Bu köşede genelde gelecekten ve yurtdışı örneklerden bahsediyoruz. Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle, bu hafta cumhuriyetimizin ilk yıllarına bir seyahat yapalım. Ekonomiye genel yaklaşım, bankacılık, kurumsal risk sermayesi ve girişimciliğe o yıllardan bakalım.
GENEL YAKLAŞIM. Her organizasyonda genel strateji, işin başındaki kişinin birinci görevi ve sorumluluğudur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 yılının ocak ayında söylediklerine kulak verelim: “Türkiye Devleti, temellerini süngü ile değil, süngünün dahi istinat ettiği (dayandığı) iktisadiyat ile kuracaktır. Yeni Türkiye Devleti bir devlet-i iktisadiye olacaktır”. Nitekim bu demeçten kısa süre sonra, henüz Lozan Barışı imzalanmadan, İzmir İktisat Kongresi toplanır. Buraya tüccar, sanayici, çiftçi, esnaf ve işçi kesimlerinden 1135 temsilcinin katılır. Bugün olsa toplantıya ‘çalıştay’ ya da ‘arama konferansı’ gibi fiyakalı bir isim verilirdi!
BANKACILIK. İktisat Kongresi’nin mühim kararlarından biri ‘özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir devlet bankası kurulması’dır. Bu görevi Celal Bayar üstlenir. İlk sermaye Kurtuluş Savaşı sırasında Hint Müslümanlarının Atatürk’e gönderdiği 250 bin liradır. Ama 750 bin lira daha lazımdır. Bayar, bugün olsa ‘kitle fonlaması’ denecek bir yöntem benimser. Kendisini dinleyelim: "Müessis (kurucu) hissesi, bir hisse 1000 liraydı. Hiç kimse yanaşmıyor. Diyorlar ki 'Ne kadar böyle bir işe girdiysek, hiçbirinin neticesi çıkmadı, bu da onların devamı'... Ben de şahsımı kullanarak, hatta Atatürk'ün nüfuzunu kullanarak 1000'er lirayı böyle topladım." İş Bankası, Büyük Taarruz’un ikinci yıl dönümünde kuruluş başvurusunu yapar.
KURUMSAL RİSK SERMAYESİ. Şirketlerin yeni alanlara, genelde firma dışından gelen önerileri değerlendirerek girmesi zor bir konu. İçerideki insan kaynağının buna tepkisi, stratejik önceliklerden sapma riski, ortak hedef belirlemenin zorluğu gibi konuları başka bir hafta ele alalım. Şimdilik ülkemizdeki kağıt sanayiinin biraz da böyle kurulduğunu belirtmekle yetinelim. Yıl 1932, söz İş Bankası Genel Müdürü Bayar’da: “Bir gün bana Mehmet Ali Kağıtçı adında bir gençten bahsettiler. Almanya’da kağıt sanayi ihtisası yapmış. Türkiye’de de bir kağıt fabrikası kurulmasını düşünüyormuş. Hakkında bilgi toplattım. Böyle bir fabrikayı kuracak bilgiye ve kabiliyete gerçekten sahip bir genç olduğunu öğrendik. Kendisini çağırtıp konuştum. Projelerini incelettim. Neticenin gene müspet olduğunu görünce İş Bankası İdare Meclisi’ne getirdim ve karar aldım. Yerini seçtik. Fabrika İzmit’te yapılabilirdi". Artık Seka doğmuştur.
GİRİŞİMCİLİK. Cumhuriyet’in ilk yıllarının en parlak girişimcisi, şüphesiz Nuri Demirağ’dır. Memuriyetinden sonra yabancıların tekelinde olan sigara kağıdı işine girerek ticarete atılan Nuri Bey’in kariyeri demiryolu müteahhitliğiyle hızlandı. Ülkemizdeki 10 bin km hattın 1.250 km’sini hızla yaptı. Genel ekonomik döngüyü iyi takip etti. Sanayi hamlesi çerçevesinde inşaat işlerine geçti: İzmit Seka, Karabük Demir-Çelik ve Bursa Merinos fabrikaları. Sonra ufku yeni projelere uzandı. 1931’de San Francisco’daki Golden Gate Köprüsü’nü inşa etmekte olan firmaya İstanbul Boğazı’na köprü projesi yaptırdı. 1936’da “Avrupa’dan, Amerika’dan lisanslar alıp uçak yapmak kopyacılıktan ibarettir. Demode tipler için lisans verilmektedir. Yeni icat edilenler ise bir sır gibi, büyük bir kıskançlıkla saklanmaktadır. Son sistem tayyarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi vücuda getirilmelidir." diyerek bir uçak fabrikası kurdu. THK ile anlaşmazlıklar yaşadı. Tek müşteri, hele de kamu olunca, girişimci büyük zarar etmişti.
Bu örneklerin kısmen bugüne de hitap ettiğini düşünüyorum. Cumhuriyetimizin kurucularını saygı ve rahmetle anıyor, okurlarıma nice bayramlar diliyorum.