Simurg bir efsane, bir masal kuşudur. Birçok mitolojide benzerleri vardır. Farsçada “Simurg” dur. Batı dillerinde “Phonenix” ve Arapça’da ise “Anka” kuşudur. İran efsanesine göre 300 kuş kuşların hükümdarı olduğuna inanılan Simurg’a ulaşmak için Kafdağı’na doğru yola çıkarlar. Yolları zorludur, tehlikelerle doludur. Yedi dipsiz vadiyi aşmaları gerekir. Her bir vadide sürüden ayrılanlar, yorulanlar, düşenler ve kaybolanlar olur. Yolculuğun sonunda her türlü zorluğa karşı yollarından ayrılmayıp azimle devam eden 30 kuş Kafdağı’na varır. Görürler ki, dağda Simurg diye bir kuş yoktur. Ve anlarlar ki, Simurg aslında buraya varmayı başaran ve yollarından dönmeyen 30 kuşun kendisidir. Farsçada “si” otuz ve “murg” ise kuş demektir; yani 30 kuş. Simurg ya da Anka kuşu birçok inanışta varoluşun ve yeniden doğuşun sembolüdür. Atatürk ve arkadaşları ise bizim “Simurg”larımızdır, “Zümrüdü Anka”larımızdır. En kötüyü ve en zoru yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürdüler; Osmanlının küllerinden Türkiye Cumhuriyeti’ni yarattılar.
Bugün 97’nci yıldönümü kutladığımız Cumhuriyet’in hikayesi Sevr ile başlar. Cumhuriyet, Osmanlı’nın 1920 Ağustos’unda imzalamak zorunda kaldığı Sevr’e Atatürk Türkiye’sinin 1923 Ekim’inde verdiği cevaptır. Cumhuriyet’in alternatifi Sevr’dir. Osmanlı’nın bakanlarından Bağdatlı Mehmed Hadi Paşa ile Rıza Tevfik ve Bern büyükelçisi Reşat Halis’in Paris’in batısındaki Sevr banliyösünde imza attığı bu anlaşma ile Edirne ve Kırklareli dahil olmak üzere Trakya’nın büyük bölümü Yunanistan’a; Ceyhan, Antep, Urfa, Mardin ve Cizre kent merkezleri Fransız mandası olan Suriye’ye; Musul vilayeti İngiliz mandası olan El Cezire’ye verilecekti. Boğazlar ve Marmara silahtan arındırılacak, bütün devletlerin gemilerine açık olacaktı. Boğazlarda deniz trafiği uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecekti ve Osmanlı bu komisyonda yer almayacaktı. İzmir’in kaderi için plebisit yapılacak ama öncesinde şehir 5 yıl Yunanistan’ın kontrolünde kalacaktı. Ermenistan Cumhuriyeti tanınacak, sınırı ABD başkanı tarafından belirlenecekti. Savaşta kaybedilen Arap ülkeleri, Kıbrıs ve Ege adaları üzerinde hak iddia edilmeyecekti. Osmanlı’nın askeri kuvveti sınırlandırılacak, ağır silah bulunduramayacaktı, donanma tasfiye edilecekti. Türk maliyesi yabancı bir komisyonun denetimine tabi olacaktı. Kaldırılan kapitülasyonlar yeniden kurulacaktı. Hukuki ve idari düzen müttefiklerin belirleyecekleri kurallara uygun hale getirilecekti. Deniz ve demiryolu trafiği müttefik devletlerarasında yapılan iş bölümü çerçevesinde yönetilecekti. Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti’ne bağımsızlık için başvurabilecekti.
Osmanlı’nın imzaladığı son antlaşma olan Sevr ile Osmanlı devleti sömürge haline gelmişti; ekonomisi ve idaresi yabancıların denetimine girmişti. İşte bundan dolayıdır ki, Cumhuriyet’in ilanı ile sonuçlanan Kurtuluş süreci bizim Simurg efsanemizdir. Bu süreç, Sevr’e alkış tutanlar, kurtuluşa inancı olmayanlar, ikbal peşine düşüp işgalcilerle işbirliği yapanlar, cehaletin ve ihanetin peşine takılanlar ile bağımsızlığa inanan ve her türlü bedeli ödemeye razı olan “Simurg”ların mücadelesidir. Eğer Mustafa Kemal önderliğinde Sevr’e karşı Kurtuluş Savaşı başlatılmamış olsaydı, bugün her şey çok farklı olacak, birçok şey ise hiç olmayacaktı. Cumhuriyet Sevr ile mücadelenin zafer tacıdır. Bu tacı korumak ise “simurg”ların görevidir. Atatürk’ün dediği gibi “Cumhuriyet düşüncede, bilgide, sağlıkta güçlü ve yüksek karakterli koruyucular ister.”