Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını Ortadoğu’da tırmanan savaşın gölgesi altında buruk bir sevinç ve gururla kutluyoruz. Bize bağımsızlığımızı kazandıran Aziz Atatürk ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi ve gazilerimizi minnetle anıyoruz.
Türkiye Cumhuriyetin ikinci yüzyılına dünya ekonomisinde ve politikasında önemli bir oyuncu olarak giriyor. İkinci yüzyılda ülkemizi daha güzel günlere taşıyacak olan gençlerimize güveniyoruz. Daha güzel bir geleceği onlar inşa edecek.
Hüzünlüyüz. Yurdumuzda barış ortamı var. Ancak dünyada savaş tırmanıyor. Kuzeyimizde ve güneyimizde sivil halkın ağır kayıplar verdiği ve yakın gelecekte sona ermeyeceği görülen iki büyük savaş yaşanıyor.
Türkiye Rusya - Ukrayna savaşında taraf olmadan barışın sağlanması için önemli katkılar sağladı. Batının da, Rusya’nın da kabul ettiği dengeli bir dış politika izliyoruz. Savaşın ekonomimiz üzerindeki olumsuz etkileri sınırlı oldu.
İsrail - Filistin savaşında ise bu dengeli politikayı sürdüremedik. Tarihi bağımız ve kültürel yakınlığımız nedeniyle Filistin’in yanında saf tuttuk. İsrail ile ilişkilerimizi kopma noktasına getirdik.
Alınan karara saygı duyuyoruz. Ancak işimiz gereği bu savaşın derinleşmesi senaryosunda ülkemizin karşılaşacağı ekonomik maliyeti analiz etmemiz ve riskleri söylememiz gerekiyor.
Ortadoğu’da savaşın Türkiye ekonomisine etkisi savaşın uzunluğuna ve ne kadar yaygınlaşacağına bağlı olarak belirlenecek. Sınırlı, uydu ve doğrudan savaş senaryolarında petrol fiyat artışını sırasıyla yüzde 4, 10 ve 30 dolar olarak alıyoruz.
Gazze ile sınırlı kalan bir savaş Türkiye ekonomisini dış ticaret anlamında sınırlı olumsuz etkiler. Cari denge ve enflasyon üzerinde önemli bir etki olmaz.
İsrail’e ihracatımız 2022 yılı itibariyle milli gelirimizin yüzde 2,8’ini oluşturuyor. Demir-çelik, petro-kimya, otomotiv, tekstil-giyim gibi döngüsel ürünler ağırlıklı dış satışımızın ihracatımız içindeki payı 2022 Eylül itibariyle yüzde 2,2’ye geriledi. Savaşa ve iki ülke arasında bozulan ilişkilere rağmen ticari ilişkiler yavaşlayarak da olsa devam eder.
Lübnan ve Suriye’ye yayılacak bir uydu savaşta negatif etki daha fazla hissedilir. Enflasyon ve milli gelire oran olarak ölçülen cari dengede 0,5-1 puan arasında bozulma görülür.
İsrail-Lübnan ve Suriye üçlüsü toplam ihracatımızda yüzde 4,7 pazar payıyla İspanya’dan daha büyük bir paya sahip. Sınırımızda savaş özellikle güneydoğu illerimizin ekonomisini vurur. Daha kötüsü bu senaryoda Suriye sınırından hatırı sayılır bir insan göçüyle karşı karşıya kalırız. Ekonominin yavaşladığı bir ortamda artan göç toplumsal huzura zarar verebilir.
İran ve İsrail’in doğrudan savaşa girdiği bir ortamda Türkiye savaştan en olumsuz etkilenen ülkeler arasında yer alır. İsrail-Lübnan-Suriye-İran dörtlüsü yüzde 6,0’ya yakın pazar payıyla ABD’den sonra üçüncü büyük pazarımız olarak görülebilir. Savaşın sınırlarımıza gelmesi yoğun insan göçü, turizmde yavaşlama, körfezden beklenen doğrudan yatırımların askıya alınması gibi ağır sonuçlar doğurur. Türkiye Orta Vadeli Program’da konulan hedeflerden önemli oranda sapar.
Karşılaşılacak ekonomik maliyetin büyüklüğü Türkiye’nin temel önceliğinin bu savaşın derinleşmesini ve İran ile İsrail’in doğrudan karşı karşıya geleceği bir hale dönüşmemesi için çalışmasını gerektiriyor. Uzun sürecek ve derinleşecek savaşın kaybedenleri İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye, İran ve Türkiye olur.