel 40 kilometreyi. Benzer gelişme artan hızda devam ediyor ve edecek.

Gelişmeleri okuyabilen öngörü sahibi kişi ya da kuruluşlar fırsatlardan zamanında yararlanmasını beceriyor. Onlar herkesin yaptığını yapmıyor, keşfedilmemiş ihtiyaçları keşfediyor, giderilememiş sorunları gideriyor ve aslan payının sahibi oluyor. Nokta.

Tüm yazılarını göster