Bu hafta ülkemizde COVID- 19 salgını nedeniyle okulların kapanmasının birinci yıldönümü. Wuhan’da ilk vaka görüleli 15 ay, salgın dünyayı saralı ise bir yıl oldu. Hala salgının nasıl yayıldığını ve kimleri neden öldürdüğünü, dolayısıyla salgına karşı nasıl cevap verilmesi gerektiğini bilmiyoruz. Yazın tüm mekanlar dolduğu halde neden vaka sayısı düştü, sonra kasımda neden yükseldi, geçen ay her yer kapalıyken neden tekrar yükselişe geçti, net bir fikrimiz yok. Üstelik bu belirsizlik dünyada da benzer seviyede.
Salgın öncesi son yurtdışı gezimi şubat sonunda Delhi’ye yapmıştım. Kimsenin virüsle ilgisi yoktu. Yaklaşık bir ay sonra tüm Hindistan’da sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Büyükşehirlerdeki milyonlarca göçmen işsiz kaldı, otobüsler çalışmadı; insanlar ekmek bulabilecekleri köylerine yürüyerek dönmek zorunda kaldı. Açlıktan veya COVID-19’dan ölüm ikilemi karşısında Modi hükümeti el mahkûm yasakları gevşetti. O zaman bana sorsanız 1,4 milyar kişinin alt alta üst üste yaşadığı Hindistan, salgına en çok kayıp verecek ülke olacak derdim. Gelin görün ki sayılar öyle demiyor.
Eğer ABD’de New York’taki büyüklükte bir COVID-19 dalgası Hindistan’a gelse günde 5 bin kişinin ölmesi bekleniyordu. Gerçek ölüm sayısı bunun onda biri seviyesinde oldu. Uzmanların gösterdiği ilk neden Hindistan’da nüfusun genç olmasıydı (İtalya’da medyan yaş 47, Hindistan’da 28). Ancak yaş ortalaması aynı olan Meksika’da ölü sayısı Hindistan’ın 10 katı. İkinci bir neden hane halkı yapısı olabilirdi. Hindistan’da torunlarla dedelerin beraber yaşadığı geniş aile evlerinde daha çok bulaş olması beklenirken, batı ülkelerindeki huzurevlerinde daha çok ölüm oldu. Her iki açıklama da Hindistan’da ölüm oranlarının neden az olduğu bilmecesini çözmüyor.
O zaman kesin ölü sayıları eksik açıklanmıştır! Gerçekten de Hindistan’da ilk dalgadaki COVID- 19 sonucu olan ya da olmayan toplam ölü sayısına baktığınız zaman son beş yıl ortalamasının 2 katına çıkmış. Tam siyasiler vatandaşı kandırıyor diyeceğiniz zaman, görüyorsunuz ki ölümlerdeki artış kırsal alanda yaşayanlar ve gençler arasından olmuş. Halbuki COVID-19 nüfusun yoğun olduğu şehirlerde yayılıyor ve yaşlıları öldürüyordu. Demek ki büyük olasılıkla ölümlerdeki artışın nedeni COVID-19 değil, sokağa çıkma yasakları nedeniyle ortaya çıkan işsizlik ve açlık olmuş.
Ben halk sağlığı uzmanı değilim. Yukarıdaki bilgileri de New Yorker dergisinde 1 Mart günü yayınlanan bir yazıdan aldım. Bu bilgiler bana uzmanı olduğum iktisat alanını hatırlattı. COVID-19 salgını iktisat politikası üzerine çalışanlar için de dersler içeriyor. Tıpkı salgın hastalıklarla mücadelede olduğu gibi, iktisat politikasında da neden sonuç ilişkileri fizik bilimindeki kadar net değil. COVID-19 sırasında New York’ta restoranların açık alanlarında hizmet vermek serbest olduğu halde tuvalet için içeriye girmek yasaklanmıştı. Güney Afrika aylarca alkol ve sigara satışını tamamen yasakladı. İktisat politikasında da benzer şekilde atılan birçok adımın hedefle bir alakası olmuyor. Bazen, Modi’nin sokağa çıkma yasakları gibi, hedefe yönelik atılan adımların yan etkisi daha kötü oluyor. Bu hafta ABD’de onaylanan yeni ekonomik paket kısa vadede kutlanırken, uzun vadede bu kadar para basılmasının olumsuz etkilerini hep beraber yaşayacağız. Birinci yılın sonunda COVID-19’dan alacağımız bir ders varsa insani olayları anlamakta ne kadar zayıf olduğumuz olmalı. Ahkam kesmek kolay, iş yapmak zor.