UNCTAD Genel Sekreteri Mukhisa Kituyi, “Sürdürülebilir büyümenin yolu hammadde ihracatının desteklenmesi ve borçlanmanın artması değil. Büyük ve çeşitliliğe sahip bir ekonomi olan Türkiye, bu hataya düşmemeli. İç piyasada çok önemli fırsatlara sahipsiniz. Bu size ölçek ekonomisi yaratma ve hızlı üretkenlik artışı için çok önemli bir fırsat sağlayabilir” diyor.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD), Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun ticaret ve kalkınma alanındaki temel organı. Tüm dünyada ekonomilerin COVID-19 sonrası için yavaş yavaş açılmaya başladığı günlerde, DÜNYA’nın sorularını yanıtlayan Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) Genel Sekreteri Mukhisa Kituyi, “Kısa vadeli rahatlama önlemlerini, uzun vadeli dayanıklılık hedeflerine dönüştürmek ulusal ve uluslararası düzeylerde politika yapıcıların karşılaşacağı en büyük zorluk olacak” diyor.
Pandemiden almamız gereken dersler neler olmalı? Türkiye’yi ve diğer ülkeleri nasıl bir kriz bekliyor? Küresel ticaret ve kalkınmanın COVID-19 etkilerini en zararsız şekilde atlatması nasıl sağlanabilir? İşleri yoluna sokmak için atılması gereken temel önlemler neler? Mukhisa Kituyi’nin tüm bu sorulara verdiği cevaplar şöyle:
Dünya genelinde ciddi yapısal sorunlar olduğunu gördük
“COVID-19 sonrası dünyanın, bildiğimiz dünyadan ne derece değişik olacağını şu an tahmin edebilmek için erken; fakat bu süreçten çok önemli dersler almamız gerekiyor. Öncelikle; salgın sayesinde dünya genelinde çok ciddi yapısal sorunlar olduğunu gördük. Yaşadığımız kriz, ülkeler içinde ve ülkeler arasındaki eşitsizliklerin daha da artmasına yol açtı; çünkü zenginleri ve fakirleri farklı şekilde etkiledi. İnsanların salgının yarattığı etkilere, gerek sağlık gerekse ekonomik açıdan verdikleri tepkiler farklı oldu. Bu tepkileri belirleyen unsurların başında, hangi ülkede yaşadıkları, gelir düzeyleri, yaşadıkları evler, kaynaklara ulaşımları geliyor. İnsanların salgın karşısındaki kaderlerini belirleyen önemli bir diğer unsur da liderlerinin siyasi seçimleri oldu. Pandemi sırasında, bilginin eksik ve kötü kullanımı; kapalı kapılar ardında şeffaf olmayan karar alma süreçleri belirsizliklerin artmasına neden oldu. Washington'dan Pekin'e, New York'tan Cenevre'ye, dünyanın dört bir yanında, ulusal, bölgesel ve çokuluslu kurumların kırılganlığı çok net bir şekilde ortaya çıktı.”
Türkiye, stratejik ekonomik hedeflere odaklanmalı
“Türkiye, diğer birçok ülke gibi, yıkıcı bir sağlık tehdidi ve benzeri olmayan bir ekonomik krizle karşı karşıya. Öncelik tabi ki insan sağlığı olmalı. Bu asgaride, medikal hizmet ve ekipman sağlamak, test kapasitesini yükseltmek anlamına geliyor. Kamu sağlığı sistemini güçlendirmek ve kapsamını genişletmek herkesin en önemli görevi. Fakat, IMF’nin “Büyük Tecrit” (Great Lockdown) adını verdiği bu süreci aşabilmek için insanların gelire, temel ürünler ve hizmetlere ulaşmaya ihtiyacı var. Gelişmekte olan ülkelerde bu konularda çok ciddi kısıtlamalar söz konusu ve çok taraflı destek gerektiriyor. Sağlık ve ekonomi alanlarında aynı anda yaşanan zorluklar, Türkiye dahil bir çok ülkede stratejik ekonomik hedeflere yeniden odaklanmak için bir fırsat sunuyor. Hükümetlerin, ekonomilerin açılması sonrasında neler olacağını düşünmeleri gerekiyor. Kısa vadeli rahatlama önlemlerini, uzun vadeli dayanıklılık hedeflerine dönüştürmek belki de ulusal ve uluslararası düzeylerde politika yapıcıların karşılaşacağı en büyük zorluk olacak.”
