Cumhuriyet’in kazanımlarını koruyarak yarına hazırlanmak

Didem Eryar ÜNLÜ YAKIN PLAN

Bugün 30 Ağustos 2022…

30 Ağustos 1922’de Dumlupınar'da Atatürk'ün başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz'un 100. yıl dönümü kutluyoruz.                 

Afyonkarahisar'daki Kocatepe'den başlayıp 30 Ağustos'ta Kütahya Dumlupınar'da zaferle taçlanan bu büyük mücadele, koca bir ulusun birlik ve bütünlük içinde eşi benzeri olmayan bir zaferin hikayesi…                   

Tarihimizin akışını değiştiren; tam bağımsız, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atan bu zaferin temelinde; her şeyden önce, bir olmak ve ortak bir hedef uğrunda birlikte hareket etmek yatıyor.             

Mustafa Kemal’in Söylev’de yer alan sözlerinde ifade ettiği gibi; “Bu eser, Türk milletinin özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz anıtıdır.” Büyük imkansızlıklar içerisinde elde ettiğimiz bu ölümsüz zaferin kazanımlarını savunmak ve korumak ise bugün üzerimize düşen en değerli görev.              

Dil, din, ırk ve cinsiyetine bakılmaksızın yargı önünde eşitlik, yaşama hakkı, düşünce özgürlüğü, eğitim hakkı, kadınlara seçme ve seçilme hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, özel hayatın gizliliği, basın özgürlüğü bu kazanımlardan sadece bazıları...               

Bizlerin yapması gereken, o zorlu zafer yolunda bayrağı ellerinden düşürmeden mücadele eden atalarımızın izinden gitmek…               

Topraklarımızın değerini bilmek, bir avuç toprağın binlerce insanın hayatı anlamına geldiğini unutmamak…          

Günü kurtarmaktan vazgeçip, ülkemizin geleceğini sağlam temeller üzerine kuracak değerlere odaklanmak…         

İnsanı temel almak, insan hayatına fayda yaratmak…            

Eğitim ve bilim yolundan asla uzaklaşmamak…          

Yenilikçi fikirlere değer vermek, farklı görüşlere fırsat vermek…      

Geleceğin gerçek sahipleri olan gençlerin sesini duymak, onları dinlemek…            

Kimseyi geride bırakmamak…       

Doğruluk, dürüstlük, kapsayıcılık, eşitlik, adalet değerlerinden asla taviz vermeyecek olan “ortak akıl” ile hareket etmek…               

Aslında tüm bu kazanımlar ve hedefler, Eylül 2015’te gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler (BM) Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi'nde dünya liderlerinin üzerinde uzlaştıkları Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemi’nin de temelini oluşturuyor.               

17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı ile tanımlanan bu gündem; eşitsizliklerin giderilmesi, insan haklarının güçlendirilmesi, cinsiyet eşitliği, dezavantajlı grupların ihtiyaçlarının gözetilmesi, ekonomik büyümenin ve istihdamın güçlendirilmesi, teknolojik gelişme ve sanayileşmenin sağlanması, yoksulluğun ortadan kaldırılması, şehirler ve yerleşim alanlarının iyileştirilmesi, okyanusların ve ekosistemlerin korunması gibi hedeflerden oluşuyor.           

Geleceğin dünyasında söz sahibi olmak için Türkiye’nin önümüzdeki dönemde Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın uygulanmasını hızlandıracak politikaya, finansa ve teknolojiye dair yol haritalarının doğru tanımlanması gerekiyor; çünkü bu dönüşüm, artık geri dönüşü olmayan bir süreci başlatıyor.          

Yeşil ve dijitalleşme politikaları, yeni iş imkanlarını, ekonomik büyümeyi ve sosyal bütünlüğü sağlayacak fırsatları beraberinde getiriyor. Ülkemizin geleceğine yatırım yapmak istiyorsak; yenilenebilir enerjiye, döngüsel ekonomiye, dijitalleşmeye, doğa temelli çözümlere, iklim uyum programlarına ve insanımıza 21. yüzyılın ihtiyaçlarına çözüm üretecek beceriler kazandırmaya odaklanmamız gerekiyor.                   

 Türkiye’nin küresel değer zincirlerindeki konumu dikkate alındığında, mevcut ekonomik yapısını ileriye taşıyabilmesi için güçlü bir yeşil yatırım hamlesi gerekiyor. SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi’nin geçtiğimiz günlerde yayınladığı, 'Yeşil Yeni Düzen Bağlamında Türkiye’de Enerji Dönüşümünün Finansmanı’ Raporu, Türkiye’nin karbon emisyon artışını durdurabilmek ve yeşil dönüşümü hayata geçirmek için 135 milyar dolar yatırıma ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla bu süreçte; iklim diplomasisi, kalkınma ve finansman bağlamında stratejik bir planlamanın netlik kazanması şart.               

Sonuç olarak; yaşadığımız çağın zorlukları, toplu bir mücadele ve bütünsel bir bakış açısı gerektiriyor. İklim krizi, dünya kaynaklarının yok olması, pandemi, göç, ekonomik resesyon ve savaşlar…           

Her cephede aynı anda mücadele vermek zorundayız, çünkü her bir kriz birbiri ile bağımlı. Önümüzdeki dönemde; ülkeler, iş dünyası, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve girişimcilerin bir arada hareket etmesi gerekiyor. Aynı Büyük Zafer’in temelindeki birlik ve beraberlik duygusu gibi…       

Özgür, bağımsız, insan odaklı bir ülkede, bize emanet edilen cumhuriyeti ve haklarımızı bilimin ışığında geleceğe taşıyacağımızdan hiç şüphemiz yok…      

Nice 100 yıllara…

Tüm yazılarını göster