Değer katanlardan biri: Mehmet Ağrikli

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

Eskişehir’de Tunalı Ortaokulu’nda öğrencim Beyti Çemen, İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde de öğrencim oldu. Beyti üniversite öğrenimi yanında ticaretle de uğraşıyordu. Karaköy’de elektronik malzemeler satan dükkânları vardı. Sattıkları elektronik gereçler ağırlıklı olarak “kondansatör ve diyot” idi.

Beyti Çemen birlikte Almanya’da Hannover Fuarı’na gitmeyi önerdi. Birlikte 1985 yılında Hannover’e gittik. Fuarın açılış gününün erken saatlerinde akan araç ve insanı bir üst geçitten izlerken nasıl bir dünyadan geldiğimi düşündüm.

Almanya’ya gitmeden önce “fuar izleme metodu” başlıklı İngilizce bir metni Ayşen Zamanpur’a çevirttirdim. Kendimize göre bir “tema” seçtik… O temalara göre bölümleri ve ürünlerin sergilendiği yerleri belirledik. O günler Japonlar gündemdeydi. Gözümüze kestirdiğimiz bir Japon grubunu izliyor, makine-donanımları nasıl incelediklerini not ediyorduk. Japonlar notlar alıyor, fotoğrafl ar çekiyor; dinlenmek için oturduklarında ellerindeki notları değerlendiriyordu. Biz de onlar gibi yaptık… Notlar aldık, dinlenmek için oturduğumuzda, trenle kaldığımız pansiyona dönerken, gece bir yerde yemek yerken hep gözlemlerimizden çıkardığımız sonuçları sorguluyorduk.

Çıkardığımız sonuçları yazıyla da DÜNYA Gazetesi’nde paylaştım: Yarı iletken ve mikro elektronik teknoloji buharlı makinaların icadından da önemli… Çok yakın gelecekte “entegre devreler” ve “çip üretimi” her alana girecek. Ticareti sürdürebilmek için bu iki alana odaklanmak, üretici firmalarla doğrudan ilişkiye geçmek gerekli.

Aradan yıllar geçti, çip üretimi ve entegre devreler üretimin her alanında olmazsa olmaz konumuna yükseldi. Gelişmeleri yakından izlemediğim için bilgilerim eskimişti; okuduğum yazıları anlamakta zorlanıyordum. Kavramların içeriği farklılaşmış, bağlamlar değişmişti.

BİR BİLENE DANIŞMAK

Ön-bilgiyi kimden alabileceğimi sorgularken gani gönüllü Cemal Ayla, Mehmet Ağrikli’ye telefon etti; buluştuk, yarı iletken ve mikro elektronik teknolojideki gelişmeleri, sensör üretiminin artan önemini, çip üretiminin ülkeler için neden hayati önemi olan bir üretim alanı olduğunu sorguladık.

Davut Kavranoğlu’nun örgütlediği toplantılarda Prof. Dr. Yunus Leblebici’yi dinlediğimde yarıiletken teknolojinin, çiplerin, sensörlerin ne anlama geldiğini, IBM’in ülkemize bu konuda olumlu yaklaşımını, bu fırsatı Çin’e nasıl kaptırdığımızı öğrendiğimde Mehmet Ağrikli’nin anlattıkları zihnimde daha berraklaştı.

Bu yazıda, Mehmet Ağrikli’nin Ağteks firmasını 1992’den bugüne tek tekerlekli bisiklette ilerleyen insan gibi durmadan pedal basan ve denge gözeten gelişme çizgisini anlatmayacağım. Ağrikli ve firmasının uzmanlaştığı 6 makine-donanımla ilgili de söz etmeyeceğim. Dünyada sadece Ağteks ekibinin ürettiği makine- donanımlardan da bahsetmeyeceğim. Hepimizin göğsünü kabartacak “referanslarının listesinin” dökümünü de vermeyeceğim. Ülkemizin kıt kaynaklarından biri olan döviz geliri sağlayan 76 ülkeye yapılan satışları da irdelemeyeceğim. Ağteks ekibinin aldığı patentleri ve patent başvurularının erdeminden de söz etmeyeceğim.