İhtiyacınız olan ilk adım mali destek politikası
“2020 yılında, Türkiye, neredeyse diğer tüm ülkeler gibi, resesyon yaşayacak; fakat bu durumun ne kadar derin ve ne kadar uzun olacağı henüz belirsiz. Bizim beklentimiz, 2019 yılına oranda GSYH’nın yüzde 2.5 ila 5 arasında gerileyecek olması. Bunun sonucu olarak, gerekli olan ilk adım, mali destek politikası olacak. Ücret, istihdam ve ekonomik aktiviteleri desteklemek için açıklanan önlemler gayet başarılı, fakat tüketimi artırmak açısından yeterli değil. Türkiye aynı zamanda döviz sıkıntısı çekiyor. Ocak ayı ortasından nisan ayı ortasına kadar olan sermaye çıkışları 5 milyar doların üzerinde gerçekleşti. Türk Lirası, son yıllarda yaşanan diğer krizlerde olduğu gibi, ciddi bir şekilde değer kaybetti. Değer kaybı son iki ayda yaklaşık yüzde 10’a ulaştı. Bu durum ihracata yardımcı olmadığı gibi, dış borçların ve temel ürünler için ithalat maliyetinin yükselmesine neden oluyor. Tüm bunların sonucu olarak, döviz rezervleri hızla tükeniyor. Bu sorunlar, gelişmekte olan ülkelerde yaygın olarak yaşanan sorunlar. Ne Türkiye, ne de başka bir ülke bu sorunları tek başına hareket ederek çözemez. Bu sorunların çözümü için çok taraflı bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu kesin.”
Türkiye ve yükselen ekonomilerin ortak sorunu
“UNCTAD olarak salgının yol açacağı ekonomik krizi aşabilmek için gelişmekte olan ülkelerin tamamının, ABD'nin açıkladığı 2 trilyon dolarlık destek paketinden daha fazlasına gereksinim duyacağı çağrısını yaptık. Aynı zamanda, bu ülkelere sağlık alanında 500 milyar dolarlık likidite sağlanması için bir Marshall Planı’nın devreye alınmasını talep ettik. Türkiye’deki politika yapıcıların da bu çağrıyı destekleyeceğini umuyoruz. Bu arada, mevcut baskıların yanı sıra, Türkiye ve birçok yükselen ekonomi ortak bir sorunla karşı karşıya. Bu da rekabet gücünü artırmak amacıyla, dış ticaretin serbestleştirilmesi ve teşvik politikalarının “kısıtlanması”. Fakat neredeyse her ülkede, bu politikalar sadece yerel ekonomilerin güçsüzleşmesine yol açmakla kalmadı, aynı zamanda istihdam yaratılmasının önüne geçti, kamu yatırımlarına yönelik ilginin azalmasına neden oldu ve büyüme için sadece iki yol bıraktı: Hammadde ihracatının desteklenmesi ve borçlanmanın artması. Bu ikili, ülkelerin ileri gitmek için ihtiyaç duydukları sürdürülebilirliği sağlayamaz. Türkiye bu hataya düşmemeli. Büyük bir ekonomi olarak, iç piyasada çok önemli fırsatlara sahipsiniz. Bu da size ölçek ekonomisi yaratma ve hızlı üretkenlik artışı fırsatı sağlıyor. Bu stratejiyi hayata geçirdiğinizde, dışa bağımlılık azalır; ticaret ve dış finansman yerel ekonominin güçlenmesi için kolaylaştırıcı görevi üstlenir. Yaşadığımız salgın, geleneksel “yıkıcı” politikalardan vazgeçmek için bir fırsat olmalı.”
İşlerin devam etmesi için 10 önlem
Bir süre önce uluslararası ticaretin çökmekte olduğu yönünde çağrı yapan UNCTAD, bir yandan insanları salgından korurken, diğer yandan tedarik zincirlerinde kopukluk yaşanmaması ve işlerin devam edebilmesi için 10 önlem açıkladı:
1. Dünya ticaretinin yüzde 80’i deniz yolu ile sağlanıyor. Deniz taşımacılığının sürekliliğini sağlayın.
2. Limanları açık tutun.
3. Uluslararası ticaretin temel ürünlerini koruyun, gümrük kontrollerini hızlandırın, ticareti kolaylaştırın.
4. Sınır ötesi transferleri kolaylaştırın.
5. Transit hakkını garanti altına alın.
6. Bilgilerin şeffaf bir şekilde hızlı paylaşımını sağlayın.
7. Kağıttan vazgeçin; dijitalleşme sürecini hızlandırın.
8. Taraflar arasındaki yasal uygulamalar hakkında önceden bilgilenin.
9. Gemi personeli ve hizmet sağlayıcıları koruyun.
10. Teknik desteklere öncelik verin.
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni ciddiye alsaydık, daha dayanıklı bir toplum olabilirdik
“Bu kriz hepimizde yeniden birlik olmamız gerektiğini gösterdi. Eğer Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nde, Paris İklim Anlaşması’nda daha fazla ilerleme sağlayabilmiş olsaydık, bugün bu krizle daha güçlü bir şekilde mücadele ediyor olurduk. Sağlık sistemlerimiz daha güçlü, aşırı fakirlik sınırında yaşayan insan sayısı daha düşük olurdu; cinsiyet eşitsizliğini aşmış, daha sağlıklı bir çevrede yaşıyor olabilirdik. Kısacası daha dayanıklı bir toplum olabilirdik! Bu krizi bir fırsat olarak görmemiz ve gelecekteki krizleri güçlü bir şekilde aşabilmek için daha kapsayıcı ve sürdürülebilir toplumlar inşa etmemiz gerekiyor.”