Dünya Sağlık Örgütünün 15 Mart tarihli durum raporuna göre, dünya çapında yaklaşık 150 binden fazla kişide Covid-19 (koronavirüs) vakası tespit edilmiş. Bu vakaların yaklaşık olarak yarısı Çin’de iken kalan yarısı dünyanın diğer ülkelerinde. Ülkemizde ise geçtiğimiz hafta Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın ilk vakanın tespitine ilişkin açıklamalarının ardından bu sabah (18 Mart) itibarıyla Türkiye’de 98 vakanın bulunduğu ifade edildi.
Konu bu kadar yaygın olunca hayatın her alanını da etkiliyor. Sağlık Bakanlığı tarafından alınan son tedbirlerden sonra birçok organizasyon, seminer ve toplantılar ertelendi. Birçok şirket evden çalışma yöntemine geçti. İş dünyası artık uzaktan toplantılar ile çalışma usullerini deniyor. Sağlık olunca konu, her şeyden önce geliyor. Gümrük işlemlerinde de ilk olarak alınan tedbir Çin’den yapılan ithalatlarda eşyaların bir dezenfekte işleminden geçirdikten sonra yurda girişinin sağlanması oldu. Bu bile ilk etapta Çin’den ithal edilen ürünler üzerinde bir bekleme maliyeti oluşturdu.
Dış ticaret açısından bir fırsat olarak bakmak için çok erken
Hastalığın Çin’de olacağı düşüncesi ile Financial Times’ta yayımlanan bir çalışmada, Çin GDP’sinde (GSYİH) %1’lik bir düşüşün, diğer ülkelere etkisi araştırılmış. Bu çalışmada ülkemize ilişkin sonuçlar diğer ülkelere göre ciddi bir farklılık gösteriyor. Çin’deki küçülmenin diğer ülkelere de negatif etkisi olmasına karşın, Türkiye için ise pozitif anlamda yani büyümede etkili olacağı öngörülmüş. En olumsuz etkinin ise Kore’de gerçekleşeceği değerlendirilmiş.
Bu çalışma Türkiye İhracatçı Meclisi (TİM) tarafından da dikkate alınarak ihracatçı açısından bir fırsat olabileceği düşünülmüş ve bu yönde bir çalışma yapılmış. Özellikle Çin ile rakip olduğumuz ürünlerde bir talep kayması bekleniyor. Bunların başında hazır giyim yer alıyor. Hazır giyim için bu yöndeki beklenti 2 milyar USD olarak tahmin edilmiş. Yine otomotiv sektörü için de benzer bir beklenti öngörülmüş.
Kısa vadede üretim ve planlama esnekliği çok yüksek değildir. Orta ve uzun vadede ve kalıcı etki eden durumlarda ancak bu gibi öngörülmeyen risklerin doğrudan yatırıma ve üretime etkisinin olacağını değerlendirmek gerekir. Yani talep kaymaları kalıcı olursa ancak bu gibi etkilerin bir fırsat olduğunu söylemek doru olacaktır.
Küresel bir salgın herkes için bir tehdittir
Şubat ayına kadar çalışmalar, bu salgının sadece Çin’de yerel bir salgın olarak kalacağı tahminine dayanıyordu. Mart ayına gelindiğinde salgın maalesef yerel bir sorun olmaktan çıktı ve küresel bir sorun haline geldi. Sadece Çin konuşulurken şimdi bu virüs başta İtalya olmak üzere tüm Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde ciddi anlamda iş hayatı ile sosyal ve kültürel hayatı olumsuz etkiliyor. Şehirlerin karantinaya alınması hem talep hem üretim süreçlerini askıya alıyor. Bu da tedarik zincirinin sağlıklı işlemesini engelliyor.
Burada belki bir konuya değinmekte yarar var. Bu gibi küresel sorunlarda temel sorun lojistikte değil tedarikte ortaya çıkıyor. Çünkü ülkelerde ürünler tedarik edilemiyor. Lojistik alt yapısı en güçlü ülkelerden bir olan Çin’de bu çok net gözüküyor. Üretim olmadığı için (karantina yüzünden) birçok fabrika üretimlerini durdurmak zorunda kalıyor.
Mart ayı içinde bu tehdit küresel hale gelince, fırsat analizlerinin yerini olumsuz etki analizleri alıyor. Çünkü her ülke bu durumdan olumsuz etkilenmemenin yolunu arıyor. 4 Mart’ta UNCTAD tarafından yayımlanan bir tahmine göre, Çin’de yeni tip koronavirüsten (COVID-19) kaynaklı üretimdeki yavaşlamanın, küresel ticarete ciddi anlamda zarar verdiği ve ihracatta küresel tedarik zincirlerinde 50 milyar dolarlık düşüşe sebep olabileceği belirtiliyor.
Birçok şirketin küresel operasyon ve üretim merkezlerinin Çin’de konuşlanmış olması sebebiyle, Çin üretimindeki bir gerileme, diğer ülkeleri de etkiliyor. Çin’in ara mal girdi ihracatındaki düşüş, herhangi bir ülkenin üretim kapasitesini dolayısıyla ihracat miktarını da etkiliyor, bu etkinin miktarı ise o ülkedeki sektörlerin Çin’den gelen ürünlere bağımlılık seviyesiyle doğru orantılı.
Mevcut durumun en çok tesir altında bırakacağı ülkeler arasında; Avrupa Birliği (15,6 milyar USD), ABD (5,8 milyar USD), Japonya (5,2 milyar USD), Güney Kore (3,8 milyar USD), Tayvan (2,6 milyar USD) ve Vietnam (2,3 milyar USD) başta geliyor.
Türkiye de Çin’deki üretim düşmesinden olumsuz etkilenecek ülkeler arasında yer alıyor. Ancak ülkemiz AB üzerindeki olumsuz etkiden daha fazla olumsuz etkilenecek. Dış ticaretimizin yarısı AB ile olduğu için bu pazardaki bir daralma ya da olumsuz gelişmeler bizim için daha önemli..
Ne yapılmalı
Öncelikle küresel bir tehdit olan bu virüs salgınının bir an önce ve daha fazla can kaybına neden olmadan bitmesi en büyük arzumuz. Daha fazla can kaybı olmaması adına da Sağlık Bakanlığı tarafından alınan tedbirlere uymak en önemli konu. Bir süre sabırla ve sakince süreci takip etmeliyiz.
Küresel salgının AB üzerinde etkili olmaya başlamasının ihracat pazarımızı olumsuz etkileyeceği açık. Çünkü ihracatımızın %50’si AB ülkelerine yapılmakta. Bu ülkelerdeki talep düşmesi bizi doğrudan olumsuz etkileyecektir. Sürecin uzun süre devam etmesine karşın yeni ihracat pazarları aramak önemli bir adım olacaktır.
İhracatı, üretimi ve istihdamı ithalata bağlı olan bir ülke olarak ham madde aldığımız ülkelerde yaşanan bu olumsuz hava bizi de olumsuz etkileyecektir. Ham madde tedariğinde yaşayacağımız her olumsuzluk hem üretim hem de ihracatımızı olumsuz etkiliyor. Özellikle Çin’den yaptığımız doğrudan ithalatın yaklaşık 10 milyar USD’si ham madde ve makine gibi üretime yönelik ürünler. Ayrıca AB üzerinden üretim amaçlı ithalatımız oluyor. Bu noktada tedarik zinciri açısından yeni risk unsuruna göre yapılanma gerekiyor. Alternatif tedarikçiler için hızlı tedarikçi bulma teknolojileri (agile scouting) ve sistemlerinin devreye alınması gerekiyor.