Bugüne kadar Mehmet Ağrikli ve ekibinin başarısının sonuçlarını anlatma yerine, o sonuçlara götüren “düşünce süreçlerini” anladığım kadarıyla sizlerle paylaşacağım: Ağrikli ve ekibinin kendi birikimlerini nasıl değere dönüştürdükleriyle ilgili gözlemleri aktaracağım… Ülkemizde büyüyen, gelişen tekstil ve hazır giyim sektörünün yarattığı “talep uyarmasını”, müşteri birikimlerini nasıl değerlendirdiklerini özetleyeceğim. Süreç kontrolü konusunda yaptıkları ve yapmaya çalıştıkları çok önemli değer katkısına değineceğim.

AYRIŞTIRAN ÖZELLİKLER

Günümüz dünyasında gelişme çok daha karmaşık ama ben Mehmet Ağrikli ekibinin üç özelliğini özetle paylaşmak istiyorum: Birincisi, başka Ağrikli’nin kendisi olmak üzere, yetişmiş ekibinin ayırt edici özelliği ileri teknolojik gelişmeleri izleme, gözleme, anlama, aktarma ve geliştirme yetkinlikleri… Ekip, teknolojinin peşinde bilinçsizce sürüklenenlerden değil. Tersine, teknolojik gelişme dalgasının uçlarında durarak, gelişmenin yönünü ve hızını yakalıyor; Tusi’nin tanımladığı, ondan 2 yüzyıl sonra Darwin’in formüle ettiği, “Canlıların uzun ömürlü olanları ne en akıllılarıdır ne de en güçlüleri… Uzun ömürlü olanlar uyum yetenekleri yüksek olanlardır”. Ağrikli ve Ağteks’in kaç kişi istihdam ettiği, kaç patente sahip olduğu, yıllık ihracat geliri ve diğer başarıları elbet ki alkışlanmalı ama ülkemizde Ağrikli gibi daha onlarca makinedonanım üreticisinin “uyum yeteneği” üzerinde önemle, özenle durulmalı; bu yeteneğin geliştirilmesine odaklanılmalı.

İkincisi, başarıların ardında onları sürekli besleyen uygun bir ekosistemin olmadığını bilmeliyiz. Kullanılan çelik malzemeden, yazılım yapan beyaz yakalıya, mühendis ihtiyacından yetişmiş teknisyene uzanan bir dizi sorunla boğuşarak kendini kanıtlamanın ne büyük bir kahramanlık gerektirdiğini de unutmayalım.

Üçüncüsü, “dünyada sadece bizde var” diyebilmenin arkasındaki entelektüel birikimi, örgütlenmeyi, insan kaynağını elde tutmayı bir yana bırakın siyasi irade, bürokrasi, sektördeki yarı legal yarı formel örgütlenmelerin etkilerini de hesaba katalım. Bir makinanın fikir aşamasından tasarlanmasına, ilk modelinden yerli yerine oturmasına en az 5 yıllık emek ve zaman gerektirdiğini de hesaba katarak neden bu insanlara omuz vermemiz gerektiğini de netleştirelim.

Dördüncüsü, Mehmet Ağrikli ve ekibinin beni umutlandıran özelliği, “varsayımları sürekli sorgulayan model anlayışını” içselleştirmiş olmaları. Ülkemizde model ve benzetimin, deneyim kazanma ve deney yapmanın olmazsa olmazı olduğu bilinci yeterince beslenmiyor. O nedenle, “gözleri görmeyen insanı” odak alan makine üretimi modeli, Mehmet Ağrikli ve ekibine, “… biz bu alanda tekiz!” dedirtebiliyor.

Beşincisi, Ağteks ekibi ölçmenin, veri üretmenin ve veri değerlendirmenin rekabet gücü yaratmanın merkezi işlevi olduğunu kavramış olmaları… Bugünkü aşamada bütün ekip dışa ve dünyaya açık, küresel ölçekte rekabeti belirleyen “tarayıcılar” ve “yüksek çözünürlüklü görüntü” ile hata katsayısını minimize eden, hız, esneklik, zaman kazanıcı, hammadde ve diğer enerji girdilerinde tasarruf yaratan ölçme konusunda ilerliyor…

Mehmet Ağrikli ve benzeri “değer katan insanların” işini kolaylaştırmayan bir “yönetim sistemi” düşünülebilir mi? Var olmak, varlıklı olmak, yerli ve milliyi bir beka sorunu olarak algılamak, üretimin gücünü kullanarak ulusal onuru yükseltmek istiyorsak, Ağrikli ve gibi değer katan insanların ardında nasıl duracağımızın “stratejisini” belirlemeliyiz… O zaman değer yaratma zincirinde doğru konumlanabilir; gerçek anlamda bağımsız bir ülkede yaşamının onurunu yaşarız….

Tüm yazılarını göster