Değer nedir?
Değer size ne ifade eder?
Bugünlerde ekonomiye ilişkin yazı yazarken, yazılanları paylaşırken giderek matematikten, daha da doğrusu sayıları kullanmaktan uzak kalma demeyelim de özellikle dikkatli olmak durumuyla karşı karşıyayız.
Matematik, istatistik, sayılar…
Bunları kullanmadan ekonomi anlatmanın sizce bir değeri olur mu?
Olmaz…
Çünkü ekonomi, sözel olduğu kadar sayısal bir disiplindir.
Ekonomi anlatımlarında değeri yaratan sayılar ve matematiğin kullanımıdır.
Ve
Değer…
Ekonomiyi anlatırken bunların kullanımıyla daha da değer kazanır…
Özellikle ekonometride; rakamları, sayıları, istatistiği ve tabii olarak en fazla da matematiği kullanmak, hem de doğru kullanmak, hem çok önemli hem de ekonominin gereğidir.
Zaten değer yaratan da böyle olmasıdır.
Sadece ekonometride mi? Tabii ki hayır.
İktisatta da, ekonomide de, ekonometride de değerin anlatılması için matematiği kullanmak ve bu kullanımı doğru olarak yapabilmek şarttır.
Karşılaştırmalar yapmak, zaman süreçlerindeki gelişmeleri irdelemek, sayıların veri olarak kullanımını doğru yapmak, matematiğin kullanımıyla hayata geçebilir. Aksi takdirde konuşulanlar havada kalacaktır. Gelişmiş toplumlarda, XXI yy için somut, net ve şeffaf olmak zorunludur. Bunun aksi, bir değer ifade etmez…
İnsanların kendilerini doğrudan, hattâ dolaylı olarak da, ilgilendiren konuları bilme, takip etme ve sorgulama hakları olduğunu demokrasi içinde herkes kabul eder…
Öyle değil midir?
Bu koşullarda bilgi edinmek beşerî ve demokratik, evrensel bir hak ve bu hakkın kullanımı da toplumda bireye atfedilen önemli bir değerdir.
Bugünlerde üzerinde çalışıldığı konuşulan yasa tasarılarından biri; ulusal boyuttaki ekonomi çalışmalarında, özellikle istatistikler ve enflasyon, istihdam hacmi, ve benzeri daha pek çok konuda devletin resmî kurumu TÜİK’in izni olmadan, örneğin enflasyon hesaplamaları açıklanmaması doğrultusundaki bir hazırlıktır.
Ülkemizde ekonomistler, ekonomiye ilişkin çalışmalarında eğer sayısal ya da oransal bir değer bildiriminde bulunmak isterlerse, zaten devletin resmi sayılarını, TÜİK kaynaklı olanı kullanırlar. Bu verileri kullanmaktadırlar da…
Önemli husus; sayıların, devletçe kabul edilen sayılar olması ve karşılaştırmalı çalışmalarda standardizasyonun (Her konumda eşdeğer kriterlerin ve verilerin karşılaştırılması, kullanılması) temini bakımlarından geçerli kabul edilenidir. Verilerin sağlıklı ve doğru olması, hayatın gerçekleriyle eşdeğerde olması aranan özelliklerdir.
Kullanılan yöntemler istatistik verilerin değerlendirilmesinde farklılıklar yaratabilir. Öngörüler elbette farklı olabilir. Hattâ hesaplamalarda bile yöntemsel ayrımsallıkların olduğu yadsınamaz. Ancak bu farklılıklar, hayatın olağan akışı içinde yaşanılan gerçeklerle kıyaslandığında çok büyük olmamalıdır. Elbette küçük hata paylarına her zaman tolerans gösterilebilir.
Bu çerçevede, esasen her kişi ve kurum kendi çalışmalarını toplumun görüşüne sunabilmelidir. Bundan sonra; sunulan değerin kabulü, önem derecesi, itibarı, gerçekliği artık kişi ya da kurumların takdirine kalır. Beğenilir-beğenilmez, dikkate alınır-alınmaz, önemlidir-önemsizdir, doğrudur-yanlıştır gibi değerlendirmeleri yapabilmenin önemli bir yolu; sunulanın, paylaşıma açılanın çeşitliliği ölçüsünde zenginlik, değer ve önem kazanmasından geçer.
Demokrasi de de bu böyledir, iktisatta da, siyasette de, toplumsal yaşamda da, hayatta da…
Çoğu zaman, özellikle kriz dönemlerinde fazlaca bilgi kirliliği olur. Günümüzde her önüne gelen; herhangi bir konuda eğitimi olsun ya da olmasın, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olabilmekte ve bu görüşlerini medya aracılığıyla kamu ile paylaşabilmektedir. Bu durum esasen sakıncalı da olabilir. Ama diğer taraftan da gerçekten eğitimli, bilgi sahibi, diplomalıların hesaplamalarının toplumla paylaşımına kısıtlama getirilmesi, izinlere bağımlı kılınması, bunları bilimsel anlamda yapan akademik nitelik sahibi kurumların bildirimlerinin engellenmesi demokratik bir anlayış ürünü olmadığı gibi, toplumda yaratılacak bilgi kirliliklerinin oluşumuna, dedikodu türünden değeri olmayan iletişimin yaygınlaşmasına neden olacaktır.
Sadece ekonomide değil, sağlıkta da, toplum yaşamının diğer taraflarında da durum aynı; bilgi paylaşımının şeffaf olması ilkesi doğrultusunda olmak durumundadır.
Belki şöyle disipline edilebilir; TÜİK, falanca kurumun paylaşıma açtığı değerlerin yanlış olduğunu net olarak kanıtladığı takdirde bu durumun da değerlendirilmesine gidileceği bilinmelidir. Kanıtlama konusunda; hesaplama, yöntem ve belge üzerinden yapılacak kanıtlamalara ve paylaşımlara değer verilmelidir.
Yani eğer falanca özel kurum ya da kuruluş toplumu yanıltmak amaçlı olarak gerçeğin dışında bildirimde bulunursa, gerçeğin doğru ve kanıtlanmış olması koşulunda kasıtlı bildirimde bulunan cezalandırılabilir. Hukuken bu mümkündür. Ayrıca özellikle enflasyon gibi, hayatın tam içindeki bir konu, herkes tarafından her gün yaşanan bir konuyu ne kadar yanlış bildirmeye çalışsalar da gerçeğin farkında olan toplumun bu bilgilere inanması beklenemez.
Hattâ nitelikli kuruluşlarla devlet kuruluşlarının işbirliği yapmaları bence en doğru olandır.
Amaç; toplumu kısmen yada tamamen yanılgıya itelemek değil, tam tersine; çeşitlilik içinde en geniş haliyle kabul görmüş, bilimsel niteliği olan, ortak aklın kabullendiği doğruyu paylaşmaktır.
Her şey yanlış olabilir, her şeyde yanılmak mümkün olabilir ama; matematik asla yanılmaz.
Yeter ki biz; matematiği doğru olarak, kuralları içinde kullanalım. Bunu paylaşmanın yararı herkes için olacaktır ve bu değerlidir. Tekraren ifade etmekte yarar var; bu, sadece TÜİK için değildir, sağlık verileri de, tarım verileri de, sanayi verileri de diğer veriler de bu kapsamda değerlendirilmeli, topluma salt veri olarak sunulmalı, veriler gerçeği tam olarak yansıtmalıdır. Geriye verileri yorumlamak, analiz etmek, eleştirmek ya da beğenmek kalıyor ki, o da verileri okuyanların, alanların işi…