Danıştay son dönemlerde verdiği kararlar ile, Maliye ile mükellefler arasında uyuşmazlığa neden olan çok sayıda konuyu çözüme kavuşturdu. Biz de köşemizde Danıştay’a destek vererek, birçok defa “İyi ki Danıştay var” diye yazdık. Maliye, Danıştay’ın yerleşik hale gelen kararlarını dikkate alarak, pek çok görüş ve uygulamasını değiştirdi, hatta bu kararlar doğrultusunda ilgili mevzuatlarda değişiklikler bile yaptı. Yapmaya da devam ediyor. Bunun en güzel örneklerini geçtiğimiz yasama döneminde çıkarılan birkaç Torba Yasa’da gördük.
Ancak, Danıştay’ın vergi uyuşmazlıklarına bakan daireleri, bazı önemli konularda birbirine zıt kararlar verebiliyor. Bu da, Maliye ve mükellefler arasında kafa karışıklığına ve ciddi maliyetlere neden oluyor. Öyle ki, milyonlarca liralık vergi ziyaı cezalı tarhiyatlar bir Daire tarafından mükellef lehine (Maliye aleyhine) karar verilerek kaldırılırken, diğer Daire tarafından mükellef aleyhine (Maliye lehine) karar verilerek onanabiliyor. Lehine karar verilen mükellef büyük bir borçtan kurtulurken, aleyhine karar verilen mükellef ciddi maliyetlere katlanıyor.
Danıştay’ın görüş farklılığı yaşadığı konulardan birisi de, Vakıfların kar payı stopajı ile ilgili!
Bu konuda verilen farklı kararlar, Vakıflarda ciddi kafa karışıklığı yarattı!
Vakıfların en önemli vergisel sorunlarından birisi de, iktisadi işletmelerin karlarını bağlı bulundukları Vakıflara aktarırken kar dağıtımına bağlı stopaj (tevkifat) yapılıp yapılmayacağı ile ilgili. Aslında bu yeni bir sorun değil, uzun yıllardan bu yana devam ediyor.
Bu konuda Maliye’nin görüşü oldukça net ve istikrarlı, uzun yıllardan bu yana hep aynı. Danıştay’ın vergi uyuşmazlıklarına bakan dairelerinin ise, bu konuda birbirine zıt farklı kararları bulunuyor. Danıştay’ın bu farklı kararları ise, Vakıflarda ciddi kafa karışıklığına neden oluyor.
Maliye, vakıflara bağlı iktisadi işletmelerin, dağıtılabilir karlarını vakıflara aktarmaları işleminin kar dağıtımı olduğu, aktarılan karların vakıflar yönünden iştirak kazancı niteliğinde bulunduğu, kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunmayan vakıflara, kurumlar vergisi mükellefi olan iktisadi işletmeleri tarafından aktarılan kar payları üzerinden Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6/b-i) bendi uyarınca gelir vergisi tevkifatı yapılması gerektiği görüşünde (GİB Samsun VDB’nin 27.10.2010 tarihli ve B.07.1.GİB.4.55.15.01-2010-KVK-ÖZE-09-200, Ankara VDB’nin 25.03.2010 tarihli ve B.07.1.GİB.4.06.16.01-2010-GVK-94-24-238 sayılı özelgeleri).
Danıştay’ın vergi uyuşmazlıklarına bakan dairelerinin bu konudaki görüşü oldukça farklı ve birbirine zıt.
Danıştay 3. Dairesi; vakıfların kurulduğu veya oluşumuna katıldığı iktisadi işletmelerin kurumlar vergisi düşüldükten sonra iktisadi işletme karından bağlı olunan vakıflara veya derneklere aktarılan tutarların vakıflar yönünden iştirak kazancı, karı sağlayan işletmeler yönünden ise kar dağıtımı sayılması gerektiği, bir kazancın iştirak kazancı sayılabilmesi için bir başka kurumun hisselerine sahip olmasının zorunlu olmadığı, bağlı veya ait kuruluşun tamamına sahip olunması halinde de bir iştirak kazancı elde edildiğinin kabulü gerektiği, bu nedenle iktisadi işletmeler tarafından vakıflara aktarılan kar payları üzerinden Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6/b-i) bendi uyarınca gelir vergisi tevkifatı yapılması gerektiği görüşünde bulunuyor (Danıştay 3. D’nin 09.03.2022 tarihli ve E.2019/639, K.2022/1024, 12.10.2017 tarihli ve E.2016/3658, K.2017/7030 sayılı Kararları).
Danıştay 4. Dairesinin konu ile ilgili ilk kararları Maliye lehine, vakıflar aleyhine!
Vakıflar aleyhine verilen ilk kararlar; dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmelerin, ilgili dernek veya vakıfların genel anlamda iştiraki, iktisadi işletme karından bağlı olunan vakıf veya derneğe yapılan aktarımın ise vakıf ve dernekler yönünden iştirak kazancı, karı sağlayan (aktaran) işletmeler yönünden ise kar dağıtımı niteliğinde olduğu, bu şekilde menkul sermaye iradı elde eden dernek ve vakıflara bu iradı sağlayanlarca vergi tevkifatı yapma sorumluluğu da yüklendiği dikkate alındığında, iktisadi işletmeler tarafından vakfa veya derneklere aktarılan kar payı tutarı üzerinden tevkifat yapılması gerektiği şeklinde (Danıştay 4. D.’nin 13.09.2018 tarihli ve E.2014/881, K.2018/7565, 23.03.2017 tarihli ve E.2015/5884, K.2017/2931 sayılı Kararları).
Ancak, Danıştay 4. Dairesi tarafından verilen son tarihli kararlar ise, ilk kararlarının aksine Maliye aleyhine, Vakıflar lehine!
Bu son kararlar; iştirak kazancının bir kurumun başka bir kurumun sermayesine katılma payı karşılığında elde edilen kar payı olduğu, iştirak kazancının elde edilebilmesi için iki ayrı tüzel kişiliğin bulunması gerektiği, GVK 94. Maddeye göre kar dağıtımından söz edilebilmesi için iki ayrı tüzel kişiliğe haiz kurumun bulunması ve tüzel kişiler arasında hisse senedi veya iştirak hissesi varlığına dayalı bir iştirak eden/iştirak edilen ilişkisinin mevcut olmasının zorunlu olduğu, vakıflar ile iktisadi işletmelerinin ayrı tüzel kişilikleri bulunmamakla birlikte iktisadi işletmelerin vakıfların tüzel kişiliği içerisinde yer alan oluşumlar olduğu, aynı tüzel kişilik içerisinde iştirak ilişkisi olmasının söz konusu olamayacağı, GVK’nın 75/2. Maddesinde iştirak hisselerinden doğan kazançların menkul sermaye iradı sayıldığı ancak vergi kanunlarında iştirak hissesinin tanımının yapılmadığı, 75/2. Maddenin parantez içi bölümünde limited şirket ortaklarının, iş ortaklıklarının ve komanditerlerin kar payları ile kooperatiflerin dağıttıkları kazançların iştirak hisselerinden doğan kazanç olduğunun belirtildiği, dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmelerden elde edilen karın dernek veya vakıfların hesaplarına aktarılmasının iştirak kazancı kabul edildiğine ilişkin açık bir düzenlemeye yer verilmediği, dernek ve vakıfların iktisadi işletmelerinin elde ettikleri kazançları bağlı bulundukları dernek veya vakıflara aktarmaları yönünde genel bir düzenleyici işlemin varlığı da mevcutken, iktisadi işletmelerin elde ettikleri karları hukuken bağlı ve ait olduğu dernek veya vakıflara aktarması işleminin kar dağıtımı olarak kabul edilemeyeceği ve söz konusu kazanç aktarımı üzerinden stopaj yapılamayacağı şeklinde (Danıştay 4. D.’nin 09.03.2022 tarihi ve E.2018/5142, K.2022/1412, 03.04.2019 tarihli ve E.2016/14002, K.2019/2532 sayılı Kararları).
Evet, Maliye’nin ısrarlı ve net görüşünün aksine Danıştay’ın vergi uyuşmazlıklarına bakan iki dairesinin verdiği farklı ve birbirine zıt kararlar, Vakıflar başta olmak üzere konuyla ilgili hemen herkeste kafa karışıklığı yarattı ve yaratıyor. Dava açılmasının hem mükelleflere hem de Maliye ve hazine’ye oldukça ciddi maliyeti oluyor. Vekalet ücretleri ve dava masrafları her iki taraf için de oldukça yüksek ve maliyetli. Bu sorunun bir an evvel çözümlenmesinde fayda var!
Bu konuda yapılabilecek iki şey var:
Birincisi, Danıştay’ın bu kararlar arasındaki aykırılığı hızlı bir şekilde gidermesi. Burada yapılacak şey aslında belli, en kısa sürede konunun Danıştay İçtihatı Birleştirme Kurulu’na taşınması ve bu kararlar arasındaki görüş farklılığının giderilmesi. İçtihadı Birleştirme Kurulu tarafından verilecek Karar, sorunu kökten çözebilir.
İkincisi ise, Maliye’nin önümüzdeki Ekim ayında TBMM’ye verilmesi beklenen Torba Yasa Teklifi’ne, bu sorunun kökten çözümüne yönelik bir hüküm eklemesi. Neden olmasın? Son birkaç Torba Yasa ile yapılan düzenlemeler, uygulamada sorun yaratan konuların çözümüne dönük oldu. Maliye, gerek özelgelerle gerekse yargı kararları ile içtihat haline gelmiş konuları ilgili yasalara aktararak, yaşanan bazı sorunlara son noktayı koydu.
Bu konudaki görüşümüz, Danıştay 4. Dairesi’nin son kararları doğrultusunda.
Bize göre de, aynı tüzel kişilik içerisinde iştirak ilişkisinin olması mümkün değil. Dolayısıyla, iktisadi işletmelerin elde ettikleri kazançların bağlı bulundukları vakıflara aktarılması işlemlerinin kar payı dağıtımı olarak değerlendirilmemesi ve gelir vergisi stopajına tabi tutulmaması lazım.
Ne dersiniz?