Daha da güçlü çıkmak!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Ekonomik kriz yaşıyoruz; söylenen "Bu krizden güçlenerek çıkacağız".

Deprem yaşıyoruz; söylenen yine aynı.

Şimdi korona belası, bir ülke böyle bir salgından da mı güçlenerek çıkarmış!

Yedi-sekiz yaşındaydım. Kayseri’de şimdi yerle bir edilmiş eski evimizdeki merdivenden düşmüştüm ve dizkapağımın altında neredeyse kemiğe kadar açılan bir yara oluşmuştu. Neyse ki kırık yoktu. Hayal meyal hatırlıyorum, ilk kez o zaman duymuştum bu sözü. Aile büyükleri, konu komşu “Bacağın daha da sağlam olur” diyordu. O zamanki aklımla bile bunun bir teselli sözü olduğunu idrak edebiliyordum.

Kayseri Lisesi’ne başladığım yıl bu sefer bisikletten düşüp sol kolumu dirsek ile bilek arasından kırdım. Aynı cümle tekrar ediliyordu yine.

“Üzülme kolun eskisinden daha sağlam olur.”

Bundan sekiz yıl önceydi. Ankara’da buzda kayıp sol kolumdaki kırığı adeta tamamladım. Bu sefer kırık dirsek ile omuz arasındaydı. Ama neyse ki artık geçmiş olsun dileğinde bulunanlar “Kolun eskisinden daha sağlam olur” demiyordu.

İnsan istemez şunu düşünüyor değil mi; madem kemiklerimiz kırıldıkça eskisinden sağlam oluyor, şöyle usturuplu bir şekilde, canımızı da fazla yakmadan ve zamana yayarak tüm kemikleri birer kere kırmanın hiç sakıncası yok! Bu şekilde sağlamlaşacak kemikler sayesinde yaşlılıkta düşüp oramızı buramızı kırmaktan da kurtuluruz!

★★★

Bu teselli cümlesi özünde aynı kalarak artık hemen her felakete uyarlanıyor ve topluma söyleniyor. Ne zaman bir ekonomik darboğaz yaşasak, ne zaman bir doğal afetle karşı karşıya kalsak teselli cümlesi aynı:

“Ülke olarak bu sorunu daha da güçlenerek atlatacağız...”

İyi güzel de bu nasıl olacak ya da şimdiye kadar oldu mu?

Bir ekonomik darboğaz yaşadığımızda adeta dip yapıyoruz ya, herhalde o dip noktaya göre olan iyileşmeyi daha güçlü çıkmak olarak görüyor ya da hissediyoruz.

Öyle ya, ayağınızı kırmış aylarca yürüyememişsiniz, alçı çıkıp bir süre sonra normal yürümeye başladığınızda o kötü günlere göre tabii ki müthiş bir iyileşme göstermiş oluyorsunuz. Yani dipten çıkıyorsunuz. Yaşamınız aslında V çizmiş oluyor; eski halinize göre değişen bir şey yok, ama V’nin dibine göre tabii ki bir yükselme hissediyorsunuz.

Olsa olsa kastedilen bu olabilir. V’nin dibinde geçen süre sanki yaşamımızdan değilmiş gibi oradan çıktık diye teselli buluyoruz, hepsi bu.

★★★

Şimdi koronavirüs için de aynı terane. Neymiş, bu süreçten tüm ülke olarak daha da güçlü çıkacakmışız.

Bırakın ekonomide yaşanan ve telafisi çok zor olan sıkıntıları, can kayıplarını ne yapacağız.

Türkiye olarak bu felaketi birkaç bin can kaybıyla atlatabilirsek teselli bulacak durumdayız.

Güçlenerek çıkmak nasıl olacak peki!

Soruyu değiştirelim; ne demek güçlenerek çıkmak!

Can kaybı yaşadığımız bir felaketten bırakın güçlenerek çıkmayı, kayıpsız çıkmaktan bile söz edilemezken...

★★★

Koronavirüs karşısında sağlık yönünden atılan adımlarda çok geç kalınmadığı söylenebilir. Okulların tatil edilmesi, bazı işyerlerinin kapatılması gibi önlemlerde çok gecikilmedi. Hele hele İtalya, İspanya, Fransa, İngiltere ve ABD gibi ülkelerle kıyaslama yapıldığında Türkiye bazı konularda çok erken adım attı.

Ama bizim o ülkelere göre ekonomik yönden ciddi bir dezavantajımız var. Özellikle ekonomisi güçlü olan ülkeler koronavirüsün yol açtığı ekonomik yıkıma karşı çok radikal ve içi dolu paketler açabilirken biz bunu yapamadık. Hele hele ilk açıklanan önlem paketinin yaraya merhem bile olamayacağı belliydi, nitekim daha sonra peş peşe yapılan düzenlemeler bir eksiklik olduğunun itirafı gibiydi.

Ne var ki yapılanlar yine de yeterli değil ve hiçbir zaman da yeterli boyutta önlem alamayacağız. Bu kesin. Ekonomik krizden böylesine etkilenen tüm kesimleri kapsayacak bir paket açabilecek gücümüz yok, bunu herkes görüyor zaten.

Hep dile getirilen bir öneri var; şu koşullarda yan etkileri ikinci plana atılıp para basmayı da kapsayan düzenlemelere yönelmek. Aslında bunun yapılmadığı da söylenemez. Merkez Bankası bir dizi mekanizmayı devreye sokarak piyasaya sürekli para pompalıyor.

Ancak sorun çok büyük ve biz buzdağını yalnızca görünen kısmından ibaret sanıyoruz. Dolayısıyla şimdiye kadar atılan adımlar soruna ancak bir nebze çare olabildi.

Son günlerde birkaç kez yazdık. Tekrar etmekte sakınca yok. Mevcut durumda 4.4 milyon işsiz var; sokağa çıkamadıkları için çalışamayanların sayısı 1.4 milyon; bu gidişle bir 4 milyon işsiz daha ortaya çıkabilir; toplam sayı yaklaşık 10 milyon. Yani çalışmak isteyen her üç kişiden birinin işsiz kaldığı ya da kalacağı (turizm için kalacağı diyoruz) günler söz konusu. 4 milyonluk ek çok büyük görülebilir; unutmayalım süreç uzarsa çok sayıda işveren konumundaki işletme sahibi de işsiz kalacak.

Bu insanlar koronavirüs bitip işlerine kavuştuğunda bile çok zor koşullarda bir dönem yaşamış olmayacak mı? O kötü dönemi yok mu sayacağız?

Şimdi girişteki soruyu soralım.

Koşullar normalleştiğinde dipten döndüğümüz için mi kendimizi güçlenmiş hissedeceğiz, yani aslında kaybettiğimizi bulduğumuz için mi, yoksa ne gibi gelişmeler yaşanacak da işimizi kaybettiğimiz günden daha iyi olacağız?

Tüm yazılarını göster