Koronavirüs (COVID-19), 186 ülkede yakaladığı 2 milyonu aşan vakaya sahip olması ve 120 bin kişiyi aşkın insanı da alıp götürmesi nedeniyle artık dünyanın küresel salgını. Bu virüs; ülkeleri birbirinden ayırdı, şehirleri birbirinden ayırdı, aileleri birbirinden ayırdı, odaları birbirinden ayırdı… Çözüm yolu olarak “izolasyon” ve araç olarak da şimdilik “maske” var. Aşı ve ilaç konularındaki gelişmeler henüz belirsiz.
COVID-19, Türkiye’de de aynı ayrışmayı yarattı. Fakat buna bir de vergi uygulamasında yaratılan bir ayrışma eklendi. Vergicilikte önemli bir müessese olan ve mükellefler için fırsatlar sağlayan “mücbir sebep” halinin her mükellef ve sektör ya da iş kolu için uygulanamayacağı belirtildi.
Ne demek istediğimizi mevzuat ve kapsamıyla anlatmaya çalışalım.
Vergide “Mücbir sebep” düzenlemeleri…
Bilindiği üzere; Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 13’üncü maddesinde mücbir sebep halleri 4 başlık altında sayılmış olup bunlar arasında “vergi ödevlerinin yerine getirilmesine engel olacak yangın, yer sarsıntısı ve su basması gibi afetler” de yer almış. Düzenlemenin devamında yer alan 15 inci maddesinin üçüncü fıkrasında; da Hazine ve Maliye Bakanlığının, mücbir sebep sayılan haller nedeniyle bölge, il, ilçe, mahal veya afete maruz kalanlar itibarıyla mücbir sebep hali ilan etmeye ve bu sürede vergi ödevlerinden yerine getirilemeyecek olanları tespit etmeye yetkili olduğu hükme bağlanmış. Yani Bakanlık; mücbir sebep dolayısıyla coğrafi yerleri ve sektörleri belirleme yetkisi ile donatılmış.
Öte yandan aynı kanunun 111’inci maddesinde ise; Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın, mücbir sebep hali ilan edilen yerlerdeki mükelleflerin, anılan Kanun kapsamında olup ödeme süresi afet tarihinden sonraya rastlayan her türlü vergi, ceza ve gecikme faizleri ile verecekleri beyannamelere istinaden tahakkuk ettirilen vergilerin ödeme sürelerini, vadelerinin bitim tarihinden itibaren azami bir yıl süreyle uzatmaya yetkili olduğu hüküm altına alınmış.
İşte VUK’taki bu düzenleme çerçevesinde; Hazine ve Maliye Bakanlığı 24 Mart 2020 tarihli Resmi Gazete’de 518 sayılı Genel Tebliği yayımlıyor. Genel Tebliğ’de; Çin Halk Cumhuriyeti’nin Wuhan kentinde ortaya çıkan ve birçok ülkeye yayılan COVID-19 salgınından ve bu kapsamda alınan tedbirlerden doğrudan etkilenen mükellef ve sektörlere yer veriliyor. Yani bu mükellef sektörlerin “mücbir sebep” hükümlerinden faydalandırılması hakkında açıklamalar yapılıyor.
Düzenlemede yer alan mükellefler ve sektörler şunlar:
a) Ticari, zirai ve mesleki kazanç yönünden gelir vergisi mükellefiyeti olanlar,
b) Koronavirüs salgınından doğrudan etkilenen ve ana faaliyet alanı itibarıyla:
- Alışveriş merkezleri dahil perakende,
- Sağlık hizmetleri,
- Mobilya imalatı,
- Demir çelik ve metal sanayii,
- Madencilik ve taş ocakçılığı,
- Bina inşaat hizmetleri,
- Endüstriyel mutfak imalatı,
- Otomotiv imalatı ve ticareti,
- Otomotiv sanayii için parça ve aksesuar imalatı,
- Araç kiralama,
- Depolama faaliyetleri dahil lojistik ve ulaşım,
- Sinema ve tiyatro gibi sanatsal hizmetler,
- Matbaacılık dahil kitap, gazete, dergi ve benzeri basılı ürünlerin yayımcılık faaliyetleri,
- Tur operatörleri ve seyahat acenteleri dahil konaklama faaliyetleri,
- Lokanta, kıraathane dahil yiyecek ve içecek hizmetleri,
- Tekstil ve konfeksiyon imalatı ve ticareti,
- Halkla ilişkiler dahil etkinlik ve organizasyon hizmetleri sektörlerinde faaliyette bulunan mükellefler,
c) Ana faaliyet alanı itibarıyla İçişleri Bakanlığınca alınan tedbirler kapsamında geçici süreliğine faaliyetlerine ara verilmesine karar verilen işyerlerinin bulunduğu sektörlerde faaliyette bulunan mükellefler.
Yukarıda sayılan mükellef grupları, vergi yükümlülükleri açısından 1/4/2020 ila 30/6/2020 (bu tarihler dâhil) tarihleri arasında mücbir sebep kapsamına alınıyor.
Niçin tüm sektörler “mücbir sebep” kapsamında değil?...
Şimdi sorun veya soru şu: Virüs salgını genel ve hatta küresel olduğu halde, bu tercih veya ayrıştırma niçin özel?... Dünyanın sallandığı ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu bu sarsıntı nasıl genel olarak değerlendirilmiyor? Üretim-tüketim zincirinde yer alan sektörler niçin ayrıştırılıyor? Ya da neye göre ayrıştırılıyor?
Dilerseniz birkaç örnek verelim.
İnşaat sektöründe “bina inşaat hizmetleri” sayıldığı halde niçin yol, köprü, baraj gibi alt yapı inşaatları yapın firmalar kapsam dışında tutuluyor? Sadece otellere, lokantalara hizmet veren ve girdi sağlayan onlarca ve hatta yüzlerce alt sektör niçin bu düzenlemeden yararlandırılmıyor? Günümüzün iş yapma modeli olarak benimsenen tedarik zinciri yapılanmaları niçin unutuluyor? İhtisaslaşma niçin göz ardı ediliyor?
Sözün özü: Açıkçası sektörler bu düzenlemeden çok fazlasıyla rahatsız. İlerde ortaya çıkacak iflaslara davetiye çıkarılıyor. Meslek örgütleri dertlerini galiba anlatmakta yetersiz kalıyor.