Dünya Ekonomik Forumu’nun dillere destan Davos Zirvesi bu yıl ilk kez mayıs ayında yapılıyor. Bundan önceki son Davos Zirvesi 2020 yılında, her zamanki gibi ocak ayının son haftasında yapılmış ve ben koronavirüs salgınının başladığını Davos’tan dönerken yolda öğrenmiştim. Davos müdavimleri pandemi boyunca bir araya gelemedi, geçen yılki toplantı ise ancak online yapılabildi. Bu yılın ocak ayında Davos’ta yapılması planlanan yıllık toplantı ise daha sonra mayıs ayına alındı ve önceki gün başladı.
Dünya Ekonomik Forumu’nun bu yılki Davos Zirvesi ilk kez ilkbaharda yapılıyor. Ben de bu yılki zirveyi uzaktan izlerken Davos’a ilk kez gittiğim 1999 yılından bugüne kadar geçen sürede dünyanın nereden nereye geldiğini ve Davos’un havasının nasıl değiştiğini düşünmeden edemiyorum.
Davos’un küreselleşme rüyası
Davos’daki ilk izlenimlerimi de içeren “Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü” başlıklı kitabımda, ABD’nin dünyanın tek lideri olarak kabul gördüğü ortamda, küreselleşmenin bütün tarafların kazançlı çıkacağı bir süreç olarak algılanmasının doğru olup olmadığını tartışmıştım. Davos’ta da öne çıkan hakim görüşü savunanlar ise, küreselleşmenin ülkeleri ve sistemleri kucaklayan bir süreç olarak dünyanın geleceğine damga vuracağından çok emindi. Başta Çin ve Hindistan olmak üzere daha önce yoksulluk kısır döngüsünü kıramayan ülkelerin gerçekleştirdiği atılım da bunun kanıtı olarak görülüyordu. Bu ülkelerin çekingen temsilcileri ise Davos’da yetenekli öğrenci muamelesi görüyordu o dönemde.
Rusya’nın sistem değişikliğine geçiş sürecinde 1998’de yaşadığı finansal krizin ABD finansal sistemini nasıl sarstığı ve ABD Merkez Bankası’nın krizi nasıl önlediği ise 1999’da Davos’ta konuşulan konuların başında geliyordu. 1999 başında Davos müdavimleri, kapitalizmin bütünleştirdiği ve teknolojinin geliştirdiği bir dünyada bütün ülkelerin parlak bir geleceğe yöneldiğine inanmış görünüyordu.
Kabusa dönüşen rüya
Bu yıl ilk kez ilkbaharda yapılan Davos zirvesi, küreselleşme senaryolarının ve rüyalarının ciddi darbeler yediği bir ortamda başladı. Küreselleşme sürecinin, bütün ülkelerin ortak hedefleri ve sistemleri benimseyerek uyum içinde yaşayacağı bir dünya yaratma hayali çoktan yıkılmış, tersine ülkelerin çok boyutlu bir kavgaya girişmelerini kendi bekaları için gerekli gören Putin gibi liderlerin öne çıktığı yeni bir döneme girilmişti.
Bu ortamda bu yılki Davos zirvesinin açılış oturumuna, Rusya’nın saldırısına uğrayan Ukrayna’nın devlet başkanı Zelensy online olarak katıldı, Rusya’dan hiç kimsenin alınmadığı Davos’ta yıllardır Rusya Evi olarak kullanılan binaya Ukrayna el koydu ve bina Rusya Savaş Suçları Evi olarak ziyarete açıldı.
Davos’a katılması engellenen Rusya’nın yanısıra dünya liderliği için ABD’nin tek rakibi sayılan Çin’den de hiçbir yetkilinin Zirve’ye katılmadığı anlaşılıyor. Önümüzdeki dönemde, dünyada söz sahibi olma konusunda iddialı olan ülkeler arasında yeni sürtüşmelerin yaşanması beklenebilir. Davos’taki zirveye katılmayan ABD Başkanı Joe Biden ise Asya’da Çin’e karşı bir güç dengesi oluşturmak için çabalarını sürdürüyor.
Davos’un miadı doldu mu?
Hedefinin “daha güzel bir dünya için çalışmak” olduğunu vurgulayan Dünya Ekonomik Forumu’nun şu anda insanlığın geleceği için aciliyet kazanan açlık tehlikesi, küresel eşitsizlik sorunu, iklim değişikliği ve enerji dönüşümü gibi sorunlara etkili çözümler önermesi zor görünüyor. Oxfam’ın ortaya koyduğu eşitsizikle ilgili verilerin değerlendirimesi ve büyük şirketlerin aşırı karlarının vergilendirilmesi gibi konularda ne yapılacağı da merak konusu.
Öte yandan dünya ekonomisinin ciddi bir stagflasyon tehdidiyle karşı karşıya bulunduğu ortamda, küresel arz zincirlerinin ikinci plana itilmesi ve ekonomik alanda da ülkeler arasında hasmane ilişkilerin gündeme gelme olasılığı giderek yükseliyor.
Bütün bunlar Davos zirvelerinin işlevinin sorgulanmasını gündeme getiriyor. Buna karşılık önümüzdeki döneme damga vuracağı anlaşılan teknolojideki gelişmeler ve özellikle finans dünyasındaki yeni açılımlar konusunda Davos’da neler konuşulduğunu merak ediyorum.