Covid-19: Düşmanımızı öğretmen yapmaya hazır mıyız?

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

Koronavirüs karşısında uygarlığımızın içine düştüğü acizlik hepimizi derinden etkiledi, etkilemeyi de daha bir süre sürdüreceğe benziyor.     

Savaş öykülerini anlatan romanlardan ve savaş filmlerinden öğrendiğim bir gerçeklik var: Büyük olaylar yaşanırken ilk başvurulması gereken ilaç, “zihnimizi dingin tutmak, paniğin yıpratıcı pençesine kendimizi kaptırmamaktır”.       

İlber Ortaylı’nın anlatımıyla insanlığın önemli buluşlarından biri de “devlet”- tir. Devlet soyut bir varlık değildir; hepimiz için ortak aklımızı kullanarak, daha güvenli, daha iyi ve işimizi kolaylaştıran bir yaşam sürdürebilmemizi sağlayacak kurumları yetkilendirmektir.     

Devlet, yurttaşları, siyasi iradesi, bürokrasisi, sivil inisiyatifleriyle savaşları engeller, ihtilafları çözer, kamu hizmetlerini aksatmaksızın yurttaşlarına sunar, gelişme için fırsatlar yaratır, destek araçları geliştirir ve sürdürülebilir bir gelişme yaratarak refahı artırır. Sıradan yurttaşından ülkeyi yöneten en üst yöneticisine kadar hepimiz, maddi ve kültürel zenginlikler üreterek insanımızın yaşamını kolaylaştırma konusunda, elimizden ne geliyorsa onu yapma sorumluluğunu taşıyoruz.     

Covid-19 salgını bize önemli bir uyarıda bulundu: Yarınlar, bugünkü gibi olmayacak! Uyarı önemli ama yeterli değil. Şimdi “yurttaş aklının toplamından daha farklı bir güç olan devlet aklının” birinci görevi, yarınların nasıl olacağı üzerinde “öngörüde bulunmak ve önlem almaktır”. Gelin beklenen gelişmelere ilişkin birkaç sorunu paylaşalım:

- Mobil iletişimin yeni potansiyellerinin yaratacağı “bağlandı yoğunluğu” insanlığın ilk kez yüzleştiği yaşam örgütlenmesi yaratacak.     

- İletişim alanındaki erişilebilirlik hiç tanıdık ve alışık olmadığımız bir “büyük gözaltı” oluşturacak. Kültürlerimizin derinliklerine işleyen “kişisel mahremiyet algısını” yeniden tanımlamak zorunda kalacağız.     

- Topluluk halinde yaşayan canlıların dirlik ve düzeninin kritik bileşeni olan “sosyal mesafe” ayarlarını yönlendiren “değerler sistemini” köklü biçimde gözden geçireceğiz.     

- Yaşamı örgütleyen süreçlerin uçtan-uca izlenmesi ve kayıt altına alınmasını sağlayan teknoloji potansiyelleri “zamanın akışı değişmese bile bizim onu algılama biçimimizi” değiştirecek, “zamansal mesafe ayarlarını” yenileme ihtiyacımız artacak.     

- Üretim sisteminin odağına yerleşen “veri-odaklı değer üretimi” buralarla uzaklar arasını anlatmak için kullandığımız “mekansal mesafe” tanımlarını da yenilemeyi zorlayacak.     

- Bilgisayar kapasitelerinin artması, yapay zeka algoritmaları, internetin bulut ve blockchainle farklılaşması, üç boyutlu ve eklemeli üretim teknolojisinin yaygınlaşması, düşündüklerimiz ile uygulayarak hayata taşıyabildiklerimiz arasındaki açıklığı anlatan “deneysel mesafeleri” daha da kısaltacak; rekabet, bildiklerimizden farklı zeminlerde yükselecek.     

- “Heykeller yanına yaklaştıkça büyür; insanlar yanına yaklaştıkça küçülürler” diyen ve “insanın olduğu yerde hiç bir şeye şaşma” diye de altını özenle çizen ortak akıl birikimimiz ve değerler sisteminde çözülme ve yeniden örülme yaşanacak. Çözülme ve yeniden örülme sürecinde teknolojinin “dil engeli” de dahil birçok engeli ortadan kaldırmasıyla “psikolojik mesafe ayarlarını” etkileyecek. Nasıl davranacağımız bir büyük sorun olarak gündemimizin ilk sıralarına tırmanacak.   

- Toplumun dirlik ve düzeninin güvencesi olan “işleyen kurumların” önemi daha da artacak, “sistemler arasında sınırlar belirsizleşecek”, değişmelere uyum için “daha odaklı akıllı kullanma” gerekecek. Gündemimizde yapılacak daha çok şey var… Hep birlikte, çare üretmek için sonsuz kapasiteye sahip ortak aklımızı kullanarak, düşmanımızı öğretmen yapmaya hazır mıyız?

Tüm yazılarını göster