Uzun süre hiç ilgilenmedim Twitter'la. Ocak ayında katıldım. Eğlenceliymiş. Son yazımı iliştirdiğim tweete ilginç mesajlar geldi. Hatırlarsanız, son yazıda doktora programlarının kalitesini artırmayı amaçlayan iki bacaklı bir reform önermiştim. İlk bacakta mümkün olduğunca çok sayıda öğrenciyi yurtdışına yollamak vardı. Karşılaşabileceği önemli bir engel, yurtdışındaki kaliteli programlara yoğun talep nedeniyle yer bulmanın kolay olmamasıydı. Bu aşamada reformun ikinci bacağı devreye giriyordu: Her bilim alanı için doktora verebilecek kısıtlı sayıda üniversite belirlemek ve geriye kalan üniversitelerin sadece lisans eğitimine odaklanmalarını sağlamak. Etkin bir doktora eğitimi için ortak programların tasarlanabileceğim, yüz yüze eğitimin yanı sıra çevrimiçi eğitim de yararlanılabileceğini belirttim.
Sözünü ettiğim tweete gelen cevaplardan birinde Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Burak Saltık önemli bir noktaya işaret etti: Kısa süreliğine yoğunlaştırılmış ders vermek üzere yurtdışından öğretim üyesi getirmek. Yurtdışında bazı lisansüstü programları zaten yoğunlaştırılmış ders yöntemini kullanıyorlar. Mesela bir hafta ya da 10 gün sadece bir ders veriliyor. Kısa bir süre sonra ikinci derse geçiliyor. Doktora programlarındaki derslerin bir kısmı böyle tasarlanabilir. Alanında tanınmış bir öğretim üyesi 1-2 haftalığına Türkiye'de misafir edilebilir. Mesela sabah 2-3 saat ders verip öğleden sonra İstanbul'u gezebilir ya da Antalya'da ya da Çeşme'de denize girebilir. Ya da bir yere gitmez; meslektaşlarıyla sohbet eder. Ayrıca, bazı dersler için buraya gelmelerine de gerek olmaz; bulundukları ülkelerden çevrimiçi bağlanabilirler. Dolayısıyla, reformu iki bacaklı değil üç bacaklı düşünebiliriz.
Gelin çok kaba bir ‘yapılabilirlik -fizibilite-‘ hesabı yapalım. Polis Akademisi ve Milli Savunma Üniversitesi'ni çıkarırsanız yaklaşık 200 üniversite var. Doktora derecesi için çoğu programda 14 ders almak gerekiyor. Hesap kolaylığı açısından tıp, veterinerlik, ziraat ve hukuk fakültelerini hesaba katmayayım. Bu bölümlerin olmadığı büyük bir üniversiteyi, mesela ODTÜ'yü ele alayım. Beş fakültede toplam 36 bölüm var. 504 ders yapar. Çok daha az sayıda bölümleri olan üniversiteler var. Yine de 504 dersi kabul edeyim. 200 üniversite için toplam 100 bin 800 ders yapar. Reformun ikinci ayağına bağlı olarak zaten her üniversitede bu tip programlar olmayacak. Diyelim ki 20 üniversiteye doktora programı açma izni verildi. Ders sayısı 10 bin 800'e iner. Her ders için dışarıdan hoca getirsek, hoca başına (masrafları dahil) 35 bin dolar harcasak, toplam maliyet 378 milyon dolar eder.
Kaldı ki, birincisi, bu derslerin hepsi için dışarıdan hoca getirmeyeceğiz. Kendi üniversitelerimizdeki kaliteli öğretim üyeleri asıl sorumluluğu üstelenecekler. İkincisi, yurtdışındaki çoğu (yerli/yabancı) hoca, ücreti çok cazip de olsa ders vermeye vakit ayırmak istemeyebilir ya da bağlı oldukları kurumlar izin vermeyebilir. Üçüncüsü, çevrimiçi eğitim yapan hocalar için uçak ve konaklama masrafları olmayacak. Böyle bakıldığında, 10 bin 800 ders için değil belki yüzde 20'si olan yaklaşık 2200 ders için hoca getireceğiz; maliyet daha da düşer (77 milyon dolar). Ama bazı fakülteleri dışarıda bırakmıştım. Onları da katayım. Neresinden bakarsanız maliyeti yüksek değil. 76 milyon değil, 378 milyon değil yıllık 1 milyar dolar bile olsa, 2019 GSYH'mizin %0.13'ü, 2019 bütçe gelirlerimizin ise %0.80'i eder. Kaldı ki yıllık değil, tüm program için hesap yaptım. Bir başka metrik: Risk primimiz (CDS) şu sıralar 515 baz puan (%5.1). Yıllık 170 milyar dolar dış borç çevirdiğimizi düşünün. Riskimizi 200 baz puan düşürsek -ki hala çok yüksek olur- yıllık dış borç faiz ödememiz en az 3.4 milyar dolar azalır.
Çok açık ki bu kadar basit bir reformun asıl kısıtı maliyeti değil. Bir kısıt, yapısal reform olarak illa ‘dahiyane' çözümler akla gelmesinde. Bu nedenle olacak, yazının başında sözünü ettiğim tweetime gelen cevaplardan biri, önerdiğim çok basit çözüm nedeniyle beni (İngilizcesini kullanarak) ‘dahi' diye tiye alıyordu. Oysa çoğu reform çok basit düzenlemelerden geçiyor; ‘dahici' zihniyetin bunu anlaması zor. İkinci kısıt, muhtemelen çok sayıda üniversitenin direnç göstermesi. Aşılmayacak kısıtlar hiç değiller.