Siyaset gündemi birbirinden tamamen kopuk, gündelik acil sorunları görmezden gelen tartışmalarla dolu…
Bakın, daha birkaç ay önce memleketin en yakıcı sorunu olarak görülen Suriyeli mülteciler konusu ne kadar gündemde? Zafer Partisi dışında hangi muhalif kişi ya da kurum konuyu gündemde tutuyor? Yahut milyonlarca insanı canından bezdiren hayat pahalılığı ne kadar gündemde? Sadece CHP Genel Başkanı’nın elektrik düğmesini açıp kapadığı fiyaskodan başka ne gibi tepki var? Yeni milli eğitim müfredatı ne kadar umurunda insanların/siyasetçilerin? Ya da İsrail’in Uluslararası Af Örgütü tarafından “soykırım” ve “savaş suçu” olarak nitelenen saldırıları?
“Olimpiyata neden gittik, nasıl gittik, kaç para harcadık” gibi sakil tartışmalar dışında adeta yaz rehaveti var siyasetin üzerinde.
Oysa alttan alta bambaşka bir tartışma pişiyor, olgunlaşıyor Ankara’da.
Yeni anayasa tartışmaları önümüzdeki günlere damgasını vuracak gibi görünüyor. Ve bunu bildikleri halde seslerinin çıkmamasına bakılırsa muhalif siyaset de bu gelişmenin bir parçası/ortağı olmuş durumda. Konu açıkça gündeme geldiğinde belki pazarlıklarda el güçlendirmek için belki sureti haktan görünmek için sesleri yükselecek olsa da bir büyük pazarlığın parçası olmuş durumdalar. CHP Genel Merkezine Cumhurbaşkanlığı forsu çekilirken “Normalleşme” ya da “yumuşama” nitelemelerini bir de bu gözle değerlendirmek lazım sanırım. Belli ki anayasa tartışmasında roller netleşmiş. Anayasa değişikliğinin ardından ortaya çıkması muhtemel yeni Türkiye dengelerinde kimin nerede yer alacağı da…
Biraz daha açayım: Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ve ekibi yeni anayasa konusunda harıl harıl çalışıyor. Sonbahar bu çalışmaların kamuoyuna mal olacağı dönem olacak. Mart’ta yapılması planlanan AK Parti kongresi de noktanın koyulduğu dönem.
Birkaç örnek vereyim: Misal Milli Eğitim Bakanı şöyle diyor, “Muhalif kesimler laikliği 28 Şubat laikliği olarak algılıyorlar, ben ise bu konuda evrensel kriterlere daha yakınım.”
Yani, yeni anayasada Fransız yorumundan Amerikan yorumuna doğru bir geçiş yaşanacak, laiklik kavramı anayasada yerini korusa bile niteliği değişmiş olacak.
Muhalefet bu değişime hazır mı?
Bir başka örnek, anayasa değişikliği partili cumhurbaşkanı yerine partiden bağımsız bir başkan tanımı yapacak. Bu AK Parti genel başkanlığının da el değiştirmesi demek. Bununla da kalmıyor, denetleme mekanizmalarının gelişmesi ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden Başkanlık Sistemi’ne geçilmesi demek.
Muhalefet ya da Cumhur İttifakı bileşenleri buna ne kadar hazır?
Kapıya kadar gelen yeni anayasa tartışmaları nereye kadar genişler/uzar diye sorarsanız, Bülent Arınç’a kulak vermek gerekir sanırım.
“Birkaç yıl öncesine kadar biz hem 90. madde hem 148'den 153. maddelerine kadar Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına, AİHM kararlarına uymayı kendimize bir vecibe biliyorduk. Şimdi Anayasa Mahkemesi'nin defaatle verdiği kararlar ortada ki; en son 10'a 4 bir karar vermiş görünüyor ve o 4 üyenin de esastan bir itirazları yok, usulden itirazları var. Durum böyle iken Can Atalay'ın tekrar milletvekili olabilmesi için önünde hiçbir engel kalmamıştır. Bunun uygulanması gerekir.”
İktidar ortakları bu açıklamadan ne kadar memnun olurlar şüpheli ama konu sıradan bir milletvekilliği düşürme tartışması değil. Altında yeni anayasanın, yeni anlayışların ve yeni siyasi figürlerin kimliklerine dair ipuçlarını da barındırıyor. Değil Anayasa Mahkemesi AİHM’nin kararlarının tartışmasız iç hukukun parçası olacağı ve idareyi yüzde yüz bağlayacağı bir düzenlemeden bahsediliyor.
Üç önemli konu: Laiklik tanımı, cumhurbaşkanlığının çerçevesi ve yüksek mahkemelerin yeni tanımı/rolü; Bu sonbaharın yeni gündemi… Partiler arasındaki transferleri / pazarlıkları da bu açıdan okumak gerekiyor.