Günümüzde otomobillerin görünmeyen alt yapısının aslında tek bir ülkenin damgasında olduğunu söyleyemeyiz. En sıkı milliyetçi görünen markaların bile Çin’den İngiltere’ye, Almanya’dan Amerika hatta Hindistan’a kadar ülkelerden gelen parçalarla üretimlerini gerçekleştirdiklerini hatırlamalıyız.
O sebeple de; otomotivin en ünlü isimlerinden, General Motors’un ürün geliştirmeden sorumlu eski Başkan Yardımcısı Bob Lutz’un “Artık herkes, az tüketen, iyi yol tutan, güçlü, eşit teknolojilerle dolu ve en kaliteli malzemelerle otomobiller üretiyor!” sözlerini, biz de “Çünkü, tedarikçileri aynı!” diyerek tamamlıyorduk.
“Rekabet, bundan böyle sadece tasarımda olacak! Müşteri beğeni ve sadakatini artık sadece otomobilin dizaynı belirleyecek!” iddiasını ortaya çıkaran Lutz, tam 18 yıl önce Opel’in tüm çizgilerini “titiz mühendisliği belli eden heykelsi dizayn” savunucusu Mark Adams’a teslim etmişti. Hem mühendis, hem de baştasarımcı olarak Adams, şu anda İngiliz pasaportuna rağmen, Opel’in Almanlığını Almanlardan daha fazla koruyarak markayı geleceğe taşıyor.
Şirket olarak Fransızların kontrolüne geçtiği 2017 sonundaki bir buluşmamızda kendisine “PSA, Opel’in Almanlığını bozabilir mi?” diye sorduğumda, “Tam aksine! Hatta, PSA ile Opel’in kreatif özgürlüğü başladı… Alman kimlik, daha fazla vurgulanacak!” diye cevap vermişti.
Şimdi ise, haklı olduğunu yeni Corsa ve yenilenen Insignia’da ilk ipuçlarının gösterildiği, fakat asıl, tümüyle yeni ikinci nesil Mokka ile başlayacak “Compass” kreatif çalışmasıyla anlıyoruz.
Opel’in gelecekteki modern yüzünün tasarım öğelerini, marka amblemini kesen iki güçlü eksen etrafında, kaput ortasındaki dışbükey çizgisi dikey ve tipik kanat şeklinde gündüz sürüş farlarının imzasıyla sembolize edilen yatay eksenler düzenliyor.
1899 yılından bu yana otomobil üreten Opel, 90 yıl boyunca Amerikalı GM kontrolünde kaldığında bile Amerikanlaşmamış, tam aksine Kuzey Amerika’ya Saturn, Buick ve Cadillac’a, hatta Avustralya’ya Holden’e bile kendi Alman mühendislik ve tasarımını göndermişti. Diğer yanda 40 yıl önce de İngiliz Vauxhall ile tüm Alman özelliklerini ve modellerini paylaşmıştı.
Yeni Mokka, marka algısını yükseltecek, Opel’i yeniden tanımlayacak ve bugün olduğu gibi 2030’a doğru gelecekte de tasarım yaklaşımlarını ortaya koyacak bir öncü.
Geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiğim bir telefon görüşmesinde; Mokka ile eğlenceli, verimli, yenilikçi, fakat ağırbaşlı bir modern Alman otomobili gösterdiklerini söyleyen Mark Adams, Opel’in sade “form, işlevi izler” Alman değerlerini en iyi şekilde yansıttığını düşünüyor.
Aynı zamanda önündeki “compass”ın tam ortasında duran yenilenen logosuyla şık Vizor kuşağı, bu erişilebilir Alman’ın yeni yüzünü ilk bakışta tanımamızı sağlayacak. Sezgisel kullanım sağlamak amacıyla temel işlevler için kumanda düğmelerinden vazgeçilmemiş Pure Panel denilen yeni dijital kokpiti de sunan ilk model olacak yeni Mokka, Alman disipliniyle sürücünün karışık alt menülerle uğraşmadan yola odaklanmasını sağlayacak.
“Cesur ve Saf” mottosunu devam etirecek olan Opel, yenilikçi, güçlü ve sağlam görünmeye devam edecek.
Radarlar ve lidar sensörlerini de çerçeveleyen, otonom sürüşe doğru tüm teknolojileri bir arada barındıran, “Vizor”lü ilk araç olacak olan yeni nesil Mokka’nın ön yüzünde markanın modern dönemlerin ruhuna uygun olarak hazırlanmış yatay ve entegre bu tasarım modülünü göstermesi, aklımıza aracın önünde uçtan uca uzanan peyzaj panjurlu ilk Manta modelinin 50 yıl önceki “tipik Alman” karakterini getiriyor.
Tasarımdan Sorumlu Başkan Yardımcısı Mark Adams, “Geleceğin Opel’leri, geçmişten ilham alacak, eski kuralcı Alman tasarımlarının ilkelerini sürdürecek, fakat geniş ürün yelpazesinde her segment birbiriyle ilgili olsa da, hiçbiri aynı olmayacak! Kopyala/Yapıştır kolaylığına kaçılmayacak!” sözlerini logo için de “Opel yazısı, bir mücevher parçasındaki ince bir gravür gibi logo çemberinin alt kısmına işlendi. Bu, safkan Alman bakış açısını ve titizliğini gözler önüne seriyor.” ile tamamlıyor.
Opel’in sadelik içinde güçlü duruşunu oluşturan yeni keskin tasarım detaylarını ve şimşeğin daha fazla vurgulanarak yeniden yorumladığı logosunu bundan böyle piyasaya süreceği tüm yeni modellerinde göreceğiz.
Opel’in tüm geleceğini etkileyecek bu tasarım felsefesi, şimdiden tüm Avrupa ve Türkiye’de büyük kabul gördü.
Tasarımın beğenilmesi de, markanın katlanarak büyüyen satış adetlerine yansımaya başladı.
Opel Türkiye bile, ilk yarı yıl performansıyla 12 bin 536 adet satış yapmış ve geçen yıla oranla satış adetlerini ikiye katlayarak yüzde 4.9 pazar payına erişmişti. 11 bin 775 adet binek otomobil satışı da, yüzde 5.8 pazar payıyla piyasa beşinciliğini kazandırmıştı.
PSA yönetimine girdiğinden bu yana yüksek donanım ve teknolojik özelliklere sahip yeni modellerinin müşteriler tarafından beğeniyle karşılanmasının getirdiği bu başarı, “Opel acaba Fransızlaşıyor mu?” endişelerinin yersiz olduğunu kanıtlamış oldu.
Elektrikli modelleri için Total ile birlikte batarya hücreleri fabrikası kurmak ve Peugeot SA’nın yakıt tüketimi çok düşük motorları hariç, Fransız ayrıntısı olmayacak olan Opel, en ulaşılabilir fiyatlara sahip Almanlığı artık daha çok fark edilecek modern tasarımıyla sevilmeye devam edecek